türk ordusunun tarihi nedir
türk ordusu hakkında bilgi
Atatürk'ün Ordumuz İçin Söylediği Sözler
Türk Ordusu-Türk Ordusunun Tarihi
Tüm Dünyanın Hayranlık Duyduğu Türk Ordusu
Vatanına, özgürlüğüne ve şerefine büyük önem veren Türk Milleti'nin, milli varlığı ve istiklali uğruna gösteremeyeceği kudret, yapamayacağı fedakarlık yoktur. Fedakar Türk evlatlarının her kademesinde görev aldığı Türk Ordusu, geçmişte olduğu gibi günümüzde de tüm dünya tarafından örnek gösterilmektedir. Ordumuz, Türk ulusunun varlığının teminatıdır.
Büyük Önder Atatürk'ün, "Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız teminatıdır" ifadesiyle de dikkat çektiği gibi, Türk Ordusu varlığımızın güvencesidir. Şanlı Ordumuz, milli varlığımızı korumak için yüz binlerce şehit vermiş, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir ordunun mirasçısıdır. Ve bu mukaddes ordu, Türk Milleti'nin sahip olduğu üstün seciyeyi büyük bir gurur ve liyakatle en güzel şekilde üzerinde taşımaktadır.
Şerefli Ordumuz yüksek karakterini tarihin her döneminde tüm dünyaya ispatlamıştır. Ordumuz bugüne kadar, hiçbir karşılık beklemeksizin memleketimizin ve milletimizin hayrını, güvenliğini ve bütünlüğünü gözetmiş; tüm kurumlarıyla Cumhuriyetimizin savunucusu olmuştur.
Türk Ordusu, ülkemiz üzerinde sinsi emeller besleyen ülkelerin ve örgütlerin faaliyetlerini hep boşa çıkarmıştır. Bugün de yüksek karakteri ve üstün seciyesi ile tüm düşmanları üzerinde çok büyük bir caydırıcılık oluşturmaktadır. Ordumuz, topraklarımızı işgalcilerin elinden kahramanca kurtarmış, düşman ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir zaman Türk Ordusunu geçememiştir. Balkan Savaşları'nda, I. Dünya Savaşı'nda, Çanakkale'de, Süveyş'te, Kafkasya'da dünyanın en güçlü ordularıyla mücadele etmiştir. Kurtuluş Savaşı ise dünya milletlerine Türk'ün gücünü ve azmini göstermiştir. Ordumuz Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusuyla savaşmış, Avrupa'nın yayılmacı güçlerini frenlemiş ve vatan topraklarımızı tek bir düşman bırakmamacasına savunmuştur.
Şanlı Ordumuzun caydırıcılığı, Türkiye Cumhuriyeti'ni 2. Dünya Savaşı'ndan korumuş, tüm Avrupa'yı işgal eden faşist lider Hitler'i ülkemizden uzak tutmuştur. Türk Ordusu, daha sonraki yıllarda da, Sovyet tehdidine karşı dimdik ayakta durmuş, Kore'de kahramanlık destanları yazarak tüm dünyanın gıptasına mazhar olmuş, Kıbrıs'ta gözüpekliğini ve kararlılığını tüm dünyaya göstermiş bir ordudur. 1980'lerin başından bu yana, Ordumuz ülkemizin bütünlüğüne kasteden teröre karşı en zor ve çetin mücadeleleri vermiş ve bu mücadeleden de başarıyla çıkmıştır. Terör örgütünün bir çözülme ve dağılma süreci yaşamasının en büyük nedeni, Ordumuzun ve kahraman askerlerimizin uzun yıllardır azimle sürdürdükleri mücadeledir.
Türk Ordusuna Yapılan Övgüler
Türklerin ön plana çıkmış meziyetlerinden biri doğuştan asker olmalarıdır. Türk askeri cesur, fedakar ve itaatkardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanmıştır. Askerlik, Türklerde milli bir görev olmuştur. Türklerin mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Arap düşünür Cahiz, "Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez" (Mehmet Özel, Vatan, Millet ve Bayrak Sevgisi, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996, s. 419) diyerek Türk Ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanuni devrinde 7 yıl boyunca (1555-1562) Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türklerin askeri yönünden şöyle söz eder:
Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var.
Kurtuluş Savaşı'nda Gelibolu Yarımadası'nda kahraman Türk Ordusuna karşı savaşan İngiliz başkomutanı Hamilton ordumuz hakkında şöyle konuşmuştur:
"Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretli dövüşen Türk Ordusuna karşı savaşıyoruz."
İngiliz General Townshend'in 27 Temmuz 1922 tarihinde şanlı ordumuz hakkında yaptığı bir yorum ise şöyledir:
Türk Ulusal Ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere Hükümeti bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da ingiltere'de henüz anlaşılmış değildir. Türk'ü Avrupa dışına, Anadolu'ya itmeye çalışmak, çılgınlıktır! (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, 1998. s. 214)
Verdiğimiz birkaç örnekten de anlaşılacağı gibi, ordumuz sadece milletimiz tarafından değil, yabancı siyasetçiler ve komutanlar tarafından da takdir edilmektedir.
Milletimizin Orduya Olan Sevgisi ve Güveni
Milletimiz askerliği kutsal bir görev saymış, asker ocağını "peygamber ocağı" olarak bilmiştir. Bu kutsiyet duygusu bugün de tüm canlılığıyla sürmektedir. Batılı ülkelerde askerlik para kazanmak için girilen bir "meslek" iken, Türk gençleri için seve seve yapılan bir "vatan hizmeti"dir. Bölücü terör örgütüne karşı yürütülen çetin mücadele, bu bilinçle kazanılmıştır.
Bu bilincin sürekli olarak ayakta tutulması ve yeni nesillere aynı coşkuyla aktarılması ise, devletimizin gücü ve bekası açısından son derece önemli bir meseledir. Bu gerçek göz önünde bulundurulursa, TSK ile devletin diğer kurumlarının arasını açmaya çalışan ve hatta sanki TSK'ni Türk milletinin değerlerinden uzakmış gibi göstermeye çalışan dış kaynaklı telkinlerin sinsi bir planın parçası olduğu anlaşılır. TSK, Türk Milleti'nin içinden çıkmış kahraman vatan evlatlarından oluşmaktadır ve Türk Milleti'nin değer, inanç ve ideallerinin hepsi TSK tarafından paylaşılmakta ve temsil edilmektedir.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, dünyanın çok sorunlu, istikrarsız ve kritik bir bölgesinde yer almaktadır. Bu bölgede bir ülkenin güvenli, istikrarlı, müreffeh ve baki olabilmesi için, büyük bir askeri güce sahip olması gerektiği aşikardır. Irak'taki savaş ve bu savaşla birlikte bir kez daha gündeme gelen Kuzey Irak meselesi, kahraman ordumuzun gücünün ve basiretinin ülkemizin en büyük güvencesi olduğunu bizlere bir kez daha hissettirmiştir.
On yıllardır tüm Ortadoğu'ya dehşet saçmış Saddam Hüseyin gibi saldırgan diktatörlere; Türkler ile Kürtler arasındaki tarihsel dostluk ve kardeşliği hiçe sayarak milletimize ve devletimize (ve Kuzey Iraklı Türkmenlere) koyu bir husumet besleyen bazı Kuzey Iraklı Kürt hareketlerine; bölge üzerinde emeller besleyen bu emeller uğruna Türkiye'nin milli menfaatlerini sarsabilecek büyük güçlere ve tüm diğer potansiyel tehditlere karşı en büyük güvencemiz, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Milletimizin her ferdinin bu bilinç içinde ordumuza sahip çıkması, "asker millet" ruhunu yaşaması ve yaşatması gerekmektedir.
Ordumuz Kurtuluş Savaşında Destan Yazıyor
Her Türk evladı Kahraman Ordumuzun Kurtuluş Savaşı'nda verdiği mücadeleden haberdardır. Sayıca az olan ordumuz çektiği büyük sıkıntılara rağmen vatanını korumak için var gücüyle savaşmıştır. Kurtuluş Savaşı'nda mücadele veren herkes ülke savunması için ölümü göze almış ve birçoğu da verdiği mücadelede şehit düşmüştür. Ama sonuçta zafer, bu yürekliliği gösteren Türk Milletinin ve Ordusunun olmuştur.
Günümüzden yaklaşık 90 yıl önce topraklarımız, onu parçalamak isteyen düşmanların işgali altındaydı. Bu düşmanlar, içten ve dıştan yürüttükleri sinsi faaliyetlerle ülkemizin yönetimini ele geçirmeye çalışıyorlardı. 1. Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaşmış Türk halkı oldukça güç durumdaydı. Açlık ve hastalıkların her köşeyi sardığı yurdumuzda, bir Kurtuluş Savaşı vermek imkansız gibi gözüküyordu. Bu şartları gören ve ulusumuza son darbeyi vurmak isteyen düşman birlikleri hiç ummadıkları bir şekilde karşılık bulacaklardı. Sabırlı, tevekküllü, ümitvar, fedakar ve doğuştan asker Türk milletini gözardı eden düşman birlikleri, kendilerinden emin bir şekilde başladıkları işgal girişimlerini, canlarını kurtarmak için topraklarımızdan kaçarak sonlandıracaklardı. Büyük Önder Atatürk öncülüğünde sürdürülen Kurtuluş Mücadelesi, Türk Ordusunun büyüklüğünü dost düşman herkese gösterecekti.
1. İnönü Muharebesi
6 Ocak 1921'de Eskişehir ve Afyon'a ilerlemek üzere harekete geçen Yunan Ordusu, 9 Ocak 1921'de İnönü bölgesine ulaştı. 10 Ocak 1921'de Yunan Ordusunun taarruza geçmesiyle şiddetlenen savaş, ordumuzun büyük gayretiyle lehimize sonuçlandı. Düşman birlikleri, çok akılcı bir şekilde yönetilen ordumuz karşısında, bizden iki kat kuvvetli olmalarına rağmen büyük kayıplar verdiler. 11 Ocak 1921'de, çok yıpranan Yunanlılar daha fazla ilerleyemeyeceklerini anlayarak geri çekildiler. Bu savaş sonucunda Türk Ordusu kendisini önemsemeyen dış güçlere büyük bir ders verdi.
2. İnönü Muharebesi
Sevr anlaşmasını ne olursa olsun yürürlüğe koymak isteyen dış güçlerin etkisiyle, Yunan ordusu tekrar harekete geçti. 23 Mart 1921'de İnönü'ye ilerlemeye başlayan düşman birlikleri 31 Mart 1921 tarihinde geldikleri yöne geri dönