İçinde yaşadığımız çağda teknolojik gelişmeler hayatımızı inanılmaz kolaylaştırıp, renklendirirken
bir yandan da hızıyla, yoğunluğuyla, giderek artan temposuyla insanları strese sokuyor. Bunun
farkına varan ve dizginleri elinde tutmaya çalışan erişkinler bile ruh ve beden sağlıklarını
korumakta zorlanırlarken, bu çağın tam ortasında doğan çocuklar pek çok açıdan ciddi risk
altındalar.
Öncelikle özellikle büyük şehirlerdeki durumumuza bir bakalım: Çocuğunuzun kendine ait bir cep
telefonu, tableti ya da buna benzer başka bir teknolojik oyun aracı var mı? Her fırsatta bu aletleri
eline alıp siz uyarıncaya kadar elinden bırakmıyor mu? Bu aletlerin başında geçirdiği süreler
nedeniyle onunla sık sık tartışıyor musunuz? Cep telefonu bedeninin bir parçası, elinin uzantısı gibi
mi oldu? Telefonu, tableti elinden alındığında öfke nöbetleri geçiriyor mu? Ya da elinde teknolojik
bir araç olmadığı zaman “Sıkılıyorum, yapacak hiç bir şeyim yok !” diye söyleniyor mu ?
Yalnız değilsiniz !!!
Günümüzde kendisine ait bir elektronik oyun aracı olsun olmasın, tüm çocuklar bu teknolojik
araçlara meraklı. Evde, okulda, sokakta, serviste, parkta, plajda, arkadaşlarının elinde bunlarla
tanışan çocuklar bu dünyanın içine giriyorlar ve bir daha çıkamıyorlar. Burada her zevke, her
ihtiyaca yanıt veren, inanılmaz çeşitlilik var. Bu dünya çok renkli, çok hareketli, çok heyecanlı ve
çok hızlı. Hemen sonuç alıyor, hemen ödül kazanıyor, kolay yollardan hızlıca başarılı
olabiliyorsunuz. Bir oyundan sıkıldınız ya da başaramadınız diyelim, hemen başka bir oyuna
geçebilmek mümkün. Hatta aynı anda yüzlerce oyuna, binlerce karaktere sahip olabilmek de
mümkün. Bu yüzden de bu dünyada sıkılmak diye bir şey yok. Tüm bunlar çocuklara çok cazip
geliyor, zamanın nasıl geçtiğini unutuyor ve gerçek dünyadan uzaklaşıyorlar.
Bu noktada aklınızdan şu cümleler geçiyor olabilir: “Zaten teknoloji çağında yaşıyoruz, bunlardan
uzak kalmaya çalışmak imkansız değil mi?”, “Tüm arkadaşlarında bu oyunlar var, biz almazsak
kendini dışlanmış hissetmez mi?”, “Peki bunun ne sakıncası var ?” , “Bu oyunların hiç mi faydası
yok?”
Evet, bu oyunlar çocukların problem çözme, düşünme, görsel algı, teknolojiyi kullanabilme gibi
bazı becerilerini geliştirebiliyor. Ama bunu yaparken bir yandan da onları arkadaşlarıyla birebir
sosyal ilişkiden, aileden, çevrelerinden uzaklaştırıyor. Bu renkli dünyanın hızına ve cazibesine
kapılan çocuklar gerçek yaşamı sıkıcı, monoton, durağan buluyorlar. İlgi alanları daralıyor, çevreye,
doğaya, spora ya da sanata olan eğilimleri giderek azalıyor. Kitap okumak ise tamamen dışlanan,
neredeyse nesli tükenmekte olan etkinlikler arasına girmiş durumda. Sanal dünyanın sınırsızlılığı
çeşitliliği nedeniyle gerçekte sahip oldukları oyuncaklar, kitaplar da yetersiz kalıyor. Çocuklar
doğadan, okuldan, spordan, arkadaşlarından uzaklaşıp daha fazla zamanlarını elektronik oyunların
başında geçirmek istiyorlar. Evlerde bu nedenle sonu gelmeyen tartışmalar, kavgalar yaşanıyor.
Son yıllarda çocuklarında dikkat dağınıklığı, hareketlilik, davranış ya da öğrenme sorunu
olduğundan yakınmayan aile neredeyse hiç kalmadı. Eğitimciler çocukların bağlanma, sosyal
iletişim kurma, dikkatle, anlayarak dinleme ve dili öğrenmek için kullanabilme becerilerinin
giderek azalmakta olduğunu ifade ediyorlar. Çocuklar bebek koltuklarında, mama sandalyelerinde,
araba koltuklarında, pusetlerde bağlanmış durumda, “güvende” ama bir o kadar da hareketsiz
büyüyorlar. Bir yerde sabit bağlı tutulamayacak yaşa geldiklerinde de güvenli olmadığı için sokağa
çıkmadan “güvenli” evlerinde hareketsiz, arkadaşsız kalmaya devam ediyorlar. Bu hareketsizliğe
karşılarına yerleştirlmiş mini ekranlar eşlik ediyor. Yemekler ekran karşısında bakım veren kişi
tarafından yediriliyor, çocuklar ellerine kaşık çatal almadan 4-5 yaşlarına geliyorlar. Arabada,
sokakta pusette, restoranda çocuklar ekran karşısında oyalanırken, anne babalar rahat ediyorlar.
Hareket etme, serbestçe keşfetme, birebir insan ilişkisi, sosyal iletişim gibi sağlıklı beyin gelişimi
için gerekli olan her şeyden mahrum büyüyen bu çocukların ilkokul çağında gelmeden yukarıda söz
edilen sorunları göstermelerine neden şaşırıyoruz?
Teknoloji dünyasının neden olduğu sorunlar bununla da bitmiyor. Bu dünyada tanık oldukları
karakterler, zombiler, garip yaratıklar görüntüleri, sesleri, hareketleri ve davranış biçimleri ile
farkında olmadan çocukların zihinlerinde, oldukça derinlere yerleşiyor ve gerçek dünyada bunların
yansımaları başlıyor. Belleklerinde yerleşmiş olan görüntüler ve sesler yalnız kaldıkları anda
canlanıyor. Her an kapının arkasından ya da yatağın altından çıkıp geliverecek kadar
yakınlaşıyorlar. Evde yalnız kalamama, kendi odasında yalnız uyuyamama, gece korkuları ve çeşitli
fobiler son yıllarda çok daha fazla görülmeye başlandı. Oyunların içerdiği şiddet ögesi ise uzun
uzun tartışılması gereken diğer bir sorun. Çocuklar bir anda hırçınlaşıp, saldırgan olabiliyorlar. Bir
şey elde etmenin, kazanmanın yolu ya zorbalıktan, şiddetten ya da hile hurdadan geçiyor. İstenilen
bir şey için sabırla beklemek, emek vermek gibi kavramlar günümüz çocuklarının çok uzağındalar.
Sanal dünyanın en ürkütücü yanlarından birisi de içeriğinin denetlenmiyor olması. Herhangi bir
kişi, kurum ya da yasal olmayan bir örgüt internet üzerinden herhangi bir bilgiyi yayınlayabiliyor.
Bu açıdan bakıldığında internet uygun olmayan hatta zararlı bilgilere de erişim kaynağı. İnternet
üzerinde 4.2 milyon pornografik web sitesi bulunduğu bildiriliyor. Avrupa genelinde internet
kullanan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada 8-16 yaş arasındaki 10 çocuktan dokuzunun
pornografik siteleri ziyaret ettiği sonucuna ulaşılmış. Çocuklar pornografi, şiddet ya da tehlikeli
inanç içeren sitelere kontrolsüzce girerlerken, erken yaşta uygun olmayan bilgilere ulaşmak onların
kimlik gelişimlerini, inanç ve değerler sistemlerini, cinsel gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor.
Anne babalar çocuklarının sosyal çevrelerini, arkadaşlarını ve hatta arkadaşlarının ailelerini
tanımak, kontrol etmek isteler. Çocukları için en uygun semtlerde yaşamaya en uygun okullara
göndermeye özen gösterirler. Buna karşılık çocuklar sanal ortamda tanımadığı kişilerle bir araya
gelip “arkadaş” olabiliyorlar. Bu sanal arkadaşlar çocuk ve gençlerin gelişmekte olan kimliklerini,
dünyaya bakışlarını, eğilimlerini temelden etkileyebiliyor, onları çok farklı noktalara
sürükleyebiliyor. Bu durumun farkında olan çeşitli örgütler, çocuk pornosu meraklıları, uyuşturucu
pazarlayıcıları için en büyük kaynak sanal ortamdaki savunmasız çocuklar ve gençler. Onların
güvenlerini kazanıp, fotoğraflarını, özel bilgilerini ele geçirip şantaj yaparak, yüz yüze buluşmaya,
ürünlerini satmaya ikna edebiliyor ya da onları belli bir görüşün savunucusu haline getirebiliyorlar.
