zeberus1234
Yeni Üye
Seyyid ve Şerif
Türkiye’de özellikle doğu bölgelerde seyyid soyundan gelenler ve Türkiye’deki seyyid aileleri içinde yer aldığı iddia eden çok sayıda kişi vardır. Osmanlı döneminden kalma seyyid soy ağacı , seyyid ailesi belgelerine cemaat-tarikat ortamlarında sıklıkla rastlanır. Hatta yukarıda ki resimde görüldüğü gibi bunu bazen siyasetçiler bile iddia edebilmektedir.
Seyyid ve şerif geleneksel din anlayışında Hz. Muhammed‘in soyundan geldiğini iddia edenlerin kullandığı sıfatlardır. Bu silsile Hz. Muhammedin üç kızı daha olduğu halde sadece Fatıma üzerinden devam ettirilir. Fatıma’nın oğlu Hüseyin soyundan gelenlere Seyyid, Hasan soyundan gelenlere Şerif adı verilir.
Seyyidlik ve şeriflik ile ilgili önemli çelişkiler ve mantık hataları vardır:
1- Kuran’a göre soy babadan devam ettiği halde yetişkin erkek evladı olmayan Hz. Muhammed’in soyu nasıl devam etti?
2- Hz. Muhammedin üç kızı daha olduğu ve onlarında çocukları olduğu halde bu soy iddiaları neden sadece Fatıma üzerinden devam ettiriliyor?
Seyyid ve Şerif sıfatları Hz. Muhammed’in ölümünden sonra başlayan siyasi kavgalar sonucu uydurulmuş, Kuran-ı Kerim‘e tamamen aykırı sıfatlardır. Bu yazımızda Seyyidliğin Kuran’a neden aykırı olduğunu ve ”genetik” olarakta neden mümkün olmadığının cevaplarını bulacaksınız.
Bu sıfatlar cemaat-tarikat oluşumları tarafından bir rütbe ve dinsel karizma olarak insanları etkilemek ve taraftar kazanmak amacıyla kullanılmaktadır.
Seyyidlik belgesi :
Günümüzde de binlerce kişinin seyyidlik iddiasında bulunduğunu görebilirsiniz. Osmanlı tarihinde de bu sıfat yaygın olarak kullanılıyordu. Hatta bu öyle bir seviyeye gelmişti ki Osmanlının son zamanlarında İstanbul Topkapı’da seyyidlik belgeleri alınıp satılıyordu. Yani parayı bastırıp Peygamber torunu oluyordunuz. Bu belgeler Türkiye’de halen çok sayıda ailede bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Seyyidlik belgesine sahip olanlar vergi vermiyor ve askere gitmiyordu ayrıca toplumda itibarlı bir mevki ediniyorlardı. Tabi bunun neticesinde trajikomik bir durum ortaya çıktı. Osmanlı döneminde Hz. Muhammedin yaşadığı topraklar olan Arabistan da 30 bin kayıtlı seyyid varken Anadolu’da bu sayı 300 bin civarıydı. Bu belgelere göre Hz. Muhammedin vatanı Suudi Arabistan‘ın on katı seyyid Anadolu da yaşıyormuş!!!
Seyyidlik belli kesimler tarafından bir saltanat haline getirilmiştir. Bir cemaat veya tarikat içinde yükselmenin en kestirme yolu bu rütbeyi edinmektir. Cemaat-tarikat grupları arasında da bu sıfat bir rekabet konusudur olmazsa olmaz bir durumdur. Başka cemaatlerin şeyhleri seyyid iken sizinki ondan geri kalabilir mi, olacak şey mi bu? Günümüzde cemaat-tarikat guruplarının hiçbirinde ‘Seyyid’ ibaresi bulunmayan bir şeyh ile karşılaşmak mümkün değil.
Peki üzerinde bu kadar fırtınalar koparılan seyyidlik konusundaki çelişki ve mantık hatalarının farkında mıyız? Her konuda ahkam kesen cemaat-tarikat guruplarının görmezlikten geldiği ve dile getirilmeyen gerçekler nelerdir?
Seyyidlik neden mümkün değildir?
Seyyidlik sıfatı ile ilgili en büyük çelişki nesep bağıdır. Bizim ülkemizde dahil olmak üzere toplumların genelinde soy babadan devam eden bir husus olarak görülür. Peki
Kuran’da bu konuyla ilgili ne deniliyor:
Kevser 3: ”Doğrusu, asıl soyu kesik(ebter) olan sana kin duyandır.”
Ahzap 5: ”Onları (yetimleri) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kastederek yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
Bakara 233: ”Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde (ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah için takva sahibi olun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görmektedir.”
Ahzap 5’de evlatlıklarla ilgili olarak onların babalarına nisbet edilmesi emrediliyor yani nesep bağı olarak babaya atıfta bulunuluyor. Bakara 233’de çocuğun babaya ait olduğu açıkça belirtiliyor. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi nesep bağı olarak baba gösteriliyor. Gelenek de aynen bu yöndedir. Çevremizden de biliriz insanlar erkek evlatlarını soylarının devamı olarak görürler. Kuran’da hitabet inceliklerinde de bunu görebiliriz. Örneğin Hz. Musa ve Hz. İsa aynı topluma gelen iki peygamber olmalarına rağmen kavimlerine hitap şekilleri farklıdır. Hz. Musa hep ‘Ey kavmim’ diye hitap ederken Hz. İsa’nın bir defa bile böyle hitap ettiğini göremezsiniz onun hitabı ‘Ey İsrailoğulları’ şeklindedir. Çünkü Hz. İsa sadece anneden olmadır babası yoktur. (Nesep bağıyla ilgili bu kadar uzun açıklamayı ‘kadın erkek ayrımcılığı yapılıyor’ çığırtkanlığı yapma ihtimali olanlar için yazıyorum. Sünnetullah böyle soy babadan devam eder birilerine yaranmak için Allah’ın ayetlerini inkar edemeyiz)
Hz. Muhammedin erkek çocuğu bulunmaması sebebiyle düşmanları tarafından ‘soyu kesik’ şeklinde sözlerle hakaret edilmeye ve aşağılanmaya çalışılıyordu (kevser suresinin iniş sebebi olarak bu konu geçer). Ayrıca müşrikler Hz. Muhammed’in soyunu sürdürecek erkek evladı olmadığı için onun bütün çabalarının ölümüyle birlikte yok olacağı yönünde propaganda yapıyorlardı. Kevser suresi bu iddiaların cevabıdır.
Müşrikler kısır dünya anlayışları gereği Hz. Muhammedin faaliyelerinin ancak soy devamı ile geleceğe taşınabileceğini düşünüyorlardı. Onun erkek evladının olmayışının yani soyunun devam etmemesini İslam’ın sonu olarak görüyorlardı.
Erkek evlat soyun devamıdır peki Hz. Muhammed için durum neydi?
Ahzap 40: ‘Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.’
Bu ayetin hikmetlerinden biride ilerde yaşanabilecek (uydurma oğul isnat etmek gibi) ‘kutsal soy’ iddialarına karşı bir delil teşkil etmesidir. Tabi ki sapmak isteyen için bu engel değil. Bu ayetler ancak samimi Müslümanlar için bir belge niteliği taşır.
Bu tabloyu görünce haliyle akla şu sorular geliyor:
1.Hz. Muhammed’in oğlumu vardı ki soyu devam etsin?
2.Kendinize gelince soy kızdan devam etmez deyip erkek evlat istemiyor musunuz?
3.Kendinize layık görmediğinizi Hz. Peygambere yakıştırmaya utanmıyor musunuz?
4. İslam geleneği ve hukukunda soyun babadan devam ettiği açıkça ortadayken seyyidlik iddialarında bulunmak münafıklık değil mi?
Seyyid denen sıfatın uydurma olduğu o kadar açık ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz seyyidlik genel kabule göre babadan oğula geçiyor ama bir taraftan da bakıyorsunuz ki bu durum Hz. Muhammed’e uymuyor. Seyyid Hz. Ali’yle hazreti Fatıma’nın çocuğu Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere verilen isimdir.(Bazıları seyyidliği İslam ile bir alakası olmamasına rağmen Hz. Muhammedin büyük dedsi Haşime dayandırır. Büyük ihtimalle bu bağlantının sebebini kendileride bilmemektedir.)
Fatıma Hz. Muhammed’in kızıdır, dolayısıyla seyyid denilenlerin soyu Hz. Ali’ye dayanır devam eden onun soyu Hz. Muhammed’in değil. Bazıları şunu da söylüyor ’Hz. Ali’de onun amcasının oğlu zaten’ böyle diyene Kuran’da kendisine lanet edilen ebu lehebi hatırlatırım. Hz. Muhammedin amcasıydı. Onun soyundan gelenler için ne dersiniz onlarda seyyid mi? Kan bağı arıyorsanız amca, amcaoğlundan daha yakındır.
Kendilerince ‘biraz ondan biraz bundan katalım’ şeklinde genetik mühendisliği yapanlar Hz. Ali için yeterli gördükleri akrabalık bağını ebu lehebin soyu için neden yeterli görmüyorlar acaba? Hz. Muhammedin Fatıma’dan başka üç kızı daha vardı onlarda evlilikler yaptı ve çocukları oldu. Hz. Osman Hz. Muhammedin kızı Rukiye ile evliydi ondan bir oğlu olmuştu ama kimse onun soyundan bahsetmiyor. Yada diğer kızlarından Zeynep; onun çocukları ile ilgili de herhangi bir kutsallık iddiasında bulunan yok. Onların çocukları da Hz. Muhammedin torunları değil miydi? Bu konu buram buram siyaset ve hurafe kokmuyor mu sizce?
Tabi cemaat-tarikat üyesi iseniz bu çelişkili durumları aşmak için ne yaparsınız? Çözümü çok basit hemen bir hadis uydurun olay tamamdır. Kuran ayetleri bu çevrelerde çok kolay reddedilirken hadis dedin mi akan sular durur. Ayet okuduğunuzda dinleme zahmetine bile katlanamayan, Allah Teala Kuran için apaçık kitap (Kitab-ı Mubin) buyururken ‘onu biz anlayamayız’ gibi iftiraları hiç çekinmeden ağızlarında geveleyenler bir bakarsınız ki hadis denilince alim kesilirler. Kendileri söz konusu olunca soyun babadan devam ettiğini kabul etmelerine rağmen Hz. Muhammed’le olan bağlantının Fatıma üzerinden yani anadan sağlanması ile ilgili olarak Hz. Muhammed’in Hüseyin’den (ve Hasan’dan) oğlum diye bahsettiği hadisleri ortaya atarak aşmaya çalışırlar. Mantık aynen bu: ’Hz. Muhammed onlara oğlum diye hitap ederdi’ o öyle diyorsa incesini düşünmeye gerek yok. Tamam hiç akrabalığınız olmayan yaşlı amcalarda gençlere oğlum diyorlar, böyle deyince kan bağımı kuruluyor? İşte buradan sonrasında cevap yok artık tıkanıyorlar, öyle bir kem küm etmeye başlıyorlar ki resmen’ bizde yalan bu kadar’ demeye getiriyorlar.
Buraya kadar ‘seyyidlik’ denen uydurma makamın nesep bağı olarak tamamen gerçek dışı ve çelişkilerle dolu olduğunu gördük birde bu kutsal soy iddiaları için Kuran’a bakalım. Acaba sadece nesep bağı ile insanlar arasında kutsallık aktarılabiliyor mu? Allah’ın böyle bir emri var mı? Bu konu hakkında Allah bir delil indirmiş mi? Hadisler, rivayetler uydurarak, veda hutbelerine eklemeler yaparak Allah’a ve peygambere iftira edenlerin ahirette hali ne olacak?
