Kuran’a göre şefaat
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte Kuran’a her an ulaşmak ve okumak mümkün olmaktadır. Böylelikle önceden hurafelerin perdelediği pek çok konu artık açıkça tartışılır hale geldi. Bunların başında şefaat gelmektedir. Şefaat var mı, şefaatin anlamı, kimler şefaat eder gibi sorular artık geleneksel din anlayışının hurafelerinden bağımsız şekilde sorulmaktadır.
Şefaat ne demek?
Konumuza şefaatin tanımı ile başlayalım: Şefaat, İslam terminolojisinde, kendisine Allah tarafından izin verilen kişilerin, ahirette günahkar müminlerin affedilerek cehennemden kurtulması için dilekte bulunması anlamına gelir. Arapça’da ‘çift’ anlamına ‘şef’ (شفع) kökünden ‘bir şeyi ikileme veya çiftleme’ anlamına gelir. Geniş anlamında ise ‘bir işte başka bir kişinin yardımını, aracılığını isteme’ gibi anlamları vardır.
Şefaatin işleyişi geleneksel dini kaynaklarda ve halk arasında şöyle anlatılmaktadır: ”Günahı sevaplarından fazla olan ama imanı da bulunan kişi cehenneme gidecekken araya yetkili kişiler girerek Allah’tan bu günahkar ama imanlı kişinin onların hatırına cehenneme atılmamasını veya cehennemde ise çıkarılmasını talep ederler, Allah’da onları kırmayarak o kişiyi cehenneme atmaktan vazgeçip cennete girmesine izin verir”
Geleneksel din anlayışına göre şefaat mekanizması böyle işliyor. Halk da şefaati böyle bilmektedir. Özellikle tarikat ve cemaatlerde şefaat başlığı altında geniş bir liste vardır. Bunlar kimler şefaat hakkına sahiptir, kimlere şefaat edilmeyecek konularında bolca hikayeler anlatırlar. Süslü kelimeler kullanılarak anlatılınca bu anlayış sanki iyi bir şeymiş gibi görünüyor ama üzerini biraz açınca korkunç yanlışlarla karşılaşıyoruz.
Şimdi geleneksel din anlayışının şefaat anlatımı ile ilgili yanlışlıklara bakalım.
Kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanlara şöyle sorsak ”Allah’tan daha merhametlisi olabilir mi” hepsinden alacağımız cevap ”Tabi ki olamaz en merhametli Allah’tır kimse ondan daha merhametli olamaz.”
Bu soruya verilen cevap çok net ama bu yeni soruları doğurmaktadır. Madem Allah’tan daha merhametlisi olamaz bu anlattığınız şefaat etme mekanizması ile onun elinden adam mı kurtarıyorsunuz? Haşa Allah zalim, insan yakmak istiyor da kulları ondan daha merhametli, araya girip cehennemden insan mı çıkarıyorlar? Bu dünyada insanları sınıflara ayırdınız, kendi adamlarınızı kayırdınız, ahirette de bunu yapacağınızı, torpille cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?
Birde şefaatle ilgili hadis adı altında yaygın olarak zikredilen bir kaç söze bakalım:
”Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.” (nesâî)
Peygamber büyük günahları affedeceğini vaad ediyorsa bu durumda küçük günahlar Allah’a kalmış demektir. Küçük günahları zaten Allah affedecek bu durumda zihinlerde Allah’tan çok peygambere yönelmek gerekir gibi bir düşünce oluşmaz mı? Peygamberin makamı Allah’tan daha mı üstün? Abartılmış peygamber sevgisinin yol açtığı bir şirk örneği daha. Üstelik bu hadis adı altında Peygamberin üzerine atılan bir iftiradır.
Bu konuda uydurulmuş meşhur bir hadis daha:
”Şefaatime en çok layık olan, bana en çok salavat okuyandır.” (tirmizî)
Hz. Peygamber ömrünü tebliğine adadığı, yaşama amacı olan Kuran’ı okuyanlar için değil de kendini övenler için böyle bir şey söylüyor, bu olacak şey mi? Peki hiç salavat okumamış ama her gün Kuran okumuş birinin durumu nedir? Peygamber çok salavat okuyana şefaat ederken diğerlerini dışlayacak mı? Çok salavat okuyan Kuran okuyandan daha mı üstün olacak? Bu şirkin bile ötesinde bir şey, doğrudan Peygamberi ilah edinme durumu.
Geleneksel din anlayışının sakatlığı açıkça ortada peki şefaat diye bir şey yok mu? Kuran’da şefaat yazmıyor mu?
Kuran’a göre şefaat
Kuran’da şefaat anlatılmaktadır ama bu şefaatin geleneksel anlayışla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Kuran’da şefaat edeceği belirtilen tek varlık meleklerdir. Bırakın şeyh, müçtehit, evliya hikayelerini Peygamberler için bile bir şefaat yetkisinden bahsedilmemektedir.
Kuran’da şefaat ayetleri
Necm 26: ”Semalarda nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve razı olduğu kimselere fayda sağlar.”
Ayette şefaatin olduğu ancak bunun Allah’ın razı olduğu kişilere faydası olabileceği söyleniyor. Akıllara hemen şöyle sorular gelebilir: Peki Allah’ın razı olduğu zaten cennette değil midir? Madem şefaat ile cehennemden kimse kurtarılmıyor o zaman meleklerin edeceği şefaat neye yarıyor? Cennetlik olduktan sonra şefaate ne gerek var?
Doğru bir şefaat algısı ile bu soruların cevabı çok basittir. Kuran’da bahsedilen şefaat Allah’tan bir lütuf olarak cennetlikler arasında derece yükseltilmesidir. Cennetlikler için büyük lütuflarda bulunan Allah bunu da vaadetmektedir. Kazanan daha çok kazanacak.
Görüldüğü gibi Kuran’da anlatılan şefaatin, geleneksel şefaat algısında ki cehennemden veya Allah’ın elinden adam kurtarmak, torpili olan cennete girsin, adamı olan azaptan kurtulsun iftiraları ile hiç bir ilgisi yok.
Peki sakat ve temelsiz olmasına rağmen geleneksel şefaat anlayışı neden bu kadar yaygındır?
Geleneksel şefaat anlayışı cemaat-tarikat yapılarının en büyük silahlarından biridir. Düşünsenize size kendilerine katılmanız halinde ahiret günü himaye edileceğiniz, başkaları korku içindeyken sizin rahat olacağınız, birazcık da sevap işlerseniz günahınız ne kadar çok olursa olsun cennete gideceğiniz vaadediliyor. Çok cazip bir teklif değil mi? Ahirette sizin için bu kadar zahmete girecek olanların gönlünü Dünya’da hoş tutmanız gerekir değil mi? İşin sırrı da burada gizli işte Kuran’a göre şefaati anlatsanız kim gelir yanınıza, sizi neden el üstünde tutsunlar? Başkalarına mütevazı yaşamaktan, israfın haram olduğundan bahseden şeyhler Kuran’daki şefaati anlatsalar lüks araçlara nasıl binecek, en lüks evlerde nasıl oturacaklar?
Peki insanlar kandırılıyor mu derseniz kesinlikle hayır. Bu vaatlere inanmak işlerine geliyor, nefisleri bunu istiyor, şeytanda bu kötü ameli onlara süslüyor. Kimsenin kandırıldığı falan yok, bu uyanıklar akıllarınca kendilerine sigorta yaptırıyorlar.
Torpil, adam kayırma mantığıyla işleyen geleneksel şefaat algısı İslam’a en büyük zararı veren hurafelerden biridir. Böyle bir şefaat algısı insanları ”zaten bağışlanacağım” inanışıyla gevşekliğe sürüklemekte ve günah işlemesini kolaylaştırmaktadır.
