Şema terapi; bilişsel, davranışsal, kişilerarası ve yaşantısal teknikleri bir araya getiren bütüncül bir yaklaşımdır. Kökenleri çocukluk ve ergenlik dönemine dayanan, kişinin kendisi ve dünya hakkındaki katı ve değişmesi zor inançları olarak tanımlanan şemaların etkisiyle oluşan psikolojik rahatsızlıklar için tasarlanmıştır.
Şemalar kişinin ilişkilerine, gündelik hayatına, fiziksel ve ruhsal sağlığına büyük ölçüde etkide bulunur. Şemaları tetikleyecek olaylar yaşandığında ise kişi bu olayları otomatik olarak erken dönemdeki yaşantılarına benzer olarak algılar. Böylece yoğun bir öfke, utanç, suçluluk veya üzüntü ortaya çıkabilir ve bu duygular hem kişi için hem de diğer insanlar için yıkıcı olabilir. Şemalar yaşam boyu süregiden temalar oldukları için kişiye tanıdık gelmekte ve doğal karşılanmaktadır. Her ne kadar kişiye acı da verse aynı zamanda rahatlatıcı oldukları için şemalar değişime karşı dirençlidirler ve kişi şema sürdürücü davranışlarına devam eder (Young & Klosko, 2015). Young ve arkadaşları (2013), erken dönem uyumsuz şemaların paradoksal olarak çocuklukta zarar getiren koşulların yetişkin yaşamda kasıtsız olarak yeniden oluşturulmasına neden olduğunun altını çizmişlerdir. Örneğin; çocukluğunda annesi ya da babası tarafından terk edilen kişi, büyüdüğünde hep onu terk edebilecek –evli ya da yaşça büyük- kişileri partner olarak seçer. Böylelikle terk edilme şeması doğrulanmış olur ve pekişir. Başka bir örnekle; çocukluğunda ebeveyni tarafından eleştirilen, aşağılanan, utandırılan çocuk kendisinde bir kusur olduğunu düşünür ve onu değerli hissettirecek kişileri değil de kusurlu olduğunu düşündürecek kişileri hayatına alır. Çünkü alıştığı, bildiği, tanıdık olan ilişki biçimi budur.
Şemaların kökenleri
Erken dönem uyumsuz şemaların kökeninde çocukluktaki temel duygusal ihtiyaçların karşılanmaması, erken dönem yaşantılar ve mizaç vardır (Young & Klosko, 2015). Young ve arkadaşlarına göre (2013), çocukluktaki temel gereksinimler; güvenli bağlanma (güvenlik, stabilite, kabul, bakım), hareket özgürlüğü, yeterlilik ve kimlik algısı, gereksinim ve duyguları ifade özgürlüğü, gerçekçi limitler ve özdenetim, kendiliğindenlik ve oyun olarak sıralanır. Çocuğun psikolojik gelişimi için bu ihtiyaçların karşılanması çok önemli bir yer tutar. Çocuklukta temel gereksinimler karşılanmadığı takdirde ise şemalar oluşmaya başlamaktadır. Young ve arkadaşları (2013), çocuğun bakım veren kişi ile olan travmatik yaşantılarının şemaların gelişimine sebep olduğunu belirtmiştir.
Temel Duygusal İhtiyaçlar
Young ve arkadaşları (2013) on sekiz şemayı beş şema alanında gruplamışlardır. Çocuğun duygusal ihtiyaçları önemsenmediğinde, bakım verenler mesafeli ve reddedici olduğunda güvensiz bağlanan çocuk, ayrılma ve reddedilme alanındaki; terk edilme/istikrarsızlık, güvensizlik/kötüye kullanılma, duygusal yoksunluk, kusurluluk/utanç, sosyal izolasyon/yabancılaşma şemalarını geliştirir.
Hareket özgürlüğü, yeterlilik ve kimlik algısı gereksinimleri karşılanmadığında gelişen zedelenmiş özerklik ve performans şema alanı; bağımlılık/yetersizlik, hastalıklar veya tehditlere karşı dayanıksızlık, iç içe geçme/gelişmemiş benlik ve başarısızlık şemalarından oluşur. Aşırı koruyucu tutuma sahip ebeveynler çocuğun özerkliğe dair ihtiyacını karşılamazlar. Çocuk ebeveynlerinin desteğine ve korumasına ihtiyaç duyduğu kadar bağımsız hareket etmeye ve kendi başına bir şeyleri deneyimlemeye de ihtiyaç duyar. Çocuğun özgüvenini oluşturması ve geliştirebilmesi için otonomi kazanması çok önemlidir (Young ve ark., 2013).
İhtiyaçlarını ve isteklerini ifade ettiğinde, eğlendiğinde ve rahat hareket ettiğinde utandırılan ya da cezalandırılan, suçlu ve güçsüz hissettirilen çocuk duygu ve ihtiyaçlarını ifade etmemeyi öğrenir. Böylelikle ebeveynleri tarafından kabul görebileceğine inanan çocuk için başkalarının istekleri ve ihtiyaçları kendisininkilerden öncelikli olur. Gereksinim ve duyguları ifade özgürlüğü ihtiyacı karşılanmadığı zaman başkalarına yönelimlilik şema alanı; boyun eğicilik, kendini feda ve onay arayıcılık şemaları oluşur (Young ve ark., 2013).
Gerçekçi limitler ve özdenetim ihtiyaçları karşılanmayan çocukların ebeveynleri aşırı izin verici, çocuklarının her istediğini yapan ve çocuklarını yeterince denetlemeyen kişilerdir. Bu çocuklar kendilerini kontrol ve disipline etme ve başkalarının duygularını anlama ve önemseme, başkalarının haklarına saygı duyma konularında zorlanırlar. Kendi ihtiyaçları her zaman önceliklidir ve başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelmeye yatkındırlar (Young & Klosko, 2015). Gerçekçi limitler ve özdenetim gereksinimleri karşılanmadığında ise zedelenmiş sınırlar şema alanı; haklılık/büyüklenmecilik ve yetersiz öz denetim şemaları ortaya çıkar (Young ve ark., 2013).
Kuralcı, mükemmeliyetçi ve talepkar ebeveynlere sahip olan çocukların kendiliğindenlik ve oyun ihtiyaçları ebeveynleri tarafından karşılanmamıştır. Bu çocuklar talepkar ebeveynlerinin beklentilerini karşılayabilmek ve kurallarına uyabilmek için duygularını ve dürtülerini bastırırlar. Kendiliğindenlik ve oyun gereksinimleri karşılanmadığında aşırı duyarlılık ve baskılanma şema alanı; karamsarlık, duygusal baskılama, yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik ve cezalandırıcılık şemaları kişide gelişebilir (Young ve ark., 2013).
Erken Dönem Yaşantılar
Çocuğun erken dönem yaşantıları şemaların gelişmesine zemin hazırlayabilir. Temel gereksinimlerin zedeleyici bir biçimde engellenmesi diğer bir deyişle ihmal, çocuğun bakım verenleri ve çevresi tarafından sevgi, ilgi, şefkat gibi gereksinimlerinden yoksun kalmasına sebep olur. Çocuklukta fiziksel, cinsel ve duygusal açıdan istismar edilme, kötü davranılma ve mağdur olma çocukta travma yaratır ve güvenlik ihtiyacı karşılanmayan çocuk dünyayı tehditlerle dolu bir yer olarak algılar ve bu doğrultuda şemalar geliştirir. Ebeveynleri tarafından aşırı korunan, üzerine titrenilen, şımartılan çocuğun ise temel duygusal ihtiyaçları gereğinden fazla karşılanmış olur. Çocuğun kendisinin deneyimlediği bir eksiklik olmamasına rağmen bakım verenleri model alma ve onların şemalarını içselleştirme yolu ile de şemalar kazanılabilir (Young & Klosko, 2015).
Mizaç
Mizaç, kişinin doğumundan itibaren gelen duygusal yapısı ve biricikliğidir (Gander & Gardiner, 2007). Örneğin kişi; utangaç, soğuk, hassas, girişken, korkusuz vb. olabilir. Mizaç ve erken dönem yaşantıların etkileşimi şemaların oluşmasına ortam hazırlar.
Şema terapi kimler içindir?
“İlişkilerim uzun ömürlü olmuyor, hep yanlış kişileri seçiyorum.”
“İlişkimizde her şey iyi gidiyordu, ben ne olduğunu anlayamadan bir anda bitti.”
“Her zaman tetikte olmalıyım çünkü insanlar beni incitebilir ve kullanabilirler.”
“Kimse beni gerçekten anlamıyor ve çoğunlukla yalnızım.”
“Kendimi içten içe suçlu, eksik ve kusurlu hissediyorum.”
“Kendimi herkesten farklı, kopuk ve uyumsuz hissediyorum.”
“Kendi başıma hiçbir şeyi doğru yapamıyorum, beceriksiz hissediyorum.”
“Kötü bir şey olacağı hissinden kurtulamıyorum.”
“İnsanları kırmak istemiyorum bu yüzden hayır demekte çok zorlanıyorum.”
“Herkesi memnun etmeye çalışıyorum, hep alttan alıyorum ama kimse bana ne istediğimi sormuyor.”
“Ne yaparsam yapayım kimseden takdir göremiyorum.”
“İş yerinde ne kadar yükselirsem yükseleyim kendimi yeterince iyi hissetmiyorum.”
“Yapmam gereken çok şey var gevşemek için zaman bulamıyorum, kendimi o kadar çok zorluyorum ki ilişkilerim zarar görüyor.”
“İstediğimi elde edemediğimde, benim doğrularım kabul edilmediğinde ve hayır cevabı aldığımda sinirlerime hakim olamıyorum.”
Terapötik İlişki
Şema terapistleri danışana uzak ve mesafeli yaklaşmak yerine daha insani taraflarıyla yaklaşırlar. Danışanın terapi ile ilgili olumsuz duygularını ifade etmesine yardımcı olurlar, danışanın sağlıklı olan tarafını ön plana çıkararak ve güçlendirerek şemalarıyla ve modlarıyla savaşmasını sağlarlar. Şema terapistleri esnektirler, her danışanı kendi öyküsü içinde değerlendirirler. Örneğin; duygusal yoksunluk şeması olan bir danışanla bakımın ve yol göstericiliğin olduğu bir ilişki kurarlarken, boyun eğicilik şeması olan danışanla daha az yönlendiricilik ve kontrolün olduğu bir ilişki kurarlar. Danışanı empatik bir şekilde şemalarıyla, modlarıyla ve başa çıkma davranışlarıyla yüzleştirirler ve bunu yaparken samimi olarak hissettiklerini danışanla paylaşırlar.
Sınırlı yeniden ebeveynlik
Şema terapi bütünleştirici bir yaklaşımdır ve diğer kuramlardan ayrıldığı taraf ise “sınırlı yeniden ebeveynlik”tir. Sınırlı yeniden ebeveynlik; terapötik ilişki sınırları içerisinde çocuklukta ebeveynler tarafından karşılanmamış temel duygusal ihtiyaçların terapist tarafından karşılanmasıdır. Sınırlı yeniden ebeveynlik uygulamasında danışanın temel şemasına dair ebeveynle birlikte olan en eski anı imgelenir. Danışandan o ana dair bütün ayrıntıların, çevrenin, seslerin, kişilerin, kokuların, mekanın anlatılması istenir, böylelikle danışanın o anki duygularıyla temas etmesi sağlanır. İmgeleme yapılan anıda danışan, ihtiyaçları karşılanmamış, görülmemiş, saygı duyulmamış, şefkat gösterilmemiş “kırılgan çocuk” hali ile karşılaşır. Terapist kırılgan çocuğun temel duygusal ihtiyacının ne olduğunu danışanın fark etmesini sağlar. Bu ihtiyaç; korunma, sevgi, şefkat, saygı görme, anlaşılma, duygularını ifade etme ihtiyacı olabilir. Danışan ihtiyacı fark etmesine rağmen kendi kırılgan çocuğunun ihtiyacını nasıl karşılayacağını bilemeyebilir. Aynı örüntüleri yetişkin hayatında da devam ettirdiği ve kırılgan çocuğu yalnız bıraktığı, ona temas etmediği için suçluluk duyabilir. “En başından beri sevilmemiş olan çocuklar kendilerini nasıl seveceklerini bilmezler. Yetişkin olarak kendi kayıp çocukluklarına şefkat göstermeyi ve annelik etmeyi öğrenmek zorundadırlar.” (Woodman’dan akt. Cori, 2015). Danışan, bilmediği karanlık yolda tek başına yürümek zorunda değildir, terapist ona rehberlik etmek için oradadır. Terapist; danışan için güvenli bağlanma figürü oluşturur ve danışanın da izniyle imgelenen anın içine girerek kırılgan çocuğun ihtiyacını karşılamak üzere onunla diyaloğa geçer. “Buradayım, seni görüyorum, sana saygı duyuyorum. Çok haklısın, her çocuğun sevilmeye, saygı duyulmaya, anlaşılmaya ve korunmaya hakkı vardır. Benim için özelsin. İhtiyaçların benim için önemli. Benden yardım isteyebilirsin.” gibi mesajlar kırılgan çocuğa verilebilir. Kırılgan çocuk ile terapist arasında kurulan diyalog ile birlikte danışan terapisti model alarak sağlıklı ebeveyn olmayı aşama aşama öğrenmeye başlar. Terapist, danışanın kendi içindeki sağlıklı ebeveyni geliştirmesi için yanındadır, sevecenlikle ve ilgiyle bunun nasıl yapıldığını gösterir.
Şema terapinin temel amacı temel duygusal ihtiyaçlara ulaşma ve karşılama konusunda danışana yardım etmektir. Danışanın sağlıklı yetişkin tarafının güçlenmesiyle ve terapist tarafından sergilenen temel ihtiyaçları karşılayan ebeveynliği danışanın kendi kendine yapabilmesiyle şema terapi amacına ulaşmış olur.
Şemalar kişinin ilişkilerine, gündelik hayatına, fiziksel ve ruhsal sağlığına büyük ölçüde etkide bulunur. Şemaları tetikleyecek olaylar yaşandığında ise kişi bu olayları otomatik olarak erken dönemdeki yaşantılarına benzer olarak algılar. Böylece yoğun bir öfke, utanç, suçluluk veya üzüntü ortaya çıkabilir ve bu duygular hem kişi için hem de diğer insanlar için yıkıcı olabilir. Şemalar yaşam boyu süregiden temalar oldukları için kişiye tanıdık gelmekte ve doğal karşılanmaktadır. Her ne kadar kişiye acı da verse aynı zamanda rahatlatıcı oldukları için şemalar değişime karşı dirençlidirler ve kişi şema sürdürücü davranışlarına devam eder (Young & Klosko, 2015). Young ve arkadaşları (2013), erken dönem uyumsuz şemaların paradoksal olarak çocuklukta zarar getiren koşulların yetişkin yaşamda kasıtsız olarak yeniden oluşturulmasına neden olduğunun altını çizmişlerdir. Örneğin; çocukluğunda annesi ya da babası tarafından terk edilen kişi, büyüdüğünde hep onu terk edebilecek –evli ya da yaşça büyük- kişileri partner olarak seçer. Böylelikle terk edilme şeması doğrulanmış olur ve pekişir. Başka bir örnekle; çocukluğunda ebeveyni tarafından eleştirilen, aşağılanan, utandırılan çocuk kendisinde bir kusur olduğunu düşünür ve onu değerli hissettirecek kişileri değil de kusurlu olduğunu düşündürecek kişileri hayatına alır. Çünkü alıştığı, bildiği, tanıdık olan ilişki biçimi budur.
Şemaların kökenleri
Erken dönem uyumsuz şemaların kökeninde çocukluktaki temel duygusal ihtiyaçların karşılanmaması, erken dönem yaşantılar ve mizaç vardır (Young & Klosko, 2015). Young ve arkadaşlarına göre (2013), çocukluktaki temel gereksinimler; güvenli bağlanma (güvenlik, stabilite, kabul, bakım), hareket özgürlüğü, yeterlilik ve kimlik algısı, gereksinim ve duyguları ifade özgürlüğü, gerçekçi limitler ve özdenetim, kendiliğindenlik ve oyun olarak sıralanır. Çocuğun psikolojik gelişimi için bu ihtiyaçların karşılanması çok önemli bir yer tutar. Çocuklukta temel gereksinimler karşılanmadığı takdirde ise şemalar oluşmaya başlamaktadır. Young ve arkadaşları (2013), çocuğun bakım veren kişi ile olan travmatik yaşantılarının şemaların gelişimine sebep olduğunu belirtmiştir.
Temel Duygusal İhtiyaçlar
Young ve arkadaşları (2013) on sekiz şemayı beş şema alanında gruplamışlardır. Çocuğun duygusal ihtiyaçları önemsenmediğinde, bakım verenler mesafeli ve reddedici olduğunda güvensiz bağlanan çocuk, ayrılma ve reddedilme alanındaki; terk edilme/istikrarsızlık, güvensizlik/kötüye kullanılma, duygusal yoksunluk, kusurluluk/utanç, sosyal izolasyon/yabancılaşma şemalarını geliştirir.
Hareket özgürlüğü, yeterlilik ve kimlik algısı gereksinimleri karşılanmadığında gelişen zedelenmiş özerklik ve performans şema alanı; bağımlılık/yetersizlik, hastalıklar veya tehditlere karşı dayanıksızlık, iç içe geçme/gelişmemiş benlik ve başarısızlık şemalarından oluşur. Aşırı koruyucu tutuma sahip ebeveynler çocuğun özerkliğe dair ihtiyacını karşılamazlar. Çocuk ebeveynlerinin desteğine ve korumasına ihtiyaç duyduğu kadar bağımsız hareket etmeye ve kendi başına bir şeyleri deneyimlemeye de ihtiyaç duyar. Çocuğun özgüvenini oluşturması ve geliştirebilmesi için otonomi kazanması çok önemlidir (Young ve ark., 2013).
İhtiyaçlarını ve isteklerini ifade ettiğinde, eğlendiğinde ve rahat hareket ettiğinde utandırılan ya da cezalandırılan, suçlu ve güçsüz hissettirilen çocuk duygu ve ihtiyaçlarını ifade etmemeyi öğrenir. Böylelikle ebeveynleri tarafından kabul görebileceğine inanan çocuk için başkalarının istekleri ve ihtiyaçları kendisininkilerden öncelikli olur. Gereksinim ve duyguları ifade özgürlüğü ihtiyacı karşılanmadığı zaman başkalarına yönelimlilik şema alanı; boyun eğicilik, kendini feda ve onay arayıcılık şemaları oluşur (Young ve ark., 2013).
Gerçekçi limitler ve özdenetim ihtiyaçları karşılanmayan çocukların ebeveynleri aşırı izin verici, çocuklarının her istediğini yapan ve çocuklarını yeterince denetlemeyen kişilerdir. Bu çocuklar kendilerini kontrol ve disipline etme ve başkalarının duygularını anlama ve önemseme, başkalarının haklarına saygı duyma konularında zorlanırlar. Kendi ihtiyaçları her zaman önceliklidir ve başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelmeye yatkındırlar (Young & Klosko, 2015). Gerçekçi limitler ve özdenetim gereksinimleri karşılanmadığında ise zedelenmiş sınırlar şema alanı; haklılık/büyüklenmecilik ve yetersiz öz denetim şemaları ortaya çıkar (Young ve ark., 2013).
