zeberus1234
Yeni Üye
Anadolu’da yetişen büyük velîlerden. 1848 (H.1264) senesinde, Bingöl’ün Karlıova ilçesine bağlı Hacılar köyünde doğdu. Babası, o yörede sevilen âlim ve fâzıl bir zât olan Molla Mahmûd Efendidir. Âilesi on yedinci asırda Bağdat civârından gelip Hacılar köyüne yerleşmiştir. Dedelerinin hepsi âlim olup, ömürlerini insanlara doğru yolu anlatmakla geçirmişlerdir.
Ahmed Efendi, tahsîl çağı gelince, çeşitli medreselerde ilim öğrendi. Sonra Şeyh Ali Palevî ve Abdullah-ı Melekânî’nin derslerini tâkib etti. Tasavvufta ilerlemek için Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’nin dergâhına giderek teslim oldu. Burada Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’nin en büyük halîfelerinden olan Şeyh Abdurrahmân-ı Tâgî ile tanıştı. Sıbgatullah Arvâsî’nin vefâtından sonra yerine geçen Abdurrahmân-ı Tâgî’ye bağlandı. Onun sohbetlerinde kemâle gelerek, icâzet aldı. Abdurrahmân Tâgî, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmesi için Ahmed Efendiyi Erzurum’a gönderdi.
Erzurum’a giden Ahmed Efendi, Sultanmelik Mahallesinde yerleşti. Yaz aylarında Erzurum’a yakın olan Taşkesen köyünde ikâmet edip, burada insanlara doğru yolu anlatırdı. Bu yüzden Taşkesânî veya Erzurumlular arasında Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi olarak meşhûr oldu. Erzurum civârında çok talebe yetiştirdi.
Hocası Abdurrahmân Tâgî'nin vefâtını duyan Ahmed Efendi, hemen Bitlis’e giderek, hocasının mezarını ziyâret etti ve ağlayarak şu mânâya gelen beytleri söyledi: “Evimin uzaklığından dolayı size geç geliyorum. Bana iyilikle imdâd eyleyin. Fakir ve katıksız olarak kapınızda durmuş eşiğinize yüz sürmekteyim. Tarafınızdan ricâm ve kanaâtim o ki, irşâd için gelenleri reddetmeyiniz. Rahmet bulutları eksilmesin türbenizin üstünde mağfiret yağmurları yağdırsınlar ey hayırlı üstâd! Ben Ahmed’im, kapınızda bir köpeğim. Uzak da olsa yerim, imdâdınızı yakından isterim.
Ahmed Efendi görüşmediği halde Sultan Abdülhamîd Han tarafından tanınmakta olduğu bilinmektedir. Erzurum Pasinler’in Tuylar köyünden bir zât, Sultan Abdülhamîd Hanın ikâmet ettiği Yıldız Sarayında diğer bir arkadaşı ile birlikte nöbet tutmakta iken, Sultan bir ara balkona çıktı ve askerleri yanına çağırdı. Balkonun yanına gittiklerinde, Sultan diğer nöbetçiye hiçbir şey sormadan bir miktar para vererek hamama gitmesini söyledi. Sonra bu askerin gusletme imkânı bulamadan nöbete geldiği anlaşıldı. Erzurumluya dönerek; “Siz tarîkat ehlisiniz. Hocanız kimdir?” diye sordu. Erzurumlu asker de; “Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi.” cevâbını verince; “Evet o zâtla tanışıyoruz.” diyerek içeri girdi. Biraz sonra da elinde bir Kur’ân-ı kerîm ile geri gelerek Erzurumlu askere; “Bu Kur’ân-ı kerîmi hocan olan kardeşime verirsen memnun olurum.” dedi. Erzurumlu, memleketine döndüğünde Ahmed Efendinin huzûruna gitti. Ahmed Efendi onu görünce; “Emânetimi getirdin mi?” diye sordu. O zât da, Sultanın verdiği Kur’ân-ı kerîmi hemen hocasına teslim etti. Bu Kur’ân-ı kerîm hâlen âile kütüphânesinde muhâfaza edilmektedir.
Erzurum ve çevresinde maddî ve mânevî ilimlerle büyük hizmetlerde bulunan Taşkesenli Ahmed Efendi, 1909 (H.1327) senesi Mart ayının yirmi dördünde 61 yaşında iken vefât etti. Kalabalık bir cemâat ile kılınan namazdan sonra Taşkesenli Câmii bahçesine defnedildi. Daha sonra sevenleri tarafından üzerine türbe yaptırıldı.
Ahmed Efendi, tahsîl çağı gelince, çeşitli medreselerde ilim öğrendi. Sonra Şeyh Ali Palevî ve Abdullah-ı Melekânî’nin derslerini tâkib etti. Tasavvufta ilerlemek için Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’nin dergâhına giderek teslim oldu. Burada Seyyid Sıbgatullah Arvâsî’nin en büyük halîfelerinden olan Şeyh Abdurrahmân-ı Tâgî ile tanıştı. Sıbgatullah Arvâsî’nin vefâtından sonra yerine geçen Abdurrahmân-ı Tâgî’ye bağlandı. Onun sohbetlerinde kemâle gelerek, icâzet aldı. Abdurrahmân Tâgî, insanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını öğretmesi için Ahmed Efendiyi Erzurum’a gönderdi.
Erzurum’a giden Ahmed Efendi, Sultanmelik Mahallesinde yerleşti. Yaz aylarında Erzurum’a yakın olan Taşkesen köyünde ikâmet edip, burada insanlara doğru yolu anlatırdı. Bu yüzden Taşkesânî veya Erzurumlular arasında Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi olarak meşhûr oldu. Erzurum civârında çok talebe yetiştirdi.
Hocası Abdurrahmân Tâgî'nin vefâtını duyan Ahmed Efendi, hemen Bitlis’e giderek, hocasının mezarını ziyâret etti ve ağlayarak şu mânâya gelen beytleri söyledi: “Evimin uzaklığından dolayı size geç geliyorum. Bana iyilikle imdâd eyleyin. Fakir ve katıksız olarak kapınızda durmuş eşiğinize yüz sürmekteyim. Tarafınızdan ricâm ve kanaâtim o ki, irşâd için gelenleri reddetmeyiniz. Rahmet bulutları eksilmesin türbenizin üstünde mağfiret yağmurları yağdırsınlar ey hayırlı üstâd! Ben Ahmed’im, kapınızda bir köpeğim. Uzak da olsa yerim, imdâdınızı yakından isterim.
Ahmed Efendi görüşmediği halde Sultan Abdülhamîd Han tarafından tanınmakta olduğu bilinmektedir. Erzurum Pasinler’in Tuylar köyünden bir zât, Sultan Abdülhamîd Hanın ikâmet ettiği Yıldız Sarayında diğer bir arkadaşı ile birlikte nöbet tutmakta iken, Sultan bir ara balkona çıktı ve askerleri yanına çağırdı. Balkonun yanına gittiklerinde, Sultan diğer nöbetçiye hiçbir şey sormadan bir miktar para vererek hamama gitmesini söyledi. Sonra bu askerin gusletme imkânı bulamadan nöbete geldiği anlaşıldı. Erzurumluya dönerek; “Siz tarîkat ehlisiniz. Hocanız kimdir?” diye sordu. Erzurumlu asker de; “Taşkesenli Şeyh Ahmed Efendi.” cevâbını verince; “Evet o zâtla tanışıyoruz.” diyerek içeri girdi. Biraz sonra da elinde bir Kur’ân-ı kerîm ile geri gelerek Erzurumlu askere; “Bu Kur’ân-ı kerîmi hocan olan kardeşime verirsen memnun olurum.” dedi. Erzurumlu, memleketine döndüğünde Ahmed Efendinin huzûruna gitti. Ahmed Efendi onu görünce; “Emânetimi getirdin mi?” diye sordu. O zât da, Sultanın verdiği Kur’ân-ı kerîmi hemen hocasına teslim etti. Bu Kur’ân-ı kerîm hâlen âile kütüphânesinde muhâfaza edilmektedir.
Erzurum ve çevresinde maddî ve mânevî ilimlerle büyük hizmetlerde bulunan Taşkesenli Ahmed Efendi, 1909 (H.1327) senesi Mart ayının yirmi dördünde 61 yaşında iken vefât etti. Kalabalık bir cemâat ile kılınan namazdan sonra Taşkesenli Câmii bahçesine defnedildi. Daha sonra sevenleri tarafından üzerine türbe yaptırıldı.