Biz yalnız Allah için çalışmalı ve ahiret hesabımız için kendi amellerimizden öte bir şey beklememeliyiz.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte Kuran’a her an ulaşmak ve okumak mümkün olmaktadır. Böylelikle önceden hurafelerin perdelediği pek çok konu artık açıkça tartışılır hale geldi. Bunların başında şefaat gelmektedir. Şefaat var mı, şefaatin anlamı, kimler şefaat eder gibi sorular artık geleneksel din anlayışının hurafelerinden bağımsız şekilde sorulmaktadır.
Şefaat ne demek?
Konumuza şefaatin tanımı ile başlayalım: Şefaat, İslam terminolojisinde, kendisine Allah tarafından izin verilen kişilerin, ahirette günahkar müminlerin affedilerek cehennemden kurtulması için dilekte bulunması anlamına gelir. Arapça’da ‘çift’ anlamına ‘şef’ (شفع) kökünden ‘bir şeyi ikileme veya çiftleme’ anlamına gelir. Geniş anlamında ise ‘bir işte başka bir kişinin yardımını, aracılığını isteme’ gibi anlamları vardır.
Şefaatin işleyişi geleneksel dini kaynaklarda ve halk arasında şöyle anlatılmaktadır: ”Günahı sevaplarından fazla olan ama imanı da bulunan kişi cehenneme gidecekken araya yetkili kişiler girerek Allah’tan bu günahkar ama imanlı kişinin onların hatırına cehenneme atılmamasını veya cehennemde ise çıkarılmasını talep ederler, Allah’da onları kırmayarak o kişiyi cehenneme atmaktan vazgeçip cennete girmesine izin verir”
Geleneksel din anlayışına göre şefaat mekanizması böyle işliyor. Halk da şefaati böyle bilmektedir. Özellikle tarikat ve cemaatlerde şefaat başlığı altında geniş bir liste vardır. Bunlar kimler şefaat hakkına sahiptir, kimlere şefaat edilmeyecek konularında bolca hikayeler anlatırlar. Süslü kelimeler kullanılarak anlatılınca bu anlayış sanki iyi bir şeymiş gibi görünüyor ama üzerini biraz açınca korkunç yanlışlarla karşılaşıyoruz.
Şimdi geleneksel din anlayışının şefaat anlatımı ile ilgili yanlışlıklara bakalım.
Kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanlara şöyle sorsak ”Allah’tan daha merhametlisi olabilir mi” hepsinden alacağımız cevap ”Tabi ki olamaz en merhametli Allah’tır kimse ondan daha merhametli olamaz.”
Bu soruya verilen cevap çok net ama bu yeni soruları doğurmaktadır. Madem Allah’tan daha merhametlisi olamaz bu anlattığınız şefaat etme mekanizması ile onun elinden adam mı kurtarıyorsunuz? Haşa Allah zalim, insan yakmak istiyor da kulları ondan daha merhametli, araya girip cehennemden insan mı çıkarıyorlar? Bu dünyada insanları sınıflara ayırdınız, kendi adamlarınızı kayırdınız, ahirette de bunu yapacağınızı, torpille cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?
Birde şefaatle ilgili hadis adı altında yaygın olarak zikredilen bir kaç söze bakalım:
”Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.” (nesâî)
Peygamber büyük günahları affedeceğini vaad ediyorsa bu durumda küçük günahlar Allah’a kalmış demektir. Küçük günahları zaten Allah affedecek bu durumda zihinlerde Allah’tan çok peygambere yönelmek gerekir gibi bir düşünce oluşmaz mı? Peygamberin makamı Allah’tan daha mı üstün? Abartılmış peygamber sevgisinin yol açtığı bir şirk örneği daha. Üstelik bu hadis adı altında Peygamberin üzerine atılan bir iftiradır.
Bu konuda uydurulmuş meşhur bir hadis daha:
”Şefaatime en çok layık olan, bana en çok salavat okuyandır.” (tirmizî)
Hz. Peygamber ömrünü tebliğine adadığı, yaşama amacı olan Kuran’ı okuyanlar için değil de kendini övenler için böyle bir şey söylüyor, bu olacak şey mi? Peki hiç salavat okumamış ama her gün Kuran okumuş birinin durumu nedir? Peygamber çok salavat okuyana şefaat ederken diğerlerini dışlayacak mı? Çok salavat okuyan Kuran okuyandan daha mı üstün olacak? Bu şirkin bile ötesinde bir şey, doğrudan Peygamberi ilah edinme durumu.
Geleneksel din anlayışının sakatlığı açıkça ortada peki şefaat diye bir şey yok mu? Kuran’da şefaat yazmıyor mu?
Kuran’a göre şefaat
Kuran’da şefaat anlatılmaktadır ama bu şefaatin geleneksel anlayışla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Kuran’da şefaat edeceği belirtilen tek varlık meleklerdir. Bırakın şeyh, müçtehit, evliya hikayelerini Peygamberler için bile bir şefaat yetkisinden bahsedilmemektedir.
Kuran’da şefaat ayetleri
Necm 26: ”Semalarda nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve razı olduğu kimselere fayda sağlar.”
Ayette şefaatin olduğu ancak bunun Allah’ın razı olduğu kişilere faydası olabileceği söyleniyor. Akıllara hemen şöyle sorular gelebilir: Peki Allah’ın razı olduğu zaten cennette değil midir? Madem şefaat ile cehennemden kimse kurtarılmıyor o zaman meleklerin edeceği şefaat neye yarıyor? Cennetlik olduktan sonra şefaate ne gerek var?
Doğru bir şefaat algısı ile bu soruların cevabı çok basittir. Kuran’da bahsedilen şefaat Allah’tan bir lütuf olarak cennetlikler arasında derece yükseltilmesidir. Cennetlikler için büyük lütuflarda bulunan Allah bunu da vaadetmektedir. Kazanan daha çok kazanacak.
Görüldüğü gibi Kuran’da anlatılan şefaatin, geleneksel şefaat algısında ki cehennemden veya Allah’ın elinden adam kurtarmak, torpili olan cennete girsin, adamı olan azaptan kurtulsun iftiraları ile hiç bir ilgisi yok.
Peki sakat ve temelsiz olmasına rağmen geleneksel şefaat anlayışı neden bu kadar yaygındır?
Geleneksel şefaat anlayışı cemaat-tarikat yapılarının en büyük silahlarından biridir. Düşünsenize size kendilerine katılmanız halinde ahiret günü himaye edileceğiniz, başkaları korku içindeyken sizin rahat olacağınız, birazcık da sevap işlerseniz günahınız ne kadar çok olursa olsun cennete gideceğiniz vaadediliyor. Çok cazip bir teklif değil mi? Ahirette sizin için bu kadar zahmete girecek olanların gönlünü Dünya’da hoş tutmanız gerekir değil mi? İşin sırrı da burada gizli işte Kuran’a göre şefaati anlatsanız kim gelir yanınıza, sizi neden el üstünde tutsunlar? Başkalarına mütevazı yaşamaktan, israfın haram olduğundan bahseden şeyhler Kuran’daki şefaati anlatsalar lüks araçlara nasıl binecek, en lüks evlerde nasıl oturacaklar?
Peki insanlar kandırılıyor mu derseniz kesinlikle hayır. Bu vaatlere inanmak işlerine geliyor, nefisleri bunu istiyor, şeytanda bu kötü ameli onlara süslüyor. Kimsenin kandırıldığı falan yok, bu uyanıklar akıllarınca kendilerine sigorta yaptırıyorlar.
Torpil, adam kayırma mantığıyla işleyen geleneksel şefaat algısı İslam’a en büyük zararı veren hurafelerden biridir. Böyle bir şefaat algısı insanları ”zaten bağışlanacağım” inanışıyla gevşekliğe sürüklemekte ve günah işlemesini kolaylaştırmaktadır.
Biz yalnız Allah için çalışmalı ve ahiret hesabımız için kendi amellerimizden öte bir şey beklememeliyiz.