Farz edelim ki Hz. Muhammedin oğlu olsaydı da ondan soyu devam etseydi bir şey ifade eder miydi?
Bazılarının seyyid denilenler için iddia ettikleri ‘onlar doğuştan büyük iman sahibidir, imansız ölmezler, onlara hizmet eden cennete gider, onların olduğu yere bereket gelir’ gibi argümanlar peygamberin öz oğlu olsa geçerli olur muydu?
Bir peygamberin öz oğlu kafir olarak ölebilir mi sizce? Kuran okuyanlar bilirler Hz. Nuh’un oğlu kafir olarak öldü. Peki bir kafirin oğlu peygamber olabilir mi? Hz. İbrahim’in babası da kafirdi. Ne Hz. Nuh oğluna bir kutsallık aktarabildi ne de Hz. İbrahim’e kafir olarak ölen babasından bir vebal kalmadı. Nesep bağları ne mümin yaptı ne de kafir. Soyda kutsallık olsa böyle olur muydu?
Şimdi bazıları şöyle diyebilir: ‘Tamam Hz. İbrahim’in babası kafir olarak öldü ama Allah onun soyuna nübüvvet verdi soyundan çok sayıda peygamber geldi’ Evet Allah İbrahim’in soyundan pek çok peygamber çıkardı ama bu görev dışında onun soyu içinde hiçbir kutsallık kılmadı. Allah katında iman nesep bağıyla değil salih amel ile ölçülür:
Saffat 123: ‘Ona(İbrahime) ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, muhsin olan da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.’
Bakara 124: ‘Hani, Rabbi İbrahim’i bazı kelimelerle imtihan etmişti de o da onların gereğini tam olarak yerine getirmişti. Rabbi ona: ‘Seni insanlara önder kılacağım’ dedi. O: ‘Soyumdan da!’ dedi. Rabbi de: ‘Benim ahdim zalimlere erişmez’ dedi.’
Hz. Muhammed’e muhalefet edenlerde kutsal soy iddialarını dile getirmişlerdi. Kafirlerin gözünde Hz. Muhammed sadece Abdullah oğlu yetim Muhammed’di. Bu yüzden onun peygamber olması onlara göre olacak şey değildi. Böyle bir makam ancak şehirlerinin önemli kişilerine verilebilirdi.:
‘Zuhruf 31: ‘Ve dediler ki: ‘Bu Kur’an iki kentin birinden, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?’
Seyyidlik de maalesef toplumun büyük kesimi tarafından yaşanan gerçekte İslam ile bir ilgisi olamayan Hurufilik dininin türettiği Kuran’a ve fıtrata aykırı kavramlardan biridir. Bu tarz rütbelere sığınanların amacı kendilerini özel bir makamda göstererek insanları etraflarına toplamak ve oluşturdukları çıkar gruplarını genişletmekten başka bir şey değil.
Kimse kendisi için özel bir makam aramasın, insanı yücelten soy değil takvadır. İblisi de yoldan çıkaran kendisine biçtiği üstünlük iddiası değil miydi?
Araf 12: (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
En azından hak namına bir şey ifade etmese de iblisin elinde yaratılışla ilgili bir mazereti vardı. Uydurma makam ve kutsallıklar atfederek kendilerini diğer insanlardan üstün görenler iblisten bile daha kötü bir duruma düşüyorlar.
Fatır 10: ‘Kim izzet arıyorsa, bilsin ki izzet bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler Ona yükselir; Salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tuzak olarak kuranlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tuzakları mahvolup gider.’
Türkiye’de özellikle doğu bölgelerde seyyid soyundan gelenler ve Türkiye’deki seyyid aileleri içinde yer aldığı iddia eden çok sayıda kişi vardır. Osmanlı döneminden kalma seyyid soy ağacı , seyyid ailesi belgelerine cemaat-tarikat ortamlarında sıklıkla rastlanır. Hatta yukarıda ki resimde görüldüğü gibi bunu bazen siyasetçiler bile iddia edebilmektedir.
Seyyid ve şerif geleneksel din anlayışında Hz. Muhammed‘in soyundan geldiğini iddia edenlerin kullandığı sıfatlardır. Bu silsile Hz. Muhammedin üç kızı daha olduğu halde sadece Fatıma üzerinden devam ettirilir. Fatıma’nın oğlu Hüseyin soyundan gelenlere Seyyid, Hasan soyundan gelenlere Şerif adı verilir.
Seyyidlik ve şeriflik ile ilgili önemli çelişkiler ve mantık hataları vardır:
1- Kuran’a göre soy babadan devam ettiği halde yetişkin erkek evladı olmayan Hz. Muhammed’in soyu nasıl devam etti?
2- Hz. Muhammedin üç kızı daha olduğu ve onlarında çocukları olduğu halde bu soy iddiaları neden sadece Fatıma üzerinden devam ettiriliyor?
Seyyid ve Şerif sıfatları Hz. Muhammed’in ölümünden sonra başlayan siyasi kavgalar sonucu uydurulmuş, Kuran-ı Kerim‘e tamamen aykırı sıfatlardır. Bu yazımızda Seyyidliğin Kuran’a neden aykırı olduğunu ve ”genetik” olarakta neden mümkün olmadığının cevaplarını bulacaksınız.
Bu sıfatlar cemaat-tarikat oluşumları tarafından bir rütbe ve dinsel karizma olarak insanları etkilemek ve taraftar kazanmak amacıyla kullanılmaktadır.
Seyyidlik belgesi :
Günümüzde de binlerce kişinin seyyidlik iddiasında bulunduğunu görebilirsiniz. Osmanlı tarihinde de bu sıfat yaygın olarak kullanılıyordu. Hatta bu öyle bir seviyeye gelmişti ki Osmanlının son zamanlarında İstanbul Topkapı’da seyyidlik belgeleri alınıp satılıyordu. Yani parayı bastırıp Peygamber torunu oluyordunuz. Bu belgeler Türkiye’de halen çok sayıda ailede bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Seyyidlik belgesine sahip olanlar vergi vermiyor ve askere gitmiyordu ayrıca toplumda itibarlı bir mevki ediniyorlardı. Tabi bunun neticesinde trajikomik bir durum ortaya çıktı. Osmanlı döneminde Hz. Muhammedin yaşadığı topraklar olan Arabistan da 30 bin kayıtlı seyyid varken Anadolu’da bu sayı 300 bin civarıydı. Bu belgelere göre Hz. Muhammedin vatanı Suudi Arabistan‘ın on katı seyyid Anadolu da yaşıyormuş!!!
Seyyidlik belli kesimler tarafından bir saltanat haline getirilmiştir. Bir cemaat veya tarikat içinde yükselmenin en kestirme yolu bu rütbeyi edinmektir. Cemaat-tarikat grupları arasında da bu sıfat bir rekabet konusudur olmazsa olmaz bir durumdur. Başka cemaatlerin şeyhleri seyyid iken sizinki ondan geri kalabilir mi, olacak şey mi bu? Günümüzde cemaat-tarikat guruplarının hiçbirinde ‘Seyyid’ ibaresi bulunmayan bir şeyh ile karşılaşmak mümkün değil.
Peki üzerinde bu kadar fırtınalar koparılan seyyidlik konusundaki çelişki ve mantık hatalarının farkında mıyız? Her konuda ahkam kesen cemaat-tarikat guruplarının görmezlikten geldiği ve dile getirilmeyen gerçekler nelerdir?
Seyyidlik neden mümkün değildir?
Seyyidlik sıfatı ile ilgili en büyük çelişki nesep bağıdır. Bizim ülkemizde dahil olmak üzere toplumların genelinde soy babadan devam eden bir husus olarak görülür. Peki
Kuran’da bu konuyla ilgili ne deniliyor:
Kevser 3: ”Doğrusu, asıl soyu kesik(ebter) olan sana kin duyandır.”
Ahzap 5: ”Onları (yetimleri) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kastederek yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”
Bakara 233: ”Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde (ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah için takva sahibi olun ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görmektedir.”
Ahzap 5’de evlatlıklarla ilgili olarak onların babalarına nisbet edilmesi emrediliyor yani nesep bağı olarak babaya atıfta bulunuluyor. Bakara 233’de çocuğun babaya ait olduğu açıkça belirtiliyor. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi nesep bağı olarak baba gösteriliyor. Gelenek de aynen bu yöndedir. Çevremizden de biliriz insanlar erkek evlatlarını soylarının devamı olarak görürler. Kuran’da hitabet inceliklerinde de bunu görebiliriz. Örneğin Hz. Musa ve Hz. İsa aynı topluma gelen iki peygamber olmalarına rağmen kavimlerine hitap şekilleri farklıdır. Hz. Musa hep ‘Ey kavmim’ diye hitap ederken Hz. İsa’nın bir defa bile böyle hitap ettiğini göremezsiniz onun hitabı ‘Ey İsrailoğulları’ şeklindedir. Çünkü Hz. İsa sadece anneden olmadır babası yoktur. (Nesep bağıyla ilgili bu kadar uzun açıklamayı ‘kadın erkek ayrımcılığı yapılıyor’ çığırtkanlığı yapma ihtimali olanlar için yazıyorum. Sünnetullah böyle soy babadan devam eder birilerine yaranmak için Allah’ın ayetlerini inkar edemeyiz)
Hz. Muhammedin erkek çocuğu bulunmaması sebebiyle düşmanları tarafından ‘soyu kesik’ şeklinde sözlerle hakaret edilmeye ve aşağılanmaya çalışılıyordu (kevser suresinin iniş sebebi olarak bu konu geçer). Ayrıca müşrikler Hz. Muhammed’in soyunu sürdürecek erkek evladı olmadığı için onun bütün çabalarının ölümüyle birlikte yok olacağı yönünde propaganda yapıyorlardı. Kevser suresi bu iddiaların cevabıdır.
Müşrikler kısır dünya anlayışları gereği Hz. Muhammedin faaliyelerinin ancak soy devamı ile geleceğe taşınabileceğini düşünüyorlardı. Onun erkek evladının olmayışının yani soyunun devam etmemesini İslam’ın sonu olarak görüyorlardı.
Erkek evlat soyun devamıdır peki Hz. Muhammed için durum neydi?
Ahzap 40: ‘Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebilerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.’
Bu ayetin hikmetlerinden biride ilerde yaşanabilecek (uydurma oğul isnat etmek gibi) ‘kutsal soy’ iddialarına karşı bir delil teşkil etmesidir. Tabi ki sapmak isteyen için bu engel değil. Bu ayetler ancak samimi Müslümanlar için bir belge niteliği taşır.
Bu tabloyu görünce haliyle akla şu sorular geliyor:
1.Hz. Muhammed’in oğlumu vardı ki soyu devam etsin?
2.Kendinize gelince soy kızdan devam etmez deyip erkek evlat istemiyor musunuz?
3.Kendinize layık görmediğinizi Hz. Peygambere yakıştırmaya utanmıyor musunuz?
4. İslam geleneği ve hukukunda soyun babadan devam ettiği açıkça ortadayken seyyidlik iddialarında bulunmak münafıklık değil mi?
Seyyid denen sıfatın uydurma olduğu o kadar açık ki neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bir taraftan bakıyorsunuz seyyidlik genel kabule göre babadan oğula geçiyor ama bir taraftan da bakıyorsunuz ki bu durum Hz. Muhammed’e uymuyor. Seyyid Hz. Ali’yle hazreti Fatıma’nın çocuğu Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere verilen isimdir.(Bazıları seyyidliği İslam ile bir alakası olmamasına rağmen Hz. Muhammedin büyük dedsi Haşime dayandırır. Büyük ihtimalle bu bağlantının sebebini kendileride bilmemektedir.)
Fatıma Hz. Muhammed’in kızıdır, dolayısıyla seyyid denilenlerin soyu Hz. Ali’ye dayanır devam eden onun soyu Hz. Muhammed’in değil. Bazıları şunu da söylüyor ’Hz. Ali’de onun amcasının oğlu zaten’ böyle diyene Kuran’da kendisine lanet edilen ebu lehebi hatırlatırım. Hz. Muhammedin amcasıydı. Onun soyundan gelenler için ne dersiniz onlarda seyyid mi? Kan bağı arıyorsanız amca, amcaoğlundan daha yakındır.
Kendilerince ‘biraz ondan biraz bundan katalım’ şeklinde genetik mühendisliği yapanlar Hz. Ali için yeterli gördükleri akrabalık bağını ebu lehebin soyu için neden yeterli görmüyorlar acaba? Hz. Muhammedin Fatıma’dan başka üç kızı daha vardı onlarda evlilikler yaptı ve çocukları oldu. Hz. Osman Hz. Muhammedin kızı Rukiye ile evliydi ondan bir oğlu olmuştu ama kimse onun soyundan bahsetmiyor. Yada diğer kızlarından Zeynep; onun çocukları ile ilgili de herhangi bir kutsallık iddiasında bulunan yok. Onların çocukları da Hz. Muhammedin torunları değil miydi? Bu konu buram buram siyaset ve hurafe kokmuyor mu sizce?
Tabi cemaat-tarikat üyesi iseniz bu çelişkili durumları aşmak için ne yaparsınız? Çözümü çok basit hemen bir hadis uydurun olay tamamdır. Kuran ayetleri bu çevrelerde çok kolay reddedilirken hadis dedin mi akan sular durur. Ayet okuduğunuzda dinleme zahmetine bile katlanamayan, Allah Teala Kuran için apaçık kitap (Kitab-ı Mubin) buyururken ‘onu biz anlayamayız’ gibi iftiraları hiç çekinmeden ağızlarında geveleyenler bir bakarsınız ki hadis denilince alim kesilirler. Kendileri söz konusu olunca soyun babadan devam ettiğini kabul etmelerine rağmen Hz. Muhammed’le olan bağlantının Fatıma üzerinden yani anadan sağlanması ile ilgili olarak Hz. Muhammed’in Hüseyin’den (ve Hasan’dan) oğlum diye bahsettiği hadisleri ortaya atarak aşmaya çalışırlar. Mantık aynen bu: ’Hz. Muhammed onlara oğlum diye hitap ederdi’ o öyle diyorsa incesini düşünmeye gerek yok. Tamam hiç akrabalığınız olmayan yaşlı amcalarda gençlere oğlum diyorlar, böyle deyince kan bağımı kuruluyor? İşte buradan sonrasında cevap yok artık tıkanıyorlar, öyle bir kem küm etmeye başlıyorlar ki resmen’ bizde yalan bu kadar’ demeye getiriyorlar.
Buraya kadar ‘seyyidlik’ denen uydurma makamın nesep bağı olarak tamamen gerçek dışı ve çelişkilerle dolu olduğunu gördük birde bu kutsal soy iddiaları için Kuran’a bakalım. Acaba sadece nesep bağı ile insanlar arasında kutsallık aktarılabiliyor mu? Allah’ın böyle bir emri var mı? Bu konu hakkında Allah bir delil indirmiş mi? Hadisler, rivayetler uydurarak, veda hutbelerine eklemeler yaparak Allah’a ve peygambere iftira edenlerin ahirette hali ne olacak?
