zeberus1234
Üye
Irak bölgesinde yetişen velîlerden. Basra civârında bir köyde 1685 (H.1096) senesinde doğdu. 18. yüzyılın son yarısında vefât etti. Altı yaşından îtibâren babasından ilim öğrenmeye başladı. Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Sekiz yaşına geldiğinde hadîs ilmini öğrenmek için amcası Veliyyullah Seyyid Hüseyin Mübârek Rebî'nin derslerine devam etti. Amcasından tefsir, hadîs, fıkıh ve diğer din ilimlerini öğrendi. Daha sonra Şeyh Hüseyin Bağdâdî ve Şeyh Abdülmün'im Bağdadî'nin sohbetlerine devam etti.
Seyyid Burhâneddîn tahsilini tamamladıktan sonra Basra'ya gitti. Burada ders vermeye başladı. Çok kimse kendisinden ilim öğrendi. Aynı zamanda ağabeyi büyük velî Şihab Nûreddîn'in sohbetlerine de devam etti. Ağabeyi Rufâî tarikatında ona icâzet ve hilâfet verdi. Seyyid Burhâneddîn (H.1114) senesinde Bağdat'a döndü. Fadl Câmiinde ders vermeye başladı. Çok kimse onun ilminden istifade etmek için derslerine koştu.
Seyyid Burhâneddîn Efendi, talebeleri ile birlikte yolculuğu sırasında bir Cumâ gecesi kırlık arazide bulunuyorlardı. Gece çok karanlıktı. Bu sırada bir arslan kükremesi her tarafı kapladı. Herkes korktu. Seyyid Burhâneddîn talebelerini yanına çağırdı ve Allahü teâlâyı zikretmeye başladılar. Bu esnada orada bulunanları mânevî bir hal kapladı. Hepsi arslan korkusunu unuttu. Bu esnada arslan onların yanına gelip bir yere yattı. Sanki zikreder, tefekkür eder, ibret alır bir hâli vardı. Sonra dönüp gitti. Talebeler huzur ve manevi bir haz ve neşe içinde gecelediler.
Yine bu yolculuğu sırasında, bir köye uğradılar. Bir köylü yanına gelip; "Efendim bir çocuğum var. Üç senedir kötürümdür. Himmet buyursanız da sıhhate kavuşsa." dedi. Seyyid Burhâneddîn Efendi çocuğun elinden tutup; "Allahü teâlânın izni ile kalk" deyince çocuk, Allahü teâlânın izni ile sağlam, sıhhatli olarak ayağa kalktı. Bu durumu gören köy halkı çok sevindi ve Seyyid Burhaneddin'e çok hürmet ettiler.
Talebelerinden biri Bağdat'a gidecekti. Birisi yolda arslan tehlikesi var diye onu bu yolculuktan men etmek istedi. O da bu durumu Seyyid Hüseyin Efendiye arz etti. Bunun üzerine Burhâneddîn Efendi buyurdu ki: "Yolda karşına arslan çıktığında; "Ben Rufâiyye yolunun hizmetçilerindenim." de ve beni hatırına getir." Talebe kafile ile beraber yolda iken âniden karşılarına bir arslan çıktı. Kükremesi her tarafı doldurdu. Talebe arslana doğru ilerleyip, hocasının tavsiye ettiği şekilde söyledi ve hocasını aklına getirdi. Bunun üzerine arslan geri dönüp gitti ve bir daha onlara görünmedi.
Seyyid Burhâneddîn Efendi dinden kıl ucu kadar ayrılmazdı. Farzlara ve sünnetlere, şeriata uymayı tatlı dil ve güleryüzle teşvik ederdi. Dâimâ Allahü teâlâyı zikrederdi. Allah için kızar, Allah için konuşurdu. Talebelerini, Kur'ân-ı kerîmi çok okumaya, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine ve Selef-i sâlihînin yoluna yapışmaya ve Peygamber efendimize çok salât okumaya teşvik ederdi.
Nâsırüddîn Suveydî Bağdâdî şöyle anlatır: "Seyyid Burhâneddîn'e yollarındaki edebden sordum. "Her tarikatte sahih olan edeb şerîatin bildirdiği edebdir. Dînin edebi ile edeblenen doğru yola girmiştir. Onun maksadına kavuşması umulur. Dînin edebi ile edeblenmeyen yolunu kaybeder, sapıtır. Gâyesine ulaşamaz. Bizim yolumuzun büyükleri, talebe yetiştirmek için, sohbete çok önem vermişlerdir. Çünkü sohbet, talebenin tabiatını mıknatıs gibi gafletten kalb uyanıklığına, cimrilikten cömertliğe, hırsdan zühde, kötü ahlâktan güzel ahlâka, her alçak ve aşağı halden temiz hâle çeker." buyurdu."
Seyyid Burhâneddîn Efendi buyurdu ki:
"Bizim yolumuzda ilk önce lazım olan, ahlâkını düzeltmeye nefsini hesâba çekmeye çalışmalıdır. Bu yolun büyükleri nefsin temizliğini, kalbin temizliğine vâsıta yaptılar. Çünkü nefs, kulun amellerinin mihveridir. Ameller nefs üzerinde meydana gelir. Şöyle ki: Kalbin fesâdı, bozukluğu nefsin bozukluğundandır. Kalb bozulunca vücutta bozukluk meydana gelir. Kalbin iyiliği nefsin sâlih iyi olmasına bağlıdır. Dolayısıyla cesed de iyi olur. Onun için ahlâkınızı düzeltiniz, nefs muhâsebesini iyi yapınız. Bunu ise, Resûlullah efendimize çok salât okumak sûretiyle yapınız. Onun için bu yola girmiş olan çok salât okumakla meşgul olmalıdır ki, kalbi Peygamber efendimizin sevgisi ile nurlansın, nefsin başka şeylere olan bağlılıkları yok olsun. Daha sonra Allahü teâlâyı zikr etmelidir. Kalb, Peygamber efendimizin vâsıtasıyla Allahü teâlânın zikr nurlarının parıltılarına kavuşur. İşte kazançlı amel budur."
Burhâneddîn Efendi çok eser yazdı. Bunlardan bâzısı şunlardır: 1) Tahrîcu Ehâdîs-il-İhyâ Muhtasaren, 2) El-İtkân fî İlmi Tecvîd-il-Kur'ân, 3) Es-Sırât-ül-Akvem fî Beyân-ı Kıssat-i Mi'râc-in-Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem, 4) Hâlet-i Ehl-il-Hakîkat.
DÜNYÂ
Seyyid Burhâneddîn'in kalblere huzur veren vâzları vardı. Bu vâzlarından biri şöyledir:
"Allahü teâlâ; "Dünyâ hayâtı ancak metâ-ı gurûr'dur" buyurmaktadır. Bâzı ârifler de: "Dünyâyı üç talakla boşa! Kendine ondan başka birini ara! Çünkü dünyâ kötü bir zevcedir. O kendine gelene kıymet vermez. Ondan Rabbine dön! O sana ezâ etmeden önce ondan korun ve onun hevâsından uzaklaş. İşte bu sûrette Cennet'e girersin." buyurmaktadır. Hepimiz dünyânın birgün yok olacağını, kendine sarılanları yalnız bırakacağını biliyoruz. Böyle olduğu o kadar açıktır ki, bunun için delil getirmeye bile hâcet yoktur. Fakat nefs, şeytan, tûl-i emel, nefsin arzu ve istekleri kalbde kalın perdeler meydana getirmiştir ki, bu yüzden gözler uykuda, basiretler kapalıdır.
İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "Dünyâ sevgisi her kötülüğün başıdır." buyurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez.
Bu kısa hayâta aldanmaktan sakının. Ahmed Rufâî hazretleri ne güzel îkâz ediyor: "Ey nefesleri sayılı insan! İnsan ömrünün sonu olan gün elbette gelecek!"
1) Kâmûs-ul-Âşıkîn (Üniversite Kütüphânesi No: 86948)
Seyyid Burhâneddîn tahsilini tamamladıktan sonra Basra'ya gitti. Burada ders vermeye başladı. Çok kimse kendisinden ilim öğrendi. Aynı zamanda ağabeyi büyük velî Şihab Nûreddîn'in sohbetlerine de devam etti. Ağabeyi Rufâî tarikatında ona icâzet ve hilâfet verdi. Seyyid Burhâneddîn (H.1114) senesinde Bağdat'a döndü. Fadl Câmiinde ders vermeye başladı. Çok kimse onun ilminden istifade etmek için derslerine koştu.
Seyyid Burhâneddîn Efendi, talebeleri ile birlikte yolculuğu sırasında bir Cumâ gecesi kırlık arazide bulunuyorlardı. Gece çok karanlıktı. Bu sırada bir arslan kükremesi her tarafı kapladı. Herkes korktu. Seyyid Burhâneddîn talebelerini yanına çağırdı ve Allahü teâlâyı zikretmeye başladılar. Bu esnada orada bulunanları mânevî bir hal kapladı. Hepsi arslan korkusunu unuttu. Bu esnada arslan onların yanına gelip bir yere yattı. Sanki zikreder, tefekkür eder, ibret alır bir hâli vardı. Sonra dönüp gitti. Talebeler huzur ve manevi bir haz ve neşe içinde gecelediler.
Yine bu yolculuğu sırasında, bir köye uğradılar. Bir köylü yanına gelip; "Efendim bir çocuğum var. Üç senedir kötürümdür. Himmet buyursanız da sıhhate kavuşsa." dedi. Seyyid Burhâneddîn Efendi çocuğun elinden tutup; "Allahü teâlânın izni ile kalk" deyince çocuk, Allahü teâlânın izni ile sağlam, sıhhatli olarak ayağa kalktı. Bu durumu gören köy halkı çok sevindi ve Seyyid Burhaneddin'e çok hürmet ettiler.
Talebelerinden biri Bağdat'a gidecekti. Birisi yolda arslan tehlikesi var diye onu bu yolculuktan men etmek istedi. O da bu durumu Seyyid Hüseyin Efendiye arz etti. Bunun üzerine Burhâneddîn Efendi buyurdu ki: "Yolda karşına arslan çıktığında; "Ben Rufâiyye yolunun hizmetçilerindenim." de ve beni hatırına getir." Talebe kafile ile beraber yolda iken âniden karşılarına bir arslan çıktı. Kükremesi her tarafı doldurdu. Talebe arslana doğru ilerleyip, hocasının tavsiye ettiği şekilde söyledi ve hocasını aklına getirdi. Bunun üzerine arslan geri dönüp gitti ve bir daha onlara görünmedi.
Seyyid Burhâneddîn Efendi dinden kıl ucu kadar ayrılmazdı. Farzlara ve sünnetlere, şeriata uymayı tatlı dil ve güleryüzle teşvik ederdi. Dâimâ Allahü teâlâyı zikrederdi. Allah için kızar, Allah için konuşurdu. Talebelerini, Kur'ân-ı kerîmi çok okumaya, Resûlullah efendimizin sünneti seniyyesine ve Selef-i sâlihînin yoluna yapışmaya ve Peygamber efendimize çok salât okumaya teşvik ederdi.
