selçuklu devleti - selçuklularda iktisadi hayat - selçuklularda sosyal yapı
Selçuklular zamanındaki sosyal yapının ve sınıflar arasındaki dengenin sağlamlığı dikkati çeker. Başta hükümdar olmak üzere, devlet ilerigelenlerinin büyük yetkileri, şehirlerde ve köylerde yaşayan halkın da kanun karşısında hak ve görevleri vardı. Köylü, topraklarının has veya ıkta oluşuna göre, hükümetin himayesi altında çalışır ve vergi verirdi; hukuki yönden hür olduğu gibi, elindeki toprakları işleyebilirse, bu topraklar veraset y ölüyle çocuklarına da geçerdi. Köylünün gerektiğinde, sultana veya büyük divana başvurma hakkı vardı.
Devlet memurlukları, bir çeşit verasetle devam eder. İktidar değişmelerinde bile, genellikle aynı ailenin elinde kalırdı. Çeşitli eyalet ve merkezlerde sosyal hayat, mahalli gelenekler dikkate alınarak düzenlenirdi. Şehirlerde siyasi ve iktisadi sebeplerle bazı nüfuzlu aileler ortaya çıkmıştı. Anadolu’da kasabalar zenginleşerek büyümüş ve birer Türk şehri haline gelmişti, özellikle Aksaray, Kırşehir, Alaiye (Alanya) Türkler tarafından kurulmuştur.
Selçuklu devletinin kurulduğu Horasan, eskiden beri önemli bir ticaıet merkeziydi. Daha sonraları bütün Iran ve Irak Selçukluların eline geçince Anadolu, doğubatı ticaretinin bir transit merkezi oldu. Ayrıca ülkede kurulan düzenli bir teşkilâtla ticaret yollan, sıkı bir şekilde denetlenerek, iktisadi hayatın gelişmesi sağlandı. Böylece Asya ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetler güven içinde gelişti ve Selçuklu imparatorluğunun refah seviyesi yükseldi.
Sultan Tuğrul Bey ve öteki Selçuklu hükümdarlarının hemen hepsi kendi adlarına altın para bastırdılar. Sultan Melikşah devrinde, selçukJu ülkelerinin geliri 21 500 tümen kırmızı altın; haraç olarak alınan yıllık vergi 20 000 miskal altındı. Bu iki gelirin toplamı bugünkü değerle ortalama 225 milyar liradır. İmparatorluğun parçalanması ve haçlı seferlerinin sebep olduğu buhran sırasında, doğubatı ticareti zayıfladı, fakat Anadolu Selçuklu sultanlarının aldıkları yerinde kararlarla tekrar canlandı; ticari ulaşım için yapılan yollarda her türlü güvenlik tedbiri alındı.
Yabancı tacirlerin canı ve malı devlet tarafından teminat altındaydı. Büyük konak yerleri ve pazar mahallesi olan önemli merkezlerde hanlar, kapalıçarşılar kuruldu ve yalnız ticari ve iktisadi amaçlarla Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında fetihler yapıldı. Tacirlerin dinlenmesi ve mallarının korunması için yapılan kervansaraylar, anayollar boyunca sıralandı. Anadoluda iş hayatı, işlenen eşyanın cinsine göre, sıkı kurallara bağlı lonca esasına göre kurulmuştu. Bu kuruluşlar her zanaat şubesinde çalışan kimseleri, biraz da pirin manevi kudretine inandırarak, kurallara bağlı mür/r’ler haline getiriyordu.
Loncalarda meslekler tekeli vardı, belirli dükkân ve imalâthane sayısına göre belirli usta ve işçi çalıştırılabilirdi. Çıraklıktan ustalığa geçmek için özel bir imtihan yapılır di. Başarı gösterenlere törenle ustalık payesi verilirdi. Bir çeşit tarikat şeyhi durumunda olan lonca reisine ahi adı verilirdi. Onun emirlerini yürütmekle görevli olana yiğitbaşı ve çıraklara da fityan denirdi. Bunlar iktisadi hayata hâkim oldukları için, siyasi ve idari bakımdan da söz sahibiydiler. Loncalara yalnız Müslümanlar girebilir, bu bakımdan iktisadi hayatta yabancılara fazla hak tanınmazdı. Böylece Türkler zamanla şehirlerde iktisadi hayata hâkim oldular.
alıntı
Selçuklular zamanındaki sosyal yapının ve sınıflar arasındaki dengenin sağlamlığı dikkati çeker. Başta hükümdar olmak üzere, devlet ilerigelenlerinin büyük yetkileri, şehirlerde ve köylerde yaşayan halkın da kanun karşısında hak ve görevleri vardı. Köylü, topraklarının has veya ıkta oluşuna göre, hükümetin himayesi altında çalışır ve vergi verirdi; hukuki yönden hür olduğu gibi, elindeki toprakları işleyebilirse, bu topraklar veraset y ölüyle çocuklarına da geçerdi. Köylünün gerektiğinde, sultana veya büyük divana başvurma hakkı vardı.
Devlet memurlukları, bir çeşit verasetle devam eder. İktidar değişmelerinde bile, genellikle aynı ailenin elinde kalırdı. Çeşitli eyalet ve merkezlerde sosyal hayat, mahalli gelenekler dikkate alınarak düzenlenirdi. Şehirlerde siyasi ve iktisadi sebeplerle bazı nüfuzlu aileler ortaya çıkmıştı. Anadolu’da kasabalar zenginleşerek büyümüş ve birer Türk şehri haline gelmişti, özellikle Aksaray, Kırşehir, Alaiye (Alanya) Türkler tarafından kurulmuştur.
Selçuklu devletinin kurulduğu Horasan, eskiden beri önemli bir ticaıet merkeziydi. Daha sonraları bütün Iran ve Irak Selçukluların eline geçince Anadolu, doğubatı ticaretinin bir transit merkezi oldu. Ayrıca ülkede kurulan düzenli bir teşkilâtla ticaret yollan, sıkı bir şekilde denetlenerek, iktisadi hayatın gelişmesi sağlandı. Böylece Asya ile Avrupa arasındaki ticari faaliyetler güven içinde gelişti ve Selçuklu imparatorluğunun refah seviyesi yükseldi.
Sultan Tuğrul Bey ve öteki Selçuklu hükümdarlarının hemen hepsi kendi adlarına altın para bastırdılar. Sultan Melikşah devrinde, selçukJu ülkelerinin geliri 21 500 tümen kırmızı altın; haraç olarak alınan yıllık vergi 20 000 miskal altındı. Bu iki gelirin toplamı bugünkü değerle ortalama 225 milyar liradır. İmparatorluğun parçalanması ve haçlı seferlerinin sebep olduğu buhran sırasında, doğubatı ticareti zayıfladı, fakat Anadolu Selçuklu sultanlarının aldıkları yerinde kararlarla tekrar canlandı; ticari ulaşım için yapılan yollarda her türlü güvenlik tedbiri alındı.
Yabancı tacirlerin canı ve malı devlet tarafından teminat altındaydı. Büyük konak yerleri ve pazar mahallesi olan önemli merkezlerde hanlar, kapalıçarşılar kuruldu ve yalnız ticari ve iktisadi amaçlarla Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında fetihler yapıldı. Tacirlerin dinlenmesi ve mallarının korunması için yapılan kervansaraylar, anayollar boyunca sıralandı. Anadoluda iş hayatı, işlenen eşyanın cinsine göre, sıkı kurallara bağlı lonca esasına göre kurulmuştu. Bu kuruluşlar her zanaat şubesinde çalışan kimseleri, biraz da pirin manevi kudretine inandırarak, kurallara bağlı mür/r’ler haline getiriyordu.
Loncalarda meslekler tekeli vardı, belirli dükkân ve imalâthane sayısına göre belirli usta ve işçi çalıştırılabilirdi. Çıraklıktan ustalığa geçmek için özel bir imtihan yapılır di. Başarı gösterenlere törenle ustalık payesi verilirdi. Bir çeşit tarikat şeyhi durumunda olan lonca reisine ahi adı verilirdi. Onun emirlerini yürütmekle görevli olana yiğitbaşı ve çıraklara da fityan denirdi. Bunlar iktisadi hayata hâkim oldukları için, siyasi ve idari bakımdan da söz sahibiydiler. Loncalara yalnız Müslümanlar girebilir, bu bakımdan iktisadi hayatta yabancılara fazla hak tanınmazdı. Böylece Türkler zamanla şehirlerde iktisadi hayata hâkim oldular.
alıntı