Farz edelim ki Hz. Muhammedin oğlu olsaydı da ondan soyu devam etseydi bir şey ifade eder miydi?
Bazılarının seyyid denilenler için iddia ettikleri ‘onlar doğuştan büyük iman sahibidir, imansız ölmezler, onlara hizmet eden cennete gider, onların olduğu yere bereket gelir’ gibi argümanlar peygamberin öz oğlu olsa geçerli olur muydu?
Bir peygamberin öz oğlu kafir olarak ölebilir mi sizce? Kuran okuyanlar bilirler Hz. Nuh’un oğlu kafir olarak öldü. Peki bir kafirin oğlu peygamber olabilir mi? Hz. İbrahim’in babası da kafirdi. Ne Hz. Nuh oğluna bir kutsallık aktarabildi ne de Hz. İbrahim’e kafir olarak ölen babasından bir vebal kalmadı. Nesep bağları ne mümin yaptı ne de kafir. Soyda kutsallık olsa böyle olur muydu?
Şimdi bazıları şöyle diyebilir: ‘Tamam Hz. İbrahim’in babası kafir olarak öldü ama Allah onun soyuna nübüvvet verdi soyundan çok sayıda peygamber geldi’ Evet Allah İbrahim’in soyundan pek çok peygamber çıkardı ama bu görev dışında onun soyu içinde hiçbir kutsallık kılmadı. Allah katında iman nesep bağıyla değil salih amel ile ölçülür:
Saffat 123: ‘Ona(İbrahime) ve İshak’a bereketler verdik. İkisinin soyundan, muhsin olan da var, açıkça kendi nefsine zulmeden de.’
Bakara 124: ‘Hani, Rabbi İbrahim’i bazı kelimelerle imtihan etmişti de o da onların gereğini tam olarak yerine getirmişti. Rabbi ona: ‘Seni insanlara önder kılacağım’ dedi. O: ‘Soyumdan da!’ dedi. Rabbi de: ‘Benim ahdim zalimlere erişmez’ dedi.’
Hz. Muhammed’e muhalefet edenlerde kutsal soy iddialarını dile getirmişlerdi. Kafirlerin gözünde Hz. Muhammed sadece Abdullah oğlu yetim Muhammed’di. Bu yüzden onun peygamber olması onlara göre olacak şey değildi. Böyle bir makam ancak şehirlerinin önemli kişilerine verilebilirdi.:
‘Zuhruf 31: ‘Ve dediler ki: ‘Bu Kur’an iki kentin birinden, büyük bir adama indirilmeli değil miydi?’
Seyyidlik de maalesef toplumun büyük kesimi tarafından yaşanan gerçekte İslam ile bir ilgisi olamayan Hurufilik dininin türettiği Kuran’a ve fıtrata aykırı kavramlardan biridir. Bu tarz rütbelere sığınanların amacı kendilerini özel bir makamda göstererek insanları etraflarına toplamak ve oluşturdukları çıkar gruplarını genişletmekten başka bir şey değil.
Kimse kendisi için özel bir makam aramasın, insanı yücelten soy değil takvadır. İblisi de yoldan çıkaran kendisine biçtiği üstünlük iddiası değil miydi?
Araf 12: (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”
En azından hak namına bir şey ifade etmese de iblisin elinde yaratılışla ilgili bir mazereti vardı. Uydurma makam ve kutsallıklar atfederek kendilerini diğer insanlardan üstün görenler iblisten bile daha kötü bir duruma düşüyorlar.
Fatır 10: ‘Kim izzet arıyorsa, bilsin ki izzet bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler Ona yükselir; Salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tuzak olarak kuranlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır. Onların tuzakları mahvolup gider.’