İnternetin çocuk ve gençlerde ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi de internet bağımlılığı.
Çin ve Amerika gibi en yoğun internet kullanımına sahip olan ülkelerde ilk kez tanımlanmaya
başlanan bu sorun, ükemizde de giderek artan sayılarda çocuk ve gençte görülmeye başladı.
Yapılan psikiyatrik araştırmalar, internet bağımlılarının beyinlerinde dopamin ya da endorfin gibi
maddelerin düzeylerinin arttığını, kumar bağımlılarındakine benzer nörokimyasal değişikliklerin
meydana geldiğini ortaya koyuyor. Bu kişiler gerçek dünyayla pek ilgilenmiyorlar. Sanal dünya
herşeyden önemli ve vazgeçilmez bir yaşantıya dönüşüyor. Böylece gerçek dostlarından ve
çevresinden kopan kişi, sanal dostlarıyla birlikte kendine yeni bir yaşantı kuruyor.
Bu kadar olumsuzluğu okuduktan sonra “Tamam, biliyorum, zararlı ama engel olamıyorum”
diyorsanız soruna bir de sizin açınızdan bakalım:
Bebeklikten itibaren çocuğunuzu oyalamak, yemek yedirebilmek, yolculuklarda rahat edebilmek
için elektronik aletlerden ne kadar yardım aldınız? Çocuğunuzla iletişimiz nasıl? Evde kurallar
sınırlar var mı? Sizin çocuğunuz da yeterli oyun alanı olmadığı için ya da size güvenli gelmediği
için sokakta değil de evde mi büyüyor? Anne baba olarak çok yoğun mu çalışıyorsunuz?
Çocuğunuzla birebir eğlenceli bir şeyler yapacak, oyun oynayacak zamanınız yok mu? Zamanınız
olsa bile onu nasıl oyalayacağınızı bilmiyor musunuz ya da bu size zor mu geliyor? Sizin alış veriş,
tüketim çılgınlığınız var mı? Telefonunuzu, televizyonunuzu ya da arabanızı en son ne zaman
değiştirdiniz ? Evinizdeki televizyon, bilgisayar, tablet sayısı nedir? Günde kaç dakikanızı sosyal
medyada paylaşım ya da takip yaparak geçiriyorsunuz? Çocuğunuz sizi ekran karşısında ya da
telefonla birşeyler yaparken ne kadar görüyor? Siz kitap okuyor musunuz ya da düzenli spor
yapıyor musunuz?
Çocuğunuzun teknolojiye ne kadar düşkün olacağı, teknoloji bağımlısı olup olmayacağı biraz da bu
soruların yanıtlarına bağlı. Siz ekran karşısındayken onun kitap okumasını bekleyemezsiniz.
Çocukları tüm bu zararlardan olabildiğince koruyabilmek için risklerin neler olduğu, denetlemenin
nasıl yapılacağı konusunda bilinçlenmek şart. Çocuğuyla ilgili herhangi bir sorunu olsun olmasın
her anne babanın bu konu üzerinde düşünmesi ve bilgi edinmesi gerekiyor. Bu konuda son yıllarda
kaleme alınmış pek çok faydalı kaynak kitap var (bkz kaynakça). Ben tüm bu kaynakları edinmenizi
ve okumanızı öneriyorum. Ancak hız, teknoloji ve kitap okumama çağındayız ve ülkemizde kitap
okuma oranları ne yazık ki çok düşük. Bu nedenle “hocam siz bize neler yapmamız gerektiğini
kısaca özetleseniz” diyecek anne babalar için en temel başlıkları içeren kısa bir özet de hazırladım.
0-4 yaş arasındaki çocuklar bilgisayar başında zaman geçirmemeli. Dil gelişiminin
tamamlanmadığı, anne babayla birebir sosyal ilişkiye en fazla gereksinim duydukları
bu dönemde, bebekler bilgisayar oyunları ya da zeka gelişimini desteklediği ileri
sürülen bilgisayar/TV programları ile başbaşa bırakılmamalıdır. Amerikan Pediatri
Akademisi iki yaş altındaki çocukların televizyon ya da bilgisayarla hiç
karşılaştırılmamasını önermektedir. Daha sonraki yıllarda ise aile ile birlikte olması
kaydıyla bu süre en fazla 15-20 dakikadır. Yapılan son çalışmalar bebeklerin zeka ve
dil gelişimini desteklediği ileri sürülen programların aslında dil gelişimini
geciktirdiğini ortaya koymaktadır. 2 yaşında kadar çocuğunuzu teknolojik oyunlarla
tanıştırmayın, televizyon, telefon ya da tablet karşısında kalmasına izin vermeyin,
bunlarla oyalamayın, yemek yedirmeyin.
Her gün çocukla birlikte keyifli şeyler yapmak için zaman ayırın. Bu süre içinde
çocuğa bir şey öğretmeye çalışmadan, yönlendirmeden, eleştirmeden onunla birlikte
zaman geçirmenin keyfini yaşayın ve bunu çocuğa hissettirin. Günlük özel zamanların
dışında hafta sonunda ailecek pikniğe gitmek, kamp yapmak, açık havada eğlenceli
oyunlar oynamak sinema, konser, tiyatroya gitmek çocuğun yaşamın çeşitli
alanlarından keyif almayı öğrenmesine yardım edecektir.
Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz her an keyifli bir şeyler yapmak zorunda değilsiniz,
hatta öyle yapmaya çalışmayın. Çocuğunuzun günlük yaşam içinde sizin evde
yaptığınız işlere katılımını sağlayın, yaşına uygun sorumluluklar verin. Birlikte toz
alın, çöpü onlar döksün, odaslarını kendileri toplasın.
Yaşamınızı sadeleştirin, koşturmacayı olabildiğince azaltın. Çocuğunuzu sürekli
“hadi” diyerek hızlandırmaya çalışmak yerine bırakın yemeğini yavaş yesin, yolda
yürürken etrafını gözlemlesin. Yavaşlamak, etraınızdaki çiçekleri koklamak, hayatın
farkına vararak yaşamak size de iyi gelecektir.
Çocuğun arkadaşları ile birlikte ama teknolojiden uzak olabileceği ortamlar yaratın.
Günümüzde çocukların bilgisayar, televizyon gibi bireysel araçlara daha fazla
yönelmelerinin bir diğer nedeni de yalnız olmaları ve bu yalnızlığı bilgisayar oyunları
ya da sohbet odalarında buldukları arkadaşlarla gidermeye çalışmalarıdır.
Evde net kurallar belirleyin ve bu kuralların takipçisi olun. Elektronik oyunlar
konusunda sınır koyamadıklarındann yakınan aileler genelde diğer konularda da sınır
koymakta zorlanıyorlar. Kurallar ve sınırlar konusunda zorluk yaşıyorsanız doğru bir
uzmandan yardım alın.
Akranlarıyla ilişkilerinde zorlanan çocuklar sanal ortamda yüz yüze olmayan iletişim
yolunu tercih edebilir hatta giderek sadece sanal dostlukları tercih edebilirler.
Çocuğunuzun bu alanda zorlanıyorsa öncelikle bir uzman tarafından
değerlendirilmesinde ve gerekiyorsa yardım almasında fayda var.
Çocuğunuzun meraklı olduğu elektronik oyunlar hakkında bilgi edinin. Hatta zaman
zaman onunla birlikte bu oyunları oynayın. Böylece hem onun dünyasından çok uzak
kalmamış hem de birlikte zaman geçirmiş olursunuz (Tabi süre sınırı aşmamak ve
ondan daha fazla bağımlı olmamak koşuluyla )
Hepsinden önemlisi çocuklara uygun örnekler olun. Çocuklar anne babalarından
duyduklarını değil onlardan gördüklerini yaparlar. Öncelikle anne babalar televizyon,
cep telefonu, internet bağımlısı olmamak, gazete kitap okumak, arkadaşlarla bir araya
gelmek konusunda çocuklarına örnek olmalıdırlar.
bir yandan da hızıyla, yoğunluğuyla, giderek artan temposuyla insanları strese sokuyor. Bunun
farkına varan ve dizginleri elinde tutmaya çalışan erişkinler bile ruh ve beden sağlıklarını
korumakta zorlanırlarken, bu çağın tam ortasında doğan çocuklar pek çok açıdan ciddi risk
altındalar.
Öncelikle özellikle büyük şehirlerdeki durumumuza bir bakalım: Çocuğunuzun kendine ait bir cep
telefonu, tableti ya da buna benzer başka bir teknolojik oyun aracı var mı? Her fırsatta bu aletleri
eline alıp siz uyarıncaya kadar elinden bırakmıyor mu? Bu aletlerin başında geçirdiği süreler
nedeniyle onunla sık sık tartışıyor musunuz? Cep telefonu bedeninin bir parçası, elinin uzantısı gibi
mi oldu? Telefonu, tableti elinden alındığında öfke nöbetleri geçiriyor mu? Ya da elinde teknolojik
bir araç olmadığı zaman “Sıkılıyorum, yapacak hiç bir şeyim yok !” diye söyleniyor mu ?
Yalnız değilsiniz !!!
Günümüzde kendisine ait bir elektronik oyun aracı olsun olmasın, tüm çocuklar bu teknolojik
araçlara meraklı. Evde, okulda, sokakta, serviste, parkta, plajda, arkadaşlarının elinde bunlarla
tanışan çocuklar bu dünyanın içine giriyorlar ve bir daha çıkamıyorlar. Burada her zevke, her
ihtiyaca yanıt veren, inanılmaz çeşitlilik var. Bu dünya çok renkli, çok hareketli, çok heyecanlı ve
çok hızlı. Hemen sonuç alıyor, hemen ödül kazanıyor, kolay yollardan hızlıca başarılı
olabiliyorsunuz. Bir oyundan sıkıldınız ya da başaramadınız diyelim, hemen başka bir oyuna
geçebilmek mümkün. Hatta aynı anda yüzlerce oyuna, binlerce karaktere sahip olabilmek de
mümkün. Bu yüzden de bu dünyada sıkılmak diye bir şey yok. Tüm bunlar çocuklara çok cazip
geliyor, zamanın nasıl geçtiğini unutuyor ve gerçek dünyadan uzaklaşıyorlar.
Bu noktada aklınızdan şu cümleler geçiyor olabilir: “Zaten teknoloji çağında yaşıyoruz, bunlardan
uzak kalmaya çalışmak imkansız değil mi?”, “Tüm arkadaşlarında bu oyunlar var, biz almazsak
kendini dışlanmış hissetmez mi?”, “Peki bunun ne sakıncası var ?” , “Bu oyunların hiç mi faydası
yok?”
Evet, bu oyunlar çocukların problem çözme, düşünme, görsel algı, teknolojiyi kullanabilme gibi
bazı becerilerini geliştirebiliyor. Ama bunu yaparken bir yandan da onları arkadaşlarıyla birebir
sosyal ilişkiden, aileden, çevrelerinden uzaklaştırıyor. Bu renkli dünyanın hızına ve cazibesine
kapılan çocuklar gerçek yaşamı sıkıcı, monoton, durağan buluyorlar. İlgi alanları daralıyor, çevreye,
doğaya, spora ya da sanata olan eğilimleri giderek azalıyor. Kitap okumak ise tamamen dışlanan,
neredeyse nesli tükenmekte olan etkinlikler arasına girmiş durumda. Sanal dünyanın sınırsızlılığı
çeşitliliği nedeniyle gerçekte sahip oldukları oyuncaklar, kitaplar da yetersiz kalıyor. Çocuklar
doğadan, okuldan, spordan, arkadaşlarından uzaklaşıp daha fazla zamanlarını elektronik oyunların
başında geçirmek istiyorlar. Evlerde bu nedenle sonu gelmeyen tartışmalar, kavgalar yaşanıyor.
Son yıllarda çocuklarında dikkat dağınıklığı, hareketlilik, davranış ya da öğrenme sorunu
olduğundan yakınmayan aile neredeyse hiç kalmadı. Eğitimciler çocukların bağlanma, sosyal
iletişim kurma, dikkatle, anlayarak dinleme ve dili öğrenmek için kullanabilme becerilerinin
giderek azalmakta olduğunu ifade ediyorlar. Çocuklar bebek koltuklarında, mama sandalyelerinde,
araba koltuklarında, pusetlerde bağlanmış durumda, “güvende” ama bir o kadar da hareketsiz
büyüyorlar. Bir yerde sabit bağlı tutulamayacak yaşa geldiklerinde de güvenli olmadığı için sokağa
çıkmadan “güvenli” evlerinde hareketsiz, arkadaşsız kalmaya devam ediyorlar. Bu hareketsizliğe
karşılarına yerleştirlmiş mini ekranlar eşlik ediyor. Yemekler ekran karşısında bakım veren kişi
tarafından yediriliyor, çocuklar ellerine kaşık çatal almadan 4-5 yaşlarına geliyorlar. Arabada,
sokakta pusette, restoranda çocuklar ekran karşısında oyalanırken, anne babalar rahat ediyorlar.
Hareket etme, serbestçe keşfetme, birebir insan ilişkisi, sosyal iletişim gibi sağlıklı beyin gelişimi
için gerekli olan her şeyden mahrum büyüyen bu çocukların ilkokul çağında gelmeden yukarıda söz
edilen sorunları göstermelerine neden şaşırıyoruz?
Teknoloji dünyasının neden olduğu sorunlar bununla da bitmiyor. Bu dünyada tanık oldukları
karakterler, zombiler, garip yaratıklar görüntüleri, sesleri, hareketleri ve davranış biçimleri ile
farkında olmadan çocukların zihinlerinde, oldukça derinlere yerleşiyor ve gerçek dünyada bunların
yansımaları başlıyor. Belleklerinde yerleşmiş olan görüntüler ve sesler yalnız kaldıkları anda
canlanıyor. Her an kapının arkasından ya da yatağın altından çıkıp geliverecek kadar
yakınlaşıyorlar. Evde yalnız kalamama, kendi odasında yalnız uyuyamama, gece korkuları ve çeşitli
fobiler son yıllarda çok daha fazla görülmeye başlandı. Oyunların içerdiği şiddet ögesi ise uzun
uzun tartışılması gereken diğer bir sorun. Çocuklar bir anda hırçınlaşıp, saldırgan olabiliyorlar. Bir
şey elde etmenin, kazanmanın yolu ya zorbalıktan, şiddetten ya da hile hurdadan geçiyor. İstenilen
bir şey için sabırla beklemek, emek vermek gibi kavramlar günümüz çocuklarının çok uzağındalar.
Sanal dünyanın en ürkütücü yanlarından birisi de içeriğinin denetlenmiyor olması. Herhangi bir
kişi, kurum ya da yasal olmayan bir örgüt internet üzerinden herhangi bir bilgiyi yayınlayabiliyor.
Bu açıdan bakıldığında internet uygun olmayan hatta zararlı bilgilere de erişim kaynağı. İnternet
üzerinde 4.2 milyon pornografik web sitesi bulunduğu bildiriliyor. Avrupa genelinde internet
kullanan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada 8-16 yaş arasındaki 10 çocuktan dokuzunun
pornografik siteleri ziyaret ettiği sonucuna ulaşılmış. Çocuklar pornografi, şiddet ya da tehlikeli
inanç içeren sitelere kontrolsüzce girerlerken, erken yaşta uygun olmayan bilgilere ulaşmak onların
kimlik gelişimlerini, inanç ve değerler sistemlerini, cinsel gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor.
Anne babalar çocuklarının sosyal çevrelerini, arkadaşlarını ve hatta arkadaşlarının ailelerini
tanımak, kontrol etmek isteler. Çocukları için en uygun semtlerde yaşamaya en uygun okullara
göndermeye özen gösterirler. Buna karşılık çocuklar sanal ortamda tanımadığı kişilerle bir araya
gelip “arkadaş” olabiliyorlar. Bu sanal arkadaşlar çocuk ve gençlerin gelişmekte olan kimliklerini,
dünyaya bakışlarını, eğilimlerini temelden etkileyebiliyor, onları çok farklı noktalara
sürükleyebiliyor. Bu durumun farkında olan çeşitli örgütler, çocuk pornosu meraklıları, uyuşturucu
pazarlayıcıları için en büyük kaynak sanal ortamdaki savunmasız çocuklar ve gençler. Onların
güvenlerini kazanıp, fotoğraflarını, özel bilgilerini ele geçirip şantaj yaparak, yüz yüze buluşmaya,
ürünlerini satmaya ikna edebiliyor ya da onları belli bir görüşün savunucusu haline getirebiliyorlar.
İnternetin çocuk ve gençlerde ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi de internet bağımlılığı.
Çin ve Amerika gibi en yoğun internet kullanımına sahip olan ülkelerde ilk kez tanımlanmaya
başlanan bu sorun, ükemizde de giderek artan sayılarda çocuk ve gençte görülmeye başladı.
Yapılan psikiyatrik araştırmalar, internet bağımlılarının beyinlerinde dopamin ya da endorfin gibi
maddelerin düzeylerinin arttığını, kumar bağımlılarındakine benzer nörokimyasal değişikliklerin
meydana geldiğini ortaya koyuyor. Bu kişiler gerçek dünyayla pek ilgilenmiyorlar. Sanal dünya
herşeyden önemli ve vazgeçilmez bir yaşantıya dönüşüyor. Böylece gerçek dostlarından ve
çevresinden kopan kişi, sanal dostlarıyla birlikte kendine yeni bir yaşantı kuruyor.
Bu kadar olumsuzluğu okuduktan sonra “Tamam, biliyorum, zararlı ama engel olamıyorum”
diyorsanız soruna bir de sizin açınızdan bakalım:
Bebeklikten itibaren çocuğunuzu oyalamak, yemek yedirebilmek, yolculuklarda rahat edebilmek
için elektronik aletlerden ne kadar yardım aldınız? Çocuğunuzla iletişimiz nasıl? Evde kurallar
sınırlar var mı? Sizin çocuğunuz da yeterli oyun alanı olmadığı için ya da size güvenli gelmediği
için sokakta değil de evde mi büyüyor? Anne baba olarak çok yoğun mu çalışıyorsunuz?
Çocuğunuzla birebir eğlenceli bir şeyler yapacak, oyun oynayacak zamanınız yok mu? Zamanınız
olsa bile onu nasıl oyalayacağınızı bilmiyor musunuz ya da bu size zor mu geliyor? Sizin alış veriş,
tüketim çılgınlığınız var mı? Telefonunuzu, televizyonunuzu ya da arabanızı en son ne zaman
değiştirdiniz ? Evinizdeki televizyon, bilgisayar, tablet sayısı nedir? Günde kaç dakikanızı sosyal
medyada paylaşım ya da takip yaparak geçiriyorsunuz? Çocuğunuz sizi ekran karşısında ya da
telefonla birşeyler yaparken ne kadar görüyor? Siz kitap okuyor musunuz ya da düzenli spor
yapıyor musunuz?
Çocuğunuzun teknolojiye ne kadar düşkün olacağı, teknoloji bağımlısı olup olmayacağı biraz da bu
soruların yanıtlarına bağlı. Siz ekran karşısındayken onun kitap okumasını bekleyemezsiniz.
Çocukları tüm bu zararlardan olabildiğince koruyabilmek için risklerin neler olduğu, denetlemenin
nasıl yapılacağı konusunda bilinçlenmek şart. Çocuğuyla ilgili herhangi bir sorunu olsun olmasın
her anne babanın bu konu üzerinde düşünmesi ve bilgi edinmesi gerekiyor. Bu konuda son yıllarda
kaleme alınmış pek çok faydalı kaynak kitap var (bkz kaynakça). Ben tüm bu kaynakları edinmenizi
ve okumanızı öneriyorum. Ancak hız, teknoloji ve kitap okumama çağındayız ve ülkemizde kitap
okuma oranları ne yazık ki çok düşük. Bu nedenle “hocam siz bize neler yapmamız gerektiğini
kısaca özetleseniz” diyecek anne babalar için en temel başlıkları içeren kısa bir özet de hazırladım.
0-4 yaş arasındaki çocuklar bilgisayar başında zaman geçirmemeli. Dil gelişiminin
tamamlanmadığı, anne babayla birebir sosyal ilişkiye en fazla gereksinim duydukları
bu dönemde, bebekler bilgisayar oyunları ya da zeka gelişimini desteklediği ileri
sürülen bilgisayar/TV programları ile başbaşa bırakılmamalıdır. Amerikan Pediatri
Akademisi iki yaş altındaki çocukların televizyon ya da bilgisayarla hiç
karşılaştırılmamasını önermektedir. Daha sonraki yıllarda ise aile ile birlikte olması
kaydıyla bu süre en fazla 15-20 dakikadır. Yapılan son çalışmalar bebeklerin zeka ve
dil gelişimini desteklediği ileri sürülen programların aslında dil gelişimini
geciktirdiğini ortaya koymaktadır. 2 yaşında kadar çocuğunuzu teknolojik oyunlarla
tanıştırmayın, televizyon, telefon ya da tablet karşısında kalmasına izin vermeyin,
bunlarla oyalamayın, yemek yedirmeyin.
Her gün çocukla birlikte keyifli şeyler yapmak için zaman ayırın. Bu süre içinde
çocuğa bir şey öğretmeye çalışmadan, yönlendirmeden, eleştirmeden onunla birlikte
zaman geçirmenin keyfini yaşayın ve bunu çocuğa hissettirin. Günlük özel zamanların
dışında hafta sonunda ailecek pikniğe gitmek, kamp yapmak, açık havada eğlenceli
oyunlar oynamak sinema, konser, tiyatroya gitmek çocuğun yaşamın çeşitli
alanlarından keyif almayı öğrenmesine yardım edecektir.
Çocuğunuzla birlikte geçirdiğiniz her an keyifli bir şeyler yapmak zorunda değilsiniz,
hatta öyle yapmaya çalışmayın. Çocuğunuzun günlük yaşam içinde sizin evde
yaptığınız işlere katılımını sağlayın, yaşına uygun sorumluluklar verin. Birlikte toz
alın, çöpü onlar döksün, odaslarını kendileri toplasın.
Yaşamınızı sadeleştirin, koşturmacayı olabildiğince azaltın. Çocuğunuzu sürekli
“hadi” diyerek hızlandırmaya çalışmak yerine bırakın yemeğini yavaş yesin, yolda
yürürken etrafını gözlemlesin. Yavaşlamak, etraınızdaki çiçekleri koklamak, hayatın
farkına vararak yaşamak size de iyi gelecektir.
Çocuğun arkadaşları ile birlikte ama teknolojiden uzak olabileceği ortamlar yaratın.
Günümüzde çocukların bilgisayar, televizyon gibi bireysel araçlara daha fazla
yönelmelerinin bir diğer nedeni de yalnız olmaları ve bu yalnızlığı bilgisayar oyunları
ya da sohbet odalarında buldukları arkadaşlarla gidermeye çalışmalarıdır.
Evde net kurallar belirleyin ve bu kuralların takipçisi olun. Elektronik oyunlar
konusunda sınır koyamadıklarındann yakınan aileler genelde diğer konularda da sınır
koymakta zorlanıyorlar. Kurallar ve sınırlar konusunda zorluk yaşıyorsanız doğru bir
uzmandan yardım alın.
Akranlarıyla ilişkilerinde zorlanan çocuklar sanal ortamda yüz yüze olmayan iletişim
yolunu tercih edebilir hatta giderek sadece sanal dostlukları tercih edebilirler.
Çocuğunuzun bu alanda zorlanıyorsa öncelikle bir uzman tarafından
değerlendirilmesinde ve gerekiyorsa yardım almasında fayda var.
Çocuğunuzun meraklı olduğu elektronik oyunlar hakkında bilgi edinin. Hatta zaman
zaman onunla birlikte bu oyunları oynayın. Böylece hem onun dünyasından çok uzak
kalmamış hem de birlikte zaman geçirmiş olursunuz (Tabi süre sınırı aşmamak ve
ondan daha fazla bağımlı olmamak koşuluyla )
Hepsinden önemlisi çocuklara uygun örnekler olun. Çocuklar anne babalarından
duyduklarını değil onlardan gördüklerini yaparlar. Öncelikle anne babalar televizyon,
cep telefonu, internet bağımlısı olmamak, gazete kitap okumak, arkadaşlarla bir araya
gelmek konusunda çocuklarına örnek olmalıdırlar.