zeberus1234
Yeni Üye
Mısır'da yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin İbrâhim bin Abdülganî bin Ebî İshâk es-Serûcî'dir. Künyesi Ebü'l-Abbâs ve lakabı Şemsüddîn'dir. Harrân nâhiyelerinden Serûc'a mensûb olduğu için, Serûcî denilmiştir. 1239 (H.637) senesinde doğdu. 1301 (H.701) senesinde, Rebîul-âhir ayının 12. günü Mısır'da Kâhire'de vefât etti. Karafe kabristanında İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri yakınında defnolundu. Doğum ve vefât târihleri 1241-1310 olarak da bildirilmiştir.
Necmüddîn Ebü't-Tâhir İshâk bin Ali bin Yahyâ hazretlerinin talebesi ve dâmâdı olan Serûcî, ayrıcaSadrüddîn Süleymân bin Ebi'l-Izz, Muhammed binEbi'l-Hattâb bin Dıhye ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatanHidâye kitabını ezberledi. Fıkıh, hadîs ve başka ilimlerde yükseldi. Zamânında bulunan fıkıh âlimlerinin önde gelenlerinden oldu. Çalıştığı ilimlerde mâhir ve meşhûr oldu. Herkes tarafından tanındı. Sâlihiyye, Nâsıriyye ve Sûfiyye medreselerinde ders verdi. Alâüddîn Ali bin Bilbân el-Fârisî ve Alâüddîn-i Türkmânî gibi fıkıh âlimlerini yetiştirdi. Çok talebeye ders okuttu. Nu'mân el-Hatîbî'nin vefâtından sonra, 1292 senesinde Kâhire kâdısı oldu. Vefâtından az bir zaman önceye kadar bu vazifeye devâm etti. Fazîletler sâhibi, heybetli, kadri yüce, düzgün sözlü, fasîh, güleryüzlü, makbûl bir zât idi. Çok hayır ve hasenât sâhibi idi.Çok cömert idi. Fakîrlerin, garîb ve muhtaçların sığınağı idi. Zamânında bulunan ve daha sonra gelen âlimlerden bâzıları onun bu güzel hâllerini zikretmişler ve onu çok övmüşlerdir.
Rivâyet edildiğine göre, Ebü'l-Abbâs-ı Serûcî hazretlerinin bir defteri vardı ve birisinden borç alacak olsa o deftere kayd ederdi. Vefâtı yaklaştığında o defteri gösterip, kalan borçlarının ödenmesini vasiyet etti. Vefâtından sonra bir şahıs gelerek, Serûcî hazretlerinde iki yüz dirhem alacağı kaldığını bildirerek istedi. Deftere baktılar, bu şekilde bir kayıt bulamadılar. O gece sâlihlerden bir zât, Serûcî hazretlerini rüyâsında gördü.Serûcî, rüyâyı gören kimseye hitâben; "O(alacaklı olduğunu söyleyen kimse) doğru söylüyor. İnce bir yazı ile o kimsenin söylediği, defterde yazılıdır." buyurdu. Daha dikkatle deftere baktıklarında, hakîkaten yazıyı buldular ve hemen o kimseye alacağını ödediler.
MUTLAKA DOĞRUDUR
Şöyle anlatılır: Serûcî hazretleri hacca gittiğinde, Mekke-i mükerremede Allahü teâlâdan bir dilekte bulunmuştu ve bunu da hiç kimseye söylememişti. Bundan bir müddet sonra kendisine bir kimse gelerek dedi ki: "Rüyâmda Resûlullah efendimizi gördüm. Sana, "Yanında (cebinde para olarak) ne varsa hepsini bana ver! Buna alâmet (işâret) istersen o da Mekke-i mükerremede, Allahü teâlâdan şu dilekte bulunmandır" diye söylememi emir buyurdular" dedi. O kimsenin sözlerini hayretle dinleyen Serûcî hazretleri; "Peki." dedi ve derhâl yanında bulunan yüz dînâr altın ve bin gümüşü çıkarıp o kimseye verdi. Sonra da; "Şâyet yanımda bundan daha fazla birşey bulunsaydı. Onu da mutlakâ sana verirdim. Çünkü bu emri Resûlullah efendimizden naklettiğine dâir bildirdiğin işâret mutlaka doğrudur" buyurdu.
1) Tabakât-üs-Seniyye; c.1, s.261
2) El-Bidâye ven-Nihâye; c.14, s.60
3) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.468
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.6, s.23
5) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.267
6) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.1, s.96
7) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.140
8) El-A'lâm; c.1, s.86
9) Fevâid-ül-Behiyye; s.13
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.16 Mısır'da yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin İbrâhim bin Abdülganî bin Ebî İshâk es-Serûcî'dir. Künyesi Ebü'l-Abbâs ve lakabı Şemsüddîn'dir. Harrân nâhiyelerinden Serûc'a mensûb olduğu için, Serûcî denilmiştir. 1239 (H.637) senesinde doğdu. 1301 (H.701) senesinde, Rebîul-âhir ayının 12. günü Mısır'da Kâhire'de vefât etti. Karafe kabristanında İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri yakınında defnolundu. Doğum ve vefât târihleri 1241-1310 olarak da bildirilmiştir.
Necmüddîn Ebü't-Tâhir İshâk bin Ali bin Yahyâ hazretlerinin talebesi ve dâmâdı olan Serûcî, ayrıcaSadrüddîn Süleymân bin Ebi'l-Izz, Muhammed binEbi'l-Hattâb bin Dıhye ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatanHidâye kitabını ezberledi. Fıkıh, hadîs ve başka ilimlerde yükseldi. Zamânında bulunan fıkıh âlimlerinin önde gelenlerinden oldu. Çalıştığı ilimlerde mâhir ve meşhûr oldu. Herkes tarafından tanındı. Sâlihiyye, Nâsıriyye ve Sûfiyye medreselerinde ders verdi. Alâüddîn Ali bin Bilbân el-Fârisî ve Alâüddîn-i Türkmânî gibi fıkıh âlimlerini yetiştirdi. Çok talebeye ders okuttu. Nu'mân el-Hatîbî'nin vefâtından sonra, 1292 senesinde Kâhire kâdısı oldu. Vefâtından az bir zaman önceye kadar bu vazifeye devâm etti. Fazîletler sâhibi, heybetli, kadri yüce, düzgün sözlü, fasîh, güleryüzlü, makbûl bir zât idi. Çok hayır ve hasenât sâhibi idi.Çok cömert idi. Fakîrlerin, garîb ve muhtaçların sığınağı idi. Zamânında bulunan ve daha sonra gelen âlimlerden bâzıları onun bu güzel hâllerini zikretmişler ve onu çok övmüşlerdir.
Rivâyet edildiğine göre, Ebü'l-Abbâs-ı Serûcî hazretlerinin bir defteri vardı ve birisinden borç alacak olsa o deftere kayd ederdi. Vefâtı yaklaştığında o defteri gösterip, kalan borçlarının ödenmesini vasiyet etti. Vefâtından sonra bir şahıs gelerek, Serûcî hazretlerinde iki yüz dirhem alacağı kaldığını bildirerek istedi. Deftere baktılar, bu şekilde bir kayıt bulamadılar. O gece sâlihlerden bir zât, Serûcî hazretlerini rüyâsında gördü.Serûcî, rüyâyı gören kimseye hitâben; "O(alacaklı olduğunu söyleyen kimse) doğru söylüyor. İnce bir yazı ile o kimsenin söylediği, defterde yazılıdır." buyurdu. Daha dikkatle deftere baktıklarında, hakîkaten yazıyı buldular ve hemen o kimseye alacağını ödediler.
MUTLAKA DOĞRUDUR
Şöyle anlatılır: Serûcî hazretleri hacca gittiğinde, Mekke-i mükerremede Allahü teâlâdan bir dilekte bulunmuştu ve bunu da hiç kimseye söylememişti. Bundan bir müddet sonra kendisine bir kimse gelerek dedi ki: "Rüyâmda Resûlullah efendimizi gördüm. Sana, "Yanında (cebinde para olarak) ne varsa hepsini bana ver! Buna alâmet (işâret) istersen o da Mekke-i mükerremede, Allahü teâlâdan şu dilekte bulunmandır" diye söylememi emir buyurdular" dedi. O kimsenin sözlerini hayretle dinleyen Serûcî hazretleri; "Peki." dedi ve derhâl yanında bulunan yüz dînâr altın ve bin gümüşü çıkarıp o kimseye verdi. Sonra da; "Şâyet yanımda bundan daha fazla birşey bulunsaydı. Onu da mutlakâ sana verirdim. Çünkü bu emri Resûlullah efendimizden naklettiğine dâir bildirdiğin işâret mutlaka doğrudur" buyurdu.
1) Tabakât-üs-Seniyye; c.1, s.261
2) El-Bidâye ven-Nihâye; c.14, s.60
3) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.468
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.6, s.23
5) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.267
6) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.1, s.96
7) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.140
8) El-A'lâm; c.1, s.86
9) Fevâid-ül-Behiyye; s.13
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.16
Necmüddîn Ebü't-Tâhir İshâk bin Ali bin Yahyâ hazretlerinin talebesi ve dâmâdı olan Serûcî, ayrıcaSadrüddîn Süleymân bin Ebi'l-Izz, Muhammed binEbi'l-Hattâb bin Dıhye ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatanHidâye kitabını ezberledi. Fıkıh, hadîs ve başka ilimlerde yükseldi. Zamânında bulunan fıkıh âlimlerinin önde gelenlerinden oldu. Çalıştığı ilimlerde mâhir ve meşhûr oldu. Herkes tarafından tanındı. Sâlihiyye, Nâsıriyye ve Sûfiyye medreselerinde ders verdi. Alâüddîn Ali bin Bilbân el-Fârisî ve Alâüddîn-i Türkmânî gibi fıkıh âlimlerini yetiştirdi. Çok talebeye ders okuttu. Nu'mân el-Hatîbî'nin vefâtından sonra, 1292 senesinde Kâhire kâdısı oldu. Vefâtından az bir zaman önceye kadar bu vazifeye devâm etti. Fazîletler sâhibi, heybetli, kadri yüce, düzgün sözlü, fasîh, güleryüzlü, makbûl bir zât idi. Çok hayır ve hasenât sâhibi idi.Çok cömert idi. Fakîrlerin, garîb ve muhtaçların sığınağı idi. Zamânında bulunan ve daha sonra gelen âlimlerden bâzıları onun bu güzel hâllerini zikretmişler ve onu çok övmüşlerdir.
Rivâyet edildiğine göre, Ebü'l-Abbâs-ı Serûcî hazretlerinin bir defteri vardı ve birisinden borç alacak olsa o deftere kayd ederdi. Vefâtı yaklaştığında o defteri gösterip, kalan borçlarının ödenmesini vasiyet etti. Vefâtından sonra bir şahıs gelerek, Serûcî hazretlerinde iki yüz dirhem alacağı kaldığını bildirerek istedi. Deftere baktılar, bu şekilde bir kayıt bulamadılar. O gece sâlihlerden bir zât, Serûcî hazretlerini rüyâsında gördü.Serûcî, rüyâyı gören kimseye hitâben; "O(alacaklı olduğunu söyleyen kimse) doğru söylüyor. İnce bir yazı ile o kimsenin söylediği, defterde yazılıdır." buyurdu. Daha dikkatle deftere baktıklarında, hakîkaten yazıyı buldular ve hemen o kimseye alacağını ödediler.
MUTLAKA DOĞRUDUR
Şöyle anlatılır: Serûcî hazretleri hacca gittiğinde, Mekke-i mükerremede Allahü teâlâdan bir dilekte bulunmuştu ve bunu da hiç kimseye söylememişti. Bundan bir müddet sonra kendisine bir kimse gelerek dedi ki: "Rüyâmda Resûlullah efendimizi gördüm. Sana, "Yanında (cebinde para olarak) ne varsa hepsini bana ver! Buna alâmet (işâret) istersen o da Mekke-i mükerremede, Allahü teâlâdan şu dilekte bulunmandır" diye söylememi emir buyurdular" dedi. O kimsenin sözlerini hayretle dinleyen Serûcî hazretleri; "Peki." dedi ve derhâl yanında bulunan yüz dînâr altın ve bin gümüşü çıkarıp o kimseye verdi. Sonra da; "Şâyet yanımda bundan daha fazla birşey bulunsaydı. Onu da mutlakâ sana verirdim. Çünkü bu emri Resûlullah efendimizden naklettiğine dâir bildirdiğin işâret mutlaka doğrudur" buyurdu.
1) Tabakât-üs-Seniyye; c.1, s.261
2) El-Bidâye ven-Nihâye; c.14, s.60
3) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.468
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.6, s.23
5) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.267
6) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.1, s.96
7) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.140
8) El-A'lâm; c.1, s.86
9) Fevâid-ül-Behiyye; s.13
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.16 Mısır'da yetişen Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Ahmed bin İbrâhim bin Abdülganî bin Ebî İshâk es-Serûcî'dir. Künyesi Ebü'l-Abbâs ve lakabı Şemsüddîn'dir. Harrân nâhiyelerinden Serûc'a mensûb olduğu için, Serûcî denilmiştir. 1239 (H.637) senesinde doğdu. 1301 (H.701) senesinde, Rebîul-âhir ayının 12. günü Mısır'da Kâhire'de vefât etti. Karafe kabristanında İmâm-ı Şâfiî hazretlerinin kabri yakınında defnolundu. Doğum ve vefât târihleri 1241-1310 olarak da bildirilmiştir.
Necmüddîn Ebü't-Tâhir İshâk bin Ali bin Yahyâ hazretlerinin talebesi ve dâmâdı olan Serûcî, ayrıcaSadrüddîn Süleymân bin Ebi'l-Izz, Muhammed binEbi'l-Hattâb bin Dıhye ve başka âlimlerden ilim öğrendi. Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini anlatanHidâye kitabını ezberledi. Fıkıh, hadîs ve başka ilimlerde yükseldi. Zamânında bulunan fıkıh âlimlerinin önde gelenlerinden oldu. Çalıştığı ilimlerde mâhir ve meşhûr oldu. Herkes tarafından tanındı. Sâlihiyye, Nâsıriyye ve Sûfiyye medreselerinde ders verdi. Alâüddîn Ali bin Bilbân el-Fârisî ve Alâüddîn-i Türkmânî gibi fıkıh âlimlerini yetiştirdi. Çok talebeye ders okuttu. Nu'mân el-Hatîbî'nin vefâtından sonra, 1292 senesinde Kâhire kâdısı oldu. Vefâtından az bir zaman önceye kadar bu vazifeye devâm etti. Fazîletler sâhibi, heybetli, kadri yüce, düzgün sözlü, fasîh, güleryüzlü, makbûl bir zât idi. Çok hayır ve hasenât sâhibi idi.Çok cömert idi. Fakîrlerin, garîb ve muhtaçların sığınağı idi. Zamânında bulunan ve daha sonra gelen âlimlerden bâzıları onun bu güzel hâllerini zikretmişler ve onu çok övmüşlerdir.
Rivâyet edildiğine göre, Ebü'l-Abbâs-ı Serûcî hazretlerinin bir defteri vardı ve birisinden borç alacak olsa o deftere kayd ederdi. Vefâtı yaklaştığında o defteri gösterip, kalan borçlarının ödenmesini vasiyet etti. Vefâtından sonra bir şahıs gelerek, Serûcî hazretlerinde iki yüz dirhem alacağı kaldığını bildirerek istedi. Deftere baktılar, bu şekilde bir kayıt bulamadılar. O gece sâlihlerden bir zât, Serûcî hazretlerini rüyâsında gördü.Serûcî, rüyâyı gören kimseye hitâben; "O(alacaklı olduğunu söyleyen kimse) doğru söylüyor. İnce bir yazı ile o kimsenin söylediği, defterde yazılıdır." buyurdu. Daha dikkatle deftere baktıklarında, hakîkaten yazıyı buldular ve hemen o kimseye alacağını ödediler.
MUTLAKA DOĞRUDUR
Şöyle anlatılır: Serûcî hazretleri hacca gittiğinde, Mekke-i mükerremede Allahü teâlâdan bir dilekte bulunmuştu ve bunu da hiç kimseye söylememişti. Bundan bir müddet sonra kendisine bir kimse gelerek dedi ki: "Rüyâmda Resûlullah efendimizi gördüm. Sana, "Yanında (cebinde para olarak) ne varsa hepsini bana ver! Buna alâmet (işâret) istersen o da Mekke-i mükerremede, Allahü teâlâdan şu dilekte bulunmandır" diye söylememi emir buyurdular" dedi. O kimsenin sözlerini hayretle dinleyen Serûcî hazretleri; "Peki." dedi ve derhâl yanında bulunan yüz dînâr altın ve bin gümüşü çıkarıp o kimseye verdi. Sonra da; "Şâyet yanımda bundan daha fazla birşey bulunsaydı. Onu da mutlakâ sana verirdim. Çünkü bu emri Resûlullah efendimizden naklettiğine dâir bildirdiğin işâret mutlaka doğrudur" buyurdu.
1) Tabakât-üs-Seniyye; c.1, s.261
2) El-Bidâye ven-Nihâye; c.14, s.60
3) Hüsn-ül-Muhâdara; c.1, s.468
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.6, s.23
5) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.267
6) Ed-Dürer-ül-Kâmine; c.1, s.96
7) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.1, s.140
8) El-A'lâm; c.1, s.86
9) Fevâid-ül-Behiyye; s.13
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.11, s.16