Sevr Antlaşması ne zaman yapılmıştır - Sevr Antlaşmasının nedenleri - Sevr Antlaşmasının hükümleri
(10 Ağustos 1920) Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na Almanya yanında katılması, savaşı iki yıl uzatmıştı. İngilizler Türk cephelerinde 1,5 milyon insan kullanmışlardı. Milyonlarca İngiliz lirası zarara uğramıştı. Fransızların da kayıpları İngilizlerinki kadardı. Türklere bunun cezasını fazlasıyla ödetmek eğiliminde olan İngiltere, bir yandan, bu öfke ve diğer yandan zaferi kazanmanın ve Orta Doğu politikasına tek başına egemen olabilmenin verdiği sarhoşlukla ve önyargılarının etkisiyle Türkiye sorununu çözmek istiyordu.
Avrupa basını Türkiye barışı konusunda, özellikle M. Kemal’in başlattığı savaşı eleştiriyor ve onu asi birisi olarak gösteriyordu. Sonunda mutlaka yenileceği ve teslim olacağı kanısı üstündü. Ayrıca Barış Konferansına sunulan, Yunan, Ermeni ve Kürt istekleri asılsız iddialara dayanmasına rağmen yabancı basında destek görüyorlardı. M. Kemal Paşa Türk ulusunun sesini şu sözleriyle dünyaya duyuruyordu: “Gittiğimiz yol iman yoludur. Biz on milyonluk küçük ve yorgun bir milletiz. Düşmanlarımız ise pek çoktur ve pek güçlüdür. Gerçi matematiksel düşünülecek olunursa yenmemiz zordur. Fakat bizde olan şey onlarda yoktur. Bizde iman (inanç) kuvveti vardır.”
Paris’te süren görüşmelere 17 Haziran 1920′de katılan Damat Ferit hazırladıkları metni Barış Konferansı’na verdi. Konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmekle suç işlediğini, bu suçun İttihatçılara ait olduğunu ileri sürüp, Ermenistan kurulmasını görüşmeye hazır olduklarını, fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını kabul edemeyeceklerini, Arap eyaletlerine muhtariyet verilebileceğini bildirdi. Bu konuşması Konferans Başkam Clemenceau’yu kızdırdı ve sert davranmasına sebep oldu. Fakat İtilaf Devletleri, 22 Haziran’da Yunan ordusunun elde ettiği başarı sebebiyle, Osmanlı Devleti’nin isteklerini ret etti.
Damat Ferit’e verilen yanıtta, Türklerin yüzünden çok büyük kayıplara uğradıklarını, hazırladıkları metnin üzerinde hiçbir değişiklik yapmayacaklarını belirttiler. Barışı imzalamak veya reddetmek için Osmanlı delegelerine 27 Temmuz’a kadar süre tanındı. Barış Konferansının kararlarının kesinlikle kabul edilmesini isteyen bu ültimatom karşısında T.B.M.M. 18 Temmuz’da gizli bir toplantıda Misak-ı Milli sınırları içindeki vatan ve milleti kurtarmak için ant içti.
SEVR ANTLAŞMASININ HÜKÜMLERİ
1- “Osmanlı Devleti, İstanbul ve çevresi ile Anadolu’da küçük bir toprak parçasından ibaret olacak, fakat Osmanlılar, antlaşma hükümlerine saygı göstermezlerse ve uymazlarsa, İstanbul da ellerinden alınacak. Osmanlı sınırları Trakya’da, Midye’nin çok daha doğusundan başlayarak Büyük Çekmece gölüne inecek, bu hattın batısında kalan Trakya Yunanistan’a verilecekti. Güney sınırı ise, İskenderun körfezi ile Antalya Körfezi arasında bulunan Karataş burnundan başlamak suretiyle Antep, Urfa ve Mardin’i dışta bırakarak Irak sınırına varacak.
2- Boğazlar savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve özel bir bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından kontrol edilecek.
3- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir komisyonun adli kapitülasyonlar yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edecekler. Kapitülasyonlardan bütün Müttefik uyrukları yararlanacak.
4- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan kurulacak bir komisyon Türkiye’nin hazinesini düzenleyecek, bütçe üzerinde son sözü söyleyecek, Türk parasının cins ve miktarını belirleyecek ve bu komisyonun onayı olmadıkça Osmanlı Devleti iç ve dış borç alamayacak. Yıllık gelir bu komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş olan Müttefik uyruklarının zararları için ayrıldıktan sonra, geri kalan Osmanlılar için harcanacak. Osmanlı üyeleri bu komisyonda yalnız danışman olarak bulunacak.
5- Azınlıklar her derecede okul açabilecekler.
6- Türkiye’nin askeri kuvveti 15 bini jandarma olmak üzere 50 bin olacak ve top bulunmayacak. Subayların yüzde onbeşini Müttefik veya tarafsız devletler subayları oluşturacak, zorunlu askerlik hizmeti olmayacak.
7- Osmanlı donanması sınırlı olacak, askeri uçak bulunmayacak, Türk silahlı kuvvetleri Müttefik komisyonlarının kontrolünde olacak.
8- Antlaşmanın uygulanmaya başlamasından bir süre sonra Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri “Cemiyet-i Akvam” tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse Osmanlılar, bu tavsiyeyi yerine getireceklerdir.
9- Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, sınırlarının tayini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın hakemliğine bırakılacak.
10- Hicaz bağımsız bir devlet olacak, Osmanlılar Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Suriye, Irak ve Filistin için alınan bütün kararları da kabul edecek.
11- Oniki Ada, İtalyanlara, Akdeniz’deki öteki adalar da Yunanlılara bırakılacak.
12- İzmir Türk egemenliğinde kalacak, fakat Osmanlı Devleti egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak, İzmir kalelerinden birinde Türk bayrağı dalgalanacak. Ayrıca Suriye Fransa’ya ve Irak İngiltere’ye veriliyordu”.
Sevr Antlaşmasının imzalanmasından sonra Yunanlılar İzmir’in Yunanistan’a katılmasını resmileştirmek ve kabul ettirmek için harekete geçtiler. İzmir ve çevresindeki Türkleri eğitimden yoksun bırakmak, ekonomik durumlarını zayıflatmak ve Yunan yönetimini kabul ettirmek için baskılarını arttırdılar. Sevr’in imzasından sonra ilk iş olarak İzmir’in yönetimine resmen el koydular. Bu tarihe kadar İtilaf Devletleri adına ve Mondros Mütarekesi hükümlerine göre hareket etmiş ve İzmir’de işgal kuvveti ve yönetimi olan Yunanlılar, şimdi İzmir’in sahibi gibi davranıyorlardı.
İzmir Yunan Fevkalade Yüksek Komiserliği genel sekreteri Petros Gonarakis 11 Ağustos günü hükümet konağına giderek resmen yönetime el koydu. Türk halkın taşkınlık göstermemesi için baskı yöntemlerine başvuruldu. Yunan askerleri ve polisleri her yere yerleştirildiler. Türk hakimlerin görevine son verildi ve yerlerine Yunanlı hakimler getirildi. Türk memurların büyük çoğunluğunun işine son verildi. Kalanlar ise hiçbir yetkisi olmayan durumda idiler. Aynı durum Yunan işgalindeki diğer şehirlerde de yaşanmaya başlandı. İzmir Türk basını tamamen susturuldu. İzmir’e bağlı olan kazaların vilayetle resmi bağları kopunca, yönetim boşluğu doğdu.
Sevr’in imzalanması Türkiye’nin her yerinde büyük tepki ile karşılandı. 10 Ağustos günü yas kabul edilirken, Türkçe gazeteler siyah çerçeve içinde yayınlanıyor, mağazalar kapanıyor ve camilerde ülkenin kurtuluşu için dini törenler düzenleniyordu.
Damat Ferit, Sevr’i imzalamakla insanlığa ve barışa yardımcı olduğuna inanıyor ve Sir John de Robeck ile görüşmesinde, Kemalistlere karşı savaşmak ve ülkede düzeni yeniden kurmak için İngiltere’nin yardımım istiyordu. Bolşevik desteğine dayanmakla suçladığı Mustafa Kemal’e karşı 15.000 kişilik bir ordu kurulmasına izin ve destek vermesini ve Kürtlerin Mustafa Kemal’e karşı kışkırtılmasını öneriyordu. Sadrazam’ın iddiasına göre İstanbul’daki Kürt liderler Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmaya hazırdılar. Padişah Vahdettin de 21 Ağustos’ta İstanbul’daki üç Yüksek Komiser’den Anadolu’daki milli hareketin bastırılmasını istedi.
Bu sırada Yunanlılar Gediz’i ve 21 Ağustos’ta da Uşak’ı işgal ettiler. Afyon ve Eskişehir’in kaybedilebileceği tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Ankara’nın boşaltılıp, Sivas’a taşınması konusunda K. Karabekir ve Ali Fuat Paşalar’a düşünceleri soruldu. Her iki komutan da Ankara’nın boşaltılmasına karşı çıktılar. Ankara ve çevre illerde milli heyecanın artması Ankara’nın boşaltılması önerilerini ortadan kaldırdı.
Fransız basını antlaşma konusunda iyi ve kötü olduğuna dair iki görüşü yansıtıyordu. Kamuoyu Türkiye konusuna önem vermeye başladı. Türklerin haklarının ve milletler prensiplerinin çiğnendiği belirtiliyor ve Türkiye’nin cezalandırılması hoş görülmüyordu. Ayrıca bu antlaşmanın Fransa’nın çıkarlarına da uygun olmadığı görüşü de güç kazandı. İngiltere’de ise Lloyd George, Türk düşmanlığını inatla sürdürüyordu.
alıntı
(10 Ağustos 1920) Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na Almanya yanında katılması, savaşı iki yıl uzatmıştı. İngilizler Türk cephelerinde 1,5 milyon insan kullanmışlardı. Milyonlarca İngiliz lirası zarara uğramıştı. Fransızların da kayıpları İngilizlerinki kadardı. Türklere bunun cezasını fazlasıyla ödetmek eğiliminde olan İngiltere, bir yandan, bu öfke ve diğer yandan zaferi kazanmanın ve Orta Doğu politikasına tek başına egemen olabilmenin verdiği sarhoşlukla ve önyargılarının etkisiyle Türkiye sorununu çözmek istiyordu.
Avrupa basını Türkiye barışı konusunda, özellikle M. Kemal’in başlattığı savaşı eleştiriyor ve onu asi birisi olarak gösteriyordu. Sonunda mutlaka yenileceği ve teslim olacağı kanısı üstündü. Ayrıca Barış Konferansına sunulan, Yunan, Ermeni ve Kürt istekleri asılsız iddialara dayanmasına rağmen yabancı basında destek görüyorlardı. M. Kemal Paşa Türk ulusunun sesini şu sözleriyle dünyaya duyuruyordu: “Gittiğimiz yol iman yoludur. Biz on milyonluk küçük ve yorgun bir milletiz. Düşmanlarımız ise pek çoktur ve pek güçlüdür. Gerçi matematiksel düşünülecek olunursa yenmemiz zordur. Fakat bizde olan şey onlarda yoktur. Bizde iman (inanç) kuvveti vardır.”
Paris’te süren görüşmelere 17 Haziran 1920′de katılan Damat Ferit hazırladıkları metni Barış Konferansı’na verdi. Konferansta yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmekle suç işlediğini, bu suçun İttihatçılara ait olduğunu ileri sürüp, Ermenistan kurulmasını görüşmeye hazır olduklarını, fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını kabul edemeyeceklerini, Arap eyaletlerine muhtariyet verilebileceğini bildirdi. Bu konuşması Konferans Başkam Clemenceau’yu kızdırdı ve sert davranmasına sebep oldu. Fakat İtilaf Devletleri, 22 Haziran’da Yunan ordusunun elde ettiği başarı sebebiyle, Osmanlı Devleti’nin isteklerini ret etti.
Damat Ferit’e verilen yanıtta, Türklerin yüzünden çok büyük kayıplara uğradıklarını, hazırladıkları metnin üzerinde hiçbir değişiklik yapmayacaklarını belirttiler. Barışı imzalamak veya reddetmek için Osmanlı delegelerine 27 Temmuz’a kadar süre tanındı. Barış Konferansının kararlarının kesinlikle kabul edilmesini isteyen bu ültimatom karşısında T.B.M.M. 18 Temmuz’da gizli bir toplantıda Misak-ı Milli sınırları içindeki vatan ve milleti kurtarmak için ant içti.
SEVR ANTLAŞMASININ HÜKÜMLERİ
1- “Osmanlı Devleti, İstanbul ve çevresi ile Anadolu’da küçük bir toprak parçasından ibaret olacak, fakat Osmanlılar, antlaşma hükümlerine saygı göstermezlerse ve uymazlarsa, İstanbul da ellerinden alınacak. Osmanlı sınırları Trakya’da, Midye’nin çok daha doğusundan başlayarak Büyük Çekmece gölüne inecek, bu hattın batısında kalan Trakya Yunanistan’a verilecekti. Güney sınırı ise, İskenderun körfezi ile Antalya Körfezi arasında bulunan Karataş burnundan başlamak suretiyle Antep, Urfa ve Mardin’i dışta bırakarak Irak sınırına varacak.
2- Boğazlar savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve özel bir bayrağı ve bütçesi olan bir Avrupa komisyonu tarafından kontrol edilecek.
3- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Japonlardan kurulacak bir komisyonun adli kapitülasyonlar yerine geçmek üzere, koyacağı bir usulü Osmanlılar kabul edecekler. Kapitülasyonlardan bütün Müttefik uyrukları yararlanacak.
4- İngiliz, Fransız, İtalyan ve Osmanlılardan kurulacak bir komisyon Türkiye’nin hazinesini düzenleyecek, bütçe üzerinde son sözü söyleyecek, Türk parasının cins ve miktarını belirleyecek ve bu komisyonun onayı olmadıkça Osmanlı Devleti iç ve dış borç alamayacak. Yıllık gelir bu komisyon tarafından, komisyonun ve işgal kuvvetlerinin masrafları, savaş sırasında zarar görmüş olan Müttefik uyruklarının zararları için ayrıldıktan sonra, geri kalan Osmanlılar için harcanacak. Osmanlı üyeleri bu komisyonda yalnız danışman olarak bulunacak.
5- Azınlıklar her derecede okul açabilecekler.
6- Türkiye’nin askeri kuvveti 15 bini jandarma olmak üzere 50 bin olacak ve top bulunmayacak. Subayların yüzde onbeşini Müttefik veya tarafsız devletler subayları oluşturacak, zorunlu askerlik hizmeti olmayacak.
7- Osmanlı donanması sınırlı olacak, askeri uçak bulunmayacak, Türk silahlı kuvvetleri Müttefik komisyonlarının kontrolünde olacak.
8- Antlaşmanın uygulanmaya başlamasından bir süre sonra Kürtler, Doğu Anadolu’da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse ve onların bu istekleri “Cemiyet-i Akvam” tarafından kabul edilip, Osmanlılara tavsiye edilirse Osmanlılar, bu tavsiyeyi yerine getireceklerdir.
9- Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinin bulunduğu alanda, bir Ermenistan Devleti kurulacak, sınırlarının tayini Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın hakemliğine bırakılacak.
10- Hicaz bağımsız bir devlet olacak, Osmanlılar Mısır üzerindeki bütün haklarından vazgeçecek, Suriye, Irak ve Filistin için alınan bütün kararları da kabul edecek.
11- Oniki Ada, İtalyanlara, Akdeniz’deki öteki adalar da Yunanlılara bırakılacak.
12- İzmir Türk egemenliğinde kalacak, fakat Osmanlı Devleti egemenlik haklarını Yunanistan’a bırakacak, İzmir kalelerinden birinde Türk bayrağı dalgalanacak. Ayrıca Suriye Fransa’ya ve Irak İngiltere’ye veriliyordu”.
Sevr Antlaşmasının imzalanmasından sonra Yunanlılar İzmir’in Yunanistan’a katılmasını resmileştirmek ve kabul ettirmek için harekete geçtiler. İzmir ve çevresindeki Türkleri eğitimden yoksun bırakmak, ekonomik durumlarını zayıflatmak ve Yunan yönetimini kabul ettirmek için baskılarını arttırdılar. Sevr’in imzasından sonra ilk iş olarak İzmir’in yönetimine resmen el koydular. Bu tarihe kadar İtilaf Devletleri adına ve Mondros Mütarekesi hükümlerine göre hareket etmiş ve İzmir’de işgal kuvveti ve yönetimi olan Yunanlılar, şimdi İzmir’in sahibi gibi davranıyorlardı.
İzmir Yunan Fevkalade Yüksek Komiserliği genel sekreteri Petros Gonarakis 11 Ağustos günü hükümet konağına giderek resmen yönetime el koydu. Türk halkın taşkınlık göstermemesi için baskı yöntemlerine başvuruldu. Yunan askerleri ve polisleri her yere yerleştirildiler. Türk hakimlerin görevine son verildi ve yerlerine Yunanlı hakimler getirildi. Türk memurların büyük çoğunluğunun işine son verildi. Kalanlar ise hiçbir yetkisi olmayan durumda idiler. Aynı durum Yunan işgalindeki diğer şehirlerde de yaşanmaya başlandı. İzmir Türk basını tamamen susturuldu. İzmir’e bağlı olan kazaların vilayetle resmi bağları kopunca, yönetim boşluğu doğdu.
Sevr’in imzalanması Türkiye’nin her yerinde büyük tepki ile karşılandı. 10 Ağustos günü yas kabul edilirken, Türkçe gazeteler siyah çerçeve içinde yayınlanıyor, mağazalar kapanıyor ve camilerde ülkenin kurtuluşu için dini törenler düzenleniyordu.
Damat Ferit, Sevr’i imzalamakla insanlığa ve barışa yardımcı olduğuna inanıyor ve Sir John de Robeck ile görüşmesinde, Kemalistlere karşı savaşmak ve ülkede düzeni yeniden kurmak için İngiltere’nin yardımım istiyordu. Bolşevik desteğine dayanmakla suçladığı Mustafa Kemal’e karşı 15.000 kişilik bir ordu kurulmasına izin ve destek vermesini ve Kürtlerin Mustafa Kemal’e karşı kışkırtılmasını öneriyordu. Sadrazam’ın iddiasına göre İstanbul’daki Kürt liderler Mustafa Kemal’e karşı ayaklanmaya hazırdılar. Padişah Vahdettin de 21 Ağustos’ta İstanbul’daki üç Yüksek Komiser’den Anadolu’daki milli hareketin bastırılmasını istedi.
Bu sırada Yunanlılar Gediz’i ve 21 Ağustos’ta da Uşak’ı işgal ettiler. Afyon ve Eskişehir’in kaybedilebileceği tehlikesinin ortaya çıkması üzerine Ankara’nın boşaltılıp, Sivas’a taşınması konusunda K. Karabekir ve Ali Fuat Paşalar’a düşünceleri soruldu. Her iki komutan da Ankara’nın boşaltılmasına karşı çıktılar. Ankara ve çevre illerde milli heyecanın artması Ankara’nın boşaltılması önerilerini ortadan kaldırdı.
Fransız basını antlaşma konusunda iyi ve kötü olduğuna dair iki görüşü yansıtıyordu. Kamuoyu Türkiye konusuna önem vermeye başladı. Türklerin haklarının ve milletler prensiplerinin çiğnendiği belirtiliyor ve Türkiye’nin cezalandırılması hoş görülmüyordu. Ayrıca bu antlaşmanın Fransa’nın çıkarlarına da uygun olmadığı görüşü de güç kazandı. İngiltere’de ise Lloyd George, Türk düşmanlığını inatla sürdürüyordu.
alıntı