Kuralcı, mükemmeliyetçi ve talepkar ebeveynlere sahip olan çocukların kendiliğindenlik ve oyun ihtiyaçları ebeveynleri tarafından karşılanmamıştır. Bu çocuklar talepkar ebeveynlerinin beklentilerini karşılayabilmek ve kurallarına uyabilmek için duygularını ve dürtülerini bastırırlar. Kendiliğindenlik ve oyun gereksinimleri karşılanmadığında aşırı duyarlılık ve baskılanma şema alanı; karamsarlık, duygusal baskılama, yüksek standartlar/aşırı eleştiricilik ve cezalandırıcılık şemaları kişide gelişebilir (Young ve ark., 2013).
Erken Dönem Yaşantılar
Çocuğun erken dönem yaşantıları şemaların gelişmesine zemin hazırlayabilir. Temel gereksinimlerin zedeleyici bir biçimde engellenmesi diğer bir deyişle ihmal, çocuğun bakım verenleri ve çevresi tarafından sevgi, ilgi, şefkat gibi gereksinimlerinden yoksun kalmasına sebep olur. Çocuklukta fiziksel, cinsel ve duygusal açıdan istismar edilme, kötü davranılma ve mağdur olma çocukta travma yaratır ve güvenlik ihtiyacı karşılanmayan çocuk dünyayı tehditlerle dolu bir yer olarak algılar ve bu doğrultuda şemalar geliştirir. Ebeveynleri tarafından aşırı korunan, üzerine titrenilen, şımartılan çocuğun ise temel duygusal ihtiyaçları gereğinden fazla karşılanmış olur. Çocuğun kendisinin deneyimlediği bir eksiklik olmamasına rağmen bakım verenleri model alma ve onların şemalarını içselleştirme yolu ile de şemalar kazanılabilir (Young & Klosko, 2015).
Mizaç
Mizaç, kişinin doğumundan itibaren gelen duygusal yapısı ve biricikliğidir (Gander & Gardiner, 2007). Örneğin kişi; utangaç, soğuk, hassas, girişken, korkusuz vb. olabilir. Mizaç ve erken dönem yaşantıların etkileşimi şemaların oluşmasına ortam hazırlar.
Şema terapi kimler içindir?
“İlişkilerim uzun ömürlü olmuyor, hep yanlış kişileri seçiyorum.”
“İlişkimizde her şey iyi gidiyordu, ben ne olduğunu anlayamadan bir anda bitti.”
“Her zaman tetikte olmalıyım çünkü insanlar beni incitebilir ve kullanabilirler.”
“Kimse beni gerçekten anlamıyor ve çoğunlukla yalnızım.”
“Kendimi içten içe suçlu, eksik ve kusurlu hissediyorum.”
“Kendimi herkesten farklı, kopuk ve uyumsuz hissediyorum.”
“Kendi başıma hiçbir şeyi doğru yapamıyorum, beceriksiz hissediyorum.”
“Kötü bir şey olacağı hissinden kurtulamıyorum.”
“İnsanları kırmak istemiyorum bu yüzden hayır demekte çok zorlanıyorum.”
“Herkesi memnun etmeye çalışıyorum, hep alttan alıyorum ama kimse bana ne istediğimi sormuyor.”
“Ne yaparsam yapayım kimseden takdir göremiyorum.”
“İş yerinde ne kadar yükselirsem yükseleyim kendimi yeterince iyi hissetmiyorum.”
“Yapmam gereken çok şey var gevşemek için zaman bulamıyorum, kendimi o kadar çok zorluyorum ki ilişkilerim zarar görüyor.”
“İstediğimi elde edemediğimde, benim doğrularım kabul edilmediğinde ve hayır cevabı aldığımda sinirlerime hakim olamıyorum.”
Terapötik İlişki
Şema terapistleri danışana uzak ve mesafeli yaklaşmak yerine daha insani taraflarıyla yaklaşırlar. Danışanın terapi ile ilgili olumsuz duygularını ifade etmesine yardımcı olurlar, danışanın sağlıklı olan tarafını ön plana çıkararak ve güçlendirerek şemalarıyla ve modlarıyla savaşmasını sağlarlar. Şema terapistleri esnektirler, her danışanı kendi öyküsü içinde değerlendirirler. Örneğin; duygusal yoksunluk şeması olan bir danışanla bakımın ve yol göstericiliğin olduğu bir ilişki kurarlarken, boyun eğicilik şeması olan danışanla daha az yönlendiricilik ve kontrolün olduğu bir ilişki kurarlar. Danışanı empatik bir şekilde şemalarıyla, modlarıyla ve başa çıkma davranışlarıyla yüzleştirirler ve bunu yaparken samimi olarak hissettiklerini danışanla paylaşırlar.
Sınırlı yeniden ebeveynlik
Şema terapi bütünleştirici bir yaklaşımdır ve diğer kuramlardan ayrıldığı taraf ise “sınırlı yeniden ebeveynlik”tir. Sınırlı yeniden ebeveynlik; terapötik ilişki sınırları içerisinde çocuklukta ebeveynler tarafından karşılanmamış temel duygusal ihtiyaçların terapist tarafından karşılanmasıdır. Sınırlı yeniden ebeveynlik uygulamasında danışanın temel şemasına dair ebeveynle birlikte olan en eski anı imgelenir. Danışandan o ana dair bütün ayrıntıların, çevrenin, seslerin, kişilerin, kokuların, mekanın anlatılması istenir, böylelikle danışanın o anki duygularıyla temas etmesi sağlanır. İmgeleme yapılan anıda danışan, ihtiyaçları karşılanmamış, görülmemiş, saygı duyulmamış, şefkat gösterilmemiş “kırılgan çocuk” hali ile karşılaşır. Terapist kırılgan çocuğun temel duygusal ihtiyacının ne olduğunu danışanın fark etmesini sağlar. Bu ihtiyaç; korunma, sevgi, şefkat, saygı görme, anlaşılma, duygularını ifade etme ihtiyacı olabilir. Danışan ihtiyacı fark etmesine rağmen kendi kırılgan çocuğunun ihtiyacını nasıl karşılayacağını bilemeyebilir. Aynı örüntüleri yetişkin hayatında da devam ettirdiği ve kırılgan çocuğu yalnız bıraktığı, ona temas etmediği için suçluluk duyabilir. “En başından beri sevilmemiş olan çocuklar kendilerini nasıl seveceklerini bilmezler. Yetişkin olarak kendi kayıp çocukluklarına şefkat göstermeyi ve annelik etmeyi öğrenmek zorundadırlar.” (Woodman’dan akt. Cori, 2015). Danışan, bilmediği karanlık yolda tek başına yürümek zorunda değildir, terapist ona rehberlik etmek için oradadır. Terapist; danışan için güvenli bağlanma figürü oluşturur ve danışanın da izniyle imgelenen anın içine girerek kırılgan çocuğun ihtiyacını karşılamak üzere onunla diyaloğa geçer. “Buradayım, seni görüyorum, sana saygı duyuyorum. Çok haklısın, her çocuğun sevilmeye, saygı duyulmaya, anlaşılmaya ve korunmaya hakkı vardır. Benim için özelsin. İhtiyaçların benim için önemli. Benden yardım isteyebilirsin.” gibi mesajlar kırılgan çocuğa verilebilir. Kırılgan çocuk ile terapist arasında kurulan diyalog ile birlikte danışan terapisti model alarak sağlıklı ebeveyn olmayı aşama aşama öğrenmeye başlar. Terapist, danışanın kendi içindeki sağlıklı ebeveyni geliştirmesi için yanındadır, sevecenlikle ve ilgiyle bunun nasıl yapıldığını gösterir.
Şema terapinin temel amacı temel duygusal ihtiyaçlara ulaşma ve karşılama konusunda danışana yardım etmektir. Danışanın sağlıklı yetişkin tarafının güçlenmesiyle ve terapist tarafından sergilenen temel ihtiyaçları karşılayan ebeveynliği danışanın kendi kendine yapabilmesiyle şema terapi amacına ulaşmış olur.