Nâsırüddîn Suveydî Bağdâdî şöyle anlatır: "Seyyid Burhâneddîn'e yollarındaki edebden sordum. "Her tarikatte sahih olan edeb şerîatin bildirdiği edebdir. Dînin edebi ile edeblenen doğru yola girmiştir. Onun maksadına kavuşması umulur. Dînin edebi ile edeblenmeyen yolunu kaybeder, sapıtır. Gâyesine ulaşamaz. Bizim yolumuzun büyükleri, talebe yetiştirmek için, sohbete çok önem vermişlerdir. Çünkü sohbet, talebenin tabiatını mıknatıs gibi gafletten kalb uyanıklığına, cimrilikten cömertliğe, hırsdan zühde, kötü ahlâktan güzel ahlâka, her alçak ve aşağı halden temiz hâle çeker." buyurdu."
Seyyid Burhâneddîn Efendi buyurdu ki:
"Bizim yolumuzda ilk önce lazım olan, ahlâkını düzeltmeye nefsini hesâba çekmeye çalışmalıdır. Bu yolun büyükleri nefsin temizliğini, kalbin temizliğine vâsıta yaptılar. Çünkü nefs, kulun amellerinin mihveridir. Ameller nefs üzerinde meydana gelir. Şöyle ki: Kalbin fesâdı, bozukluğu nefsin bozukluğundandır. Kalb bozulunca vücutta bozukluk meydana gelir. Kalbin iyiliği nefsin sâlih iyi olmasına bağlıdır. Dolayısıyla cesed de iyi olur. Onun için ahlâkınızı düzeltiniz, nefs muhâsebesini iyi yapınız. Bunu ise, Resûlullah efendimize çok salât okumak sûretiyle yapınız. Onun için bu yola girmiş olan çok salât okumakla meşgul olmalıdır ki, kalbi Peygamber efendimizin sevgisi ile nurlansın, nefsin başka şeylere olan bağlılıkları yok olsun. Daha sonra Allahü teâlâyı zikr etmelidir. Kalb, Peygamber efendimizin vâsıtasıyla Allahü teâlânın zikr nurlarının parıltılarına kavuşur. İşte kazançlı amel budur."
Burhâneddîn Efendi çok eser yazdı. Bunlardan bâzısı şunlardır: 1) Tahrîcu Ehâdîs-il-İhyâ Muhtasaren, 2) El-İtkân fî İlmi Tecvîd-il-Kur'ân, 3) Es-Sırât-ül-Akvem fî Beyân-ı Kıssat-i Mi'râc-in-Nebiyyi sallallahü aleyhi ve sellem, 4) Hâlet-i Ehl-il-Hakîkat.
DÜNYÂ
Seyyid Burhâneddîn'in kalblere huzur veren vâzları vardı. Bu vâzlarından biri şöyledir:
"Allahü teâlâ; "Dünyâ hayâtı ancak metâ-ı gurûr'dur" buyurmaktadır. Bâzı ârifler de: "Dünyâyı üç talakla boşa! Kendine ondan başka birini ara! Çünkü dünyâ kötü bir zevcedir. O kendine gelene kıymet vermez. Ondan Rabbine dön! O sana ezâ etmeden önce ondan korun ve onun hevâsından uzaklaş. İşte bu sûrette Cennet'e girersin." buyurmaktadır. Hepimiz dünyânın birgün yok olacağını, kendine sarılanları yalnız bırakacağını biliyoruz. Böyle olduğu o kadar açıktır ki, bunun için delil getirmeye bile hâcet yoktur. Fakat nefs, şeytan, tûl-i emel, nefsin arzu ve istekleri kalbde kalın perdeler meydana getirmiştir ki, bu yüzden gözler uykuda, basiretler kapalıdır.
İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "Dünyâ sevgisi her kötülüğün başıdır." buyurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez.
Bu kısa hayâta aldanmaktan sakının. Ahmed Rufâî hazretleri ne güzel îkâz ediyor: "Ey nefesleri sayılı insan! İnsan ömrünün sonu olan gün elbette gelecek!"
1) Kâmûs-ul-Âşıkîn (Üniversite Kütüphânesi No: 86948)