zeberus1234
Yeni Üye
Anadolu'da yetişen kıymetli velîlerden. 1880 (H.1297) senesinde vefât etti. Kabri, Yukarı Doğubâyezîd'dedir. Oğlu Seyyid Ömer ve kızı Hadîce Hanımla aynı türbededir. Babası Seyyid İbrâhim, dedesi ise Seyyid Abdurrahîm hazretleridir. Dedesi, Arvas Medresesinde ve babalarının sohbetinde yetişip kemâle ermiş, büyük bir âlim ve velî olmuştur. 1785 (H.1199) senesinde İshâk Paşa tarafından Doğubâyezîd'e dâvet edildi. Bu dâveti kabûl edip oraya yerleşti. BöyleceArvas âilesinden bir kol da oradan yayıldı. Doğubâyezîd ve havâlisinde Ehl-i sünnet îtikâdının ve doğru din bilgilerinin yayılmasında, çok büyük hizmetleri olmuştur. Bu hizmetler sâyesinde sapık inanışlar o bölgede yayılmamıştır. Ayrıca tasavvufta da hizmet edip, pekçok velî yetişmesine ve dolayısıyla insanların saâdetine vesîle olmuşlardır.
Seyyid Abdülazîz hazretleri de babalarının dergâhında hizmet etmiştir. İlimde ve tasavvufta babalarının sâdık halefiydi. Çok hizmetleri olmuştur.
Seyyid Abdülazîz hazretleri hayvanlara çok merhamet gösterirdi. Vahşî hayvanlara acır, onları da doyururdu. Vahşî hayvanlar bunu bilip, belli günlerde kapısına gelip verilen yiyecekleri yer, sessizce dönüp giderlerdi. Bu hâli onun tasavvufta zamânın kutuplarından olduğunu gösterir. Onun bu âdeti âilede Birinci Dünyâ Savaşına kadar devâm etmiştir.
Seyyid Abdülazîz hazretleri, bir defasında gelininden çamaşır istemişti. Her nedense vermek istemedi. Bu davranışı üzerine gelinine; "Kasım'ın torunu, sandığına ateş düştü. Çabuk koş hiç olmazsa içindeki tabancayı kurtar yazık olmasın." dedi. Gelini koşup odasına gitti. Sandığının alevler içinde yandığını gördü. Kayın babasına vermekten sakındığı çamaşırların tamâmen yanıp kül olduğunu gördü.
Seyyid Abdülazîz hazretlerinin ilk hanımından çocuğu olmamıştır. İkinci hanımından altı çocuğu oldu. Beş oğlu ve bir kızı vardı. Kızı SeyyideHatice Hanım şarkın meşhûr âlimlerinden Şeyh Muhammed Celâlî ile evlenmiştir. Oğullarından Seyyid İbrâhim ve Seyyid Yûsuf bekâr olarak vefât etmişlerdir. Diğer oğlu Seyyid Mahmûd, Doğubâyezîd'in eşrafından olup, insanlara ihsânları ve iyiliği ile meşhurdur. Diğer bir oğlu olan Seyyid Ömer de babalarının yolundaydı.
Bir oğlu da Seyyid MuhammedEmîn olup, babasının vârisi olup, emsâlsiz bir zâttı. İlim ve hâl sâhibi olup, evinden dışarı az çıkardı. Niçin çıkmazsın? dediklerinde; "Herkes fasülyeden, patatesten söz ediyor. Allahü teâlâdan bahseden kalmadı." buyururdu. Geceleri karanlıkta parmakları arasından sızan ışıkla yazı yazardı. Bu kerâmetini görenler parmakları arasından sızan ışıkta satırları sayardık demişlerdir.
BU SÖYLENENLER DOĞRU MU?
Seyyid Abdülazîz hazretlerinin doğurmak üzere olan bir ineği vardı. Bu hayvancağız bir gün evden çıkıp bir komşunun kışın kullanmak üzere yığdığı ot yığınından yemeye başlar. Otun sâhibi komşu, bu hayvanı görünce döğer ve kimin olduğunu sorup öğrenir. Seyyid Abdülazîz hazretlerinin olduğunu anlayınca, kapısına getirip bırakır ve çobanlara; "Hayvanlarınıza neden bakmıyorsunuz, yem vermiyorsunuz." diye bağırıp çağırırken, Seyyid Abdülazîz hazretleri evin avlusuna çıkıp, ne oluyor, diye sorar. Komşu hâdiseyi anlatınca, Seyyid Abdülazîz hazretleri ineğe dönüp; "Bu söylenenler doğru mudur?" deyince, hayvan dile gelir. Gâyet açık bir şekilde cevap verip; "Evet çobanlar bana yem vermiyorlar. Biliyorsunuz yüklüyüm, mecbur kaldım." der. Seyyid hazretleri çoban ve hizmetçilere şöyle bir bakıp içeri girer. Bu kerâmeti gören komşu yaptığına pişman olup, dehşet içinde özür dileyerek oradan ayrılıp gider.
1) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi
Seyyid Abdülazîz hazretleri de babalarının dergâhında hizmet etmiştir. İlimde ve tasavvufta babalarının sâdık halefiydi. Çok hizmetleri olmuştur.
Seyyid Abdülazîz hazretleri hayvanlara çok merhamet gösterirdi. Vahşî hayvanlara acır, onları da doyururdu. Vahşî hayvanlar bunu bilip, belli günlerde kapısına gelip verilen yiyecekleri yer, sessizce dönüp giderlerdi. Bu hâli onun tasavvufta zamânın kutuplarından olduğunu gösterir. Onun bu âdeti âilede Birinci Dünyâ Savaşına kadar devâm etmiştir.
Seyyid Abdülazîz hazretleri, bir defasında gelininden çamaşır istemişti. Her nedense vermek istemedi. Bu davranışı üzerine gelinine; "Kasım'ın torunu, sandığına ateş düştü. Çabuk koş hiç olmazsa içindeki tabancayı kurtar yazık olmasın." dedi. Gelini koşup odasına gitti. Sandığının alevler içinde yandığını gördü. Kayın babasına vermekten sakındığı çamaşırların tamâmen yanıp kül olduğunu gördü.
Seyyid Abdülazîz hazretlerinin ilk hanımından çocuğu olmamıştır. İkinci hanımından altı çocuğu oldu. Beş oğlu ve bir kızı vardı. Kızı SeyyideHatice Hanım şarkın meşhûr âlimlerinden Şeyh Muhammed Celâlî ile evlenmiştir. Oğullarından Seyyid İbrâhim ve Seyyid Yûsuf bekâr olarak vefât etmişlerdir. Diğer oğlu Seyyid Mahmûd, Doğubâyezîd'in eşrafından olup, insanlara ihsânları ve iyiliği ile meşhurdur. Diğer bir oğlu olan Seyyid Ömer de babalarının yolundaydı.
Bir oğlu da Seyyid MuhammedEmîn olup, babasının vârisi olup, emsâlsiz bir zâttı. İlim ve hâl sâhibi olup, evinden dışarı az çıkardı. Niçin çıkmazsın? dediklerinde; "Herkes fasülyeden, patatesten söz ediyor. Allahü teâlâdan bahseden kalmadı." buyururdu. Geceleri karanlıkta parmakları arasından sızan ışıkla yazı yazardı. Bu kerâmetini görenler parmakları arasından sızan ışıkta satırları sayardık demişlerdir.
BU SÖYLENENLER DOĞRU MU?
Seyyid Abdülazîz hazretlerinin doğurmak üzere olan bir ineği vardı. Bu hayvancağız bir gün evden çıkıp bir komşunun kışın kullanmak üzere yığdığı ot yığınından yemeye başlar. Otun sâhibi komşu, bu hayvanı görünce döğer ve kimin olduğunu sorup öğrenir. Seyyid Abdülazîz hazretlerinin olduğunu anlayınca, kapısına getirip bırakır ve çobanlara; "Hayvanlarınıza neden bakmıyorsunuz, yem vermiyorsunuz." diye bağırıp çağırırken, Seyyid Abdülazîz hazretleri evin avlusuna çıkıp, ne oluyor, diye sorar. Komşu hâdiseyi anlatınca, Seyyid Abdülazîz hazretleri ineğe dönüp; "Bu söylenenler doğru mudur?" deyince, hayvan dile gelir. Gâyet açık bir şekilde cevap verip; "Evet çobanlar bana yem vermiyorlar. Biliyorsunuz yüklüyüm, mecbur kaldım." der. Seyyid hazretleri çoban ve hizmetçilere şöyle bir bakıp içeri girer. Bu kerâmeti gören komşu yaptığına pişman olup, dehşet içinde özür dileyerek oradan ayrılıp gider.
1) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi