Herkese merhabalar ben Psikolojik Danışman/Aile Danışmanı Nur Sena ER. Ergen, yetişkin, çift çalışan bir psikoterapist olarak aile içerisindeki yapılanmayı sık sık inceler ve danışanın; konumu, görevleri, istekleri ve arzusu sandığı zorundalıklarını belirlemeyi önemserim. Zira topluma açılan kapımızdır aile ve sevmeyi, sevilmeyi, kabul görmeyi, ötekileşmeyi, reddetmeyi, reddedilmeyi, korkmayı, şaşırmayı, tepki vermeyi ya da tepkisizleşmeyi; kısaca duygulanmayı ve de düşünce aktarma sistematiğini burada görür ve öğreniriz. Burada öğreniriz diyorum zira çocuklar neredeyse erken çocukluk döneminden ergenliğe dek içine doğdukları aileyi, anne-babayı pek sorgulamaz onu olduğu gibi kabul eder ve orijin noktası seçerler. Bunu gelin beraber bir metaforla açıklayalım. Her ailede bir dil konuşulur ve bu yabancı dili hayatta kalmak için sorgusuz sualsiz öğrenir ve konuşmaya başlarız. Çoğu oranda cümlenin yapısı, kökeni pek de araştırılmaz ve olduğu gibi kabul edilir. Mesela ‘’kabul’’ kelimesini ele alalım. Kim ilk nerede kullanmıştır, o dile bu anlamı ifade etmesi için nasıl yerleşmiştir ya da k-a-b-u-l harflerini bir araya getirip böyle bir anlam vermek kimin aklına gelmiştir sorgulanmaz. Hatta aynı kelimeyi defalarca arka arkaya söylerse kişi biraz da kafası karışır, bunu söylemek nereden aklımıza gelmiş diye şaşırır da, ama bunu değiştirmek yeni bir dil türetmek gibi fikirlere çoğu zaman geçiş yapılmaz. İşte ailemizin kullandığı dile de çoğu zaman yaklaşımımız budur. Bazı gramer hatalarını, dil kullanım yanlışlarını, dilin ne kadar zengin veya fakir oluşunu zaman zaman görür, bilir, hissederiz ama bu dil ezeli ve tek gibi gelir. Onu değiştirmek ise zihnimizce neredeyse imkansız gibidir. Eğer gelişmiş bir iç görüye sahipsek bu dil haricinde de dillerin var olduğunu ve hatta belki daha güzel diller olduğunu ise yetişkinliğimizde fark etmeye başlayabiliriz. Ancak fark etmek uygulamak için her zaman yeterli değildir.
Yıllar boyu konuştuğumuz ana dili bırakmak ya da yeni diller öğrenmeye çalışmak bir anda olmaz önce direnç gösteririz. Zira bu ailemizin mirasını eksiğiyle yükseğiyle yordamak anlamına gelir ki, hayatımızın belli bir dönemini yalnızca bu dille geçirmiş bizler, özeleştiri yaparken de buluruz kendimizi. Bazı hatalar, kaçırılan fırsatlar, haklı olduğumuzu sandığımız davaların haksızı olduğumuzu farketmek öyle kolay iş değildir. 1000 parçalık bir yapbozun parçalarının yanlış yerlerde olduğunu görüp, bazen -kaba tabiriyle- kanırtarak yerlerinden kaldırılmak usulüyle daha anlamlı bir bütün oluşturabileceği yerlere yerleştirme çabasına girişmek demektir; değişim. Dolayısıyla tüm bu deneyim kafa karıştırıcı, sancılı, üzücü, yorucu ve yavaş olabilir. Terapiye insanlar çoğunlukla tam da burada ihtiyaç duyar. Hikayeler, yaşananlar, sorunlar farklı farklı olsa da ’Böyle gördüm, duydum ve uyguladım ama tüm bunlar bugün işlevsiz kalıyor, yetmiyor ne yapmalıyım?’ der bizlere mealen danışanlar. Çünkü dostlarımız, eşimiz/sevgilimiz, iş arkadaşlarımız hepsi birer dil kullanır ve bizler o dile ucundan kıyısından, onlarda bizim dilimize ucundan kıyısından adapte olmaya çalışır ve iletişim burada başlar. Adapte olamadığımız, iletişim kuramadığımız, anlayamadığımız, anlamlandıramadığımız, anlatamadığımız her ne varsa işlevselliği bozucu yollara doğru sürgün eder bizleri. İşte bunun bir sürgün hayatına dönüşmesine gerek olmadığı umudunu ve fikrini terapi verir bizlere.
Terapi lanse edilenin aksine; dedikodu ve sohbet masası değildir dolayısıyla istediğimiz/ihtiyaç duyduğumuz/bizi kısa süreli mutlu eden; onaylamayı, tasdik edilmeyi, sırt sıvazlamayı bize vermez. O nedenle çoğunlukla keyifli gelmez; emek, uğraş, bolca kafa karışıklığı ve sorgulama getirir; yüzleştirir. Elbette tüm bu görevleri kabul ve nezaket çerçevesinde gerçekleştirir. Terapi bizlere yeni versiyonumuzla bir yetişkin olmayı, yetişkin bir pencere açmayı öğretir, bu pencereleri işlevsel bir şekilde koordine edebilme yetimizi yapılandırır, hatırlatır ve o pencereden bakmanın keyfine varınca iç huzura ereriz. İşte terapiyi iyileştirici kılan da budur. Zira her danışan sorunun çözümünü içinde saklar, yalnızca bazen bu yolda bir eşlikçiye ihtiyaç duyabilir. İç huzura sahip yeni versiyonlarınızla tanışmanız dileğiyle. Kendinize nazik davranın, hoşçakalın.
Yıllar boyu konuştuğumuz ana dili bırakmak ya da yeni diller öğrenmeye çalışmak bir anda olmaz önce direnç gösteririz. Zira bu ailemizin mirasını eksiğiyle yükseğiyle yordamak anlamına gelir ki, hayatımızın belli bir dönemini yalnızca bu dille geçirmiş bizler, özeleştiri yaparken de buluruz kendimizi. Bazı hatalar, kaçırılan fırsatlar, haklı olduğumuzu sandığımız davaların haksızı olduğumuzu farketmek öyle kolay iş değildir. 1000 parçalık bir yapbozun parçalarının yanlış yerlerde olduğunu görüp, bazen -kaba tabiriyle- kanırtarak yerlerinden kaldırılmak usulüyle daha anlamlı bir bütün oluşturabileceği yerlere yerleştirme çabasına girişmek demektir; değişim. Dolayısıyla tüm bu deneyim kafa karıştırıcı, sancılı, üzücü, yorucu ve yavaş olabilir. Terapiye insanlar çoğunlukla tam da burada ihtiyaç duyar. Hikayeler, yaşananlar, sorunlar farklı farklı olsa da ’Böyle gördüm, duydum ve uyguladım ama tüm bunlar bugün işlevsiz kalıyor, yetmiyor ne yapmalıyım?’ der bizlere mealen danışanlar. Çünkü dostlarımız, eşimiz/sevgilimiz, iş arkadaşlarımız hepsi birer dil kullanır ve bizler o dile ucundan kıyısından, onlarda bizim dilimize ucundan kıyısından adapte olmaya çalışır ve iletişim burada başlar. Adapte olamadığımız, iletişim kuramadığımız, anlayamadığımız, anlamlandıramadığımız, anlatamadığımız her ne varsa işlevselliği bozucu yollara doğru sürgün eder bizleri. İşte bunun bir sürgün hayatına dönüşmesine gerek olmadığı umudunu ve fikrini terapi verir bizlere.
Terapi lanse edilenin aksine; dedikodu ve sohbet masası değildir dolayısıyla istediğimiz/ihtiyaç duyduğumuz/bizi kısa süreli mutlu eden; onaylamayı, tasdik edilmeyi, sırt sıvazlamayı bize vermez. O nedenle çoğunlukla keyifli gelmez; emek, uğraş, bolca kafa karışıklığı ve sorgulama getirir; yüzleştirir. Elbette tüm bu görevleri kabul ve nezaket çerçevesinde gerçekleştirir. Terapi bizlere yeni versiyonumuzla bir yetişkin olmayı, yetişkin bir pencere açmayı öğretir, bu pencereleri işlevsel bir şekilde koordine edebilme yetimizi yapılandırır, hatırlatır ve o pencereden bakmanın keyfine varınca iç huzura ereriz. İşte terapiyi iyileştirici kılan da budur. Zira her danışan sorunun çözümünü içinde saklar, yalnızca bazen bu yolda bir eşlikçiye ihtiyaç duyabilir. İç huzura sahip yeni versiyonlarınızla tanışmanız dileğiyle. Kendinize nazik davranın, hoşçakalın.