Selçuklular Döneminden Kalan Eserlerin Türk Kültürüne Ve Sanatına Katkısı

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
56
Yaş
36
Coin
256,936
Selçuklular Döneminden Kalan Eserlerin Türk Kültürüne Ve Sanatına Katkısı Nelerdir?
Selçuklular Döneminden Kalan Eserlerin Türk Kültürüne Ve Sanatına Katkıları


Atlı göçer kültürde görünen bu özelliklerin etkileri ile birlikte Çin çevresinde yaşayan Türklerin bezeme biçimlerinde Çin bulutu ile karşılaşılmaktadır. Yine Türk inançlarında Uygur dönemlerinde Budizm etkileri görülmektedir. Ta-pa Türklerinin Budist olduğu ve ipek yolu üzerinden bu inancın batı ve doğu Türkleri arasında yayılmaya başladığı bilinmektedir. Bununla birlikte Türk sanatına ilişkin en net ve kalıcı verileri Göktürklerde bulmak mümkündür. Göktürklerden kalma Orhun yazıtları, anıtsal heykelcikler, sunaklar, mezar yapıları bunlara örnektir. Kurganlarda eyer takımları üzerine hayvan motifleri ve av sahneleri olan süs eşyaları toprak ve madeni kaplar bulunmaktadır. Uygur mimarisi bindirme ahşap, tavan tekniği ile yapılmış ve duvar resimlerinde Hint- Çin Budist etkisi görülmektedir. Bu resimlerdeki insan fizyonomisi Çinli Türk karışımı bir tip olarak sonradan Selçuklular kanalı ile İslam İran minyatürüne taşınmıştır. ( Kuban , s:77) Bu resimlerde ki portrelerin klişeden uzak kişisel nitelikler taşıdığı bilinmektedir.

İslam Felsefesi, Sanat ve Estetiği

Realizmden kaçış; İslam sanatının eserleri incelendiğinde, doğayı olduğu gibi taklit eden realizmden şiddetle kaçınılması, nesneleri soyutlaştırarak ifade etmesi göze çarpmaktadır. Emeviler de ilk devir süslemelerinde realizm görülsede giderek bundan uzaklaşılmıştır. M.9. yüzyılın ortalarından itibaren ise soyut bir nitelik kazanmıştır. Abbasi ve Selçuklular devri minyatürlerinde de benzer bir durum görülmekte ve 13. yüzyıla gelindiğinde daha soyut bir karakter kazandığı görülmektedir. İslam sanatı nesne yada figürleri aynen resmetmek yerine onları yorumlayıp, üsluplaştırarak, figürleri, bitki yada çizgilerin arasına saklayarak İslam (sanatının) süslemesinin temelini oluşturmuştur. Bu yönü ile de İslam sanatı; derinlikten yüzeye, gerçekten stilizasyona yönelirken, (Yetkin:1953 s.33). batı sanatı; Giotto ile yüzeyde derinliğe, tecritten gerçeğe doğru tersi bir yol ile ilerlemiştir. ( Ghomrıch.1998 s:175)

Ortaçağ Türklerinin figüratif karakterli eserlerinin İslamiyet içerisinde stilizasyona uğraması İslam dininin putperestliğe karşı figürü yasaklaması ile olmuştur kanısı oldukça yaygındır. Yakın tarihimizde yapılan araştırmalar ve 1980’li yıllarda oryantalistler tarafından Kuseyr Amra’da bulunan duvar resimlerinin bulunmasıyla bu görüş farklılaşmaya başlamıştır. İslami yaşam içerisinde figürün hoş görülmemesi her ne kadar gerçek bir olgu ise de bu Kuranı Kerim’den daha çok hadislere dayanmaktadır. (Grabar, 1988 s:58). İslam tarihinde figür yapımı ile ilgili bir çok eser günümüzde bilinmektedir. Örneğin;

* Hırbet-el Mefcer sarayındaki mozaikler,
* Hırbet-el Mefcer sarayındaki kuş heykelleri,
* Hırbet-el Mefcer sarayındaki rakkase heykelleri,
* Kasru’l hayri’l’in dış cephesindeki heykeller,
* Samarra Cevsaku’l hakani’nin duvarındaki figürlü resimler,
* Cevsaku’l Hakani’nin kubbeli holün dekorasyonları,
* 12.-13. yy. Selçuklu seramik tabakları,
* Tolunoğlu devrinden kalma keten üzerine hipopatam figürü,
* 12. yy.’da Fatımiler devrinde figürlerle dolu fildişi panolar,
* Fatımilerden kalma hayvan figürlü dokumalar,
* Tunus’taki Fatımi dönemi figür kabartma heykelleri,
* Fatımilerdeki figürlü sürahi,
* Fatımilerdeki hayvan heykelleri,
* Divriği Ulu Camii’nin batı cephesindeki taçkapı süslemeleri,
* Irak’ta Selçuklular’dan kalma insan figürlü kabartmalar.
Orta Asya nın komşusu olan bölgelerdeki Çin, Hint, İran gibi büyük kültür çevrelerinin etkileriyle zenginleşmiş; onları da etkileyerek evrensel seviyesini göstermiş olan Türk mimari faaliyeti, Gazneliler, ve Büyük Selçuklu devirlerinde de gittikçe teknik ve estetik kalitesini de artırarak islamın da azımsanmayacak etkisi ile gelişmeye devam etmiştir.(Arık, 1990 s:139)

Selçuklular döneminde İran tipi cami denilen camiler ortaya çıkmıştır.12. yy. ‘da önemli kentlerde ayaklı camilerin yeni planlarla (İslamiyet’le birlikte) inşa edildiği bilinmektedir. Bunun yanında 11. yy.’dan günümüze cami mimarisine Türklerin Orta Asya’dan getirdiği en belirgin öğe silindirik, poliganol yada yıldız biçimindeki minarelerdir. Yine köken olarak Orta Asya (İslamiyet öncesi) geleneklere bağlı kule yapıları da İslam mimarisine Türklerce taşınmıştır. Mimari bezemeler açısından tuğla minare, taşıyıcı gövdeye kaplanan, mozaik pişmiş tuğlanın olanak verdiği geometrik desenlerle süslenmektedir. Yatay kufi yazı şeritleri 11. yy.’da (İslamiyet’le) ortaya çıkmıştır. Mihrapların mozaik ile bezenmesi de Selçuklu döneminde gerçekleştirilmiştir. Medreselerin ve zaviyelerin ilk örnekleri de eyvanlı ev örneklerine dayandığı düşünüldüğünde islami eğitim kurumlarının , İslamiyet öncesi Türk mimarisine dayandığı görülmekte, mimari tarzınında Budist manastır geleneğine dayandığı bilinmektedir.

Orta Asya’dan gelen halı sanatı Selçuklular döneminde İslami kültürlerde yayılmaya başlamıştır. İslam estetiği ise halı sanatında uygulanan desen biçimlerini etkilemiştir. Türk halılarının keskin çizgili motifleri, yerlerini yumuşayan ve dalgalı çizgilere ve biçimlere bırakmaya başladığı örneklerden izlenebilmektedir. İlk dönemlerde hayvan motifleri görünse de zamanla ağırlık İslam bezemesinin arabesk biçimleri palmetler ve dolama dal kompozisyonlarına ayrıca yer yer kufi yazı bantlarına yerini bırakmıştır.

Lüsterli (yaldızlı) çini tekniği İslam kültürünün seramik yaratımıdır, ve çok yüksek bir soyutlama iradesi ve soyut desenle karşımıza çıkmıştır. Türk tarihinin çömlekçiliğinde önemli bir yeri olan Semerkant çömleklerinde de hiç insan figürü görülmemektedir. Tanınabilen hayvanlar(kuşlar) da çok azdır. Yine vahşi yaşam izleri taşıyan seramik bezemeleri noktalı dolama şeritleri ve palmetin vahşi türleri desenlere egemen olur. 12.-13. yy. seramikleri (Moğol istilası öncesi) Selçuklu çömlek sanatının zirve dönemidir ve bitkisel motifler İslam geleneğini yansıtırken zengin, yumuşak, eğrisel hareketli bir karakterdedir. Kullanılan yazılar keskin köşeli kufiden, çiçekli kufiye ilerde de nesih kullanımına kayacaktır. İnsan ve hayvan bezemeleri diğer öğelerde olduğu gibi karakter yapısını kaybederek, küçük boyutlu bezeme öğelerine dönüşür; yüzey arabesk devamlılığında ve hiç boşlu kalmayacak biçimde süslenilir. II. Dönem Selçuklu seramiğinde ise arabesk desenlerinin güçlü örneklerini taşıyan büyük kavanozlar nesihle yazılmış bordür panoları ile minyatüre en yakın teknik olan minai tekniği ile yapılan seramikler İslam etkisi taşımaktadır.

Türk resim ve heykel sanatında görülen İslami etki ise daha net ve keskindir. Büyük Selçukluların Rey sarayında ve Isfahan gibi merkezlerde alçıdan ve boyalı insan heykelleri yaptıkları duvarları süvari kabartmaları ile süsledikleri bilinmektedir. Ayrıca Konya şehir surlarında kabartmalar; Diyarbakır şehir surları ve Kayseri iç kale duvarlarında kabartma ve heykeller, Karatay hanı, Erzurum çifte minareli medrese, Divriği ulu cami ve şifahanesi gibi yapıların duvarlarında ve taç-kapılarında kabartmalar bulunmaktadır. Ancak 14.yy. dan itibaren bu örnekler azalmış, 15.yy. sonlarında ise artık hiç kullanılmamıştır.(Arık, 1990 s:139). İç Asya’dan orta Anadolu’ya gelen Türk kültürü içerisinde resim sanatı İran Selçuklu döneminde, (duvar resmi) neredeyse bıçakla kesilmiş gibi yok olur.
 
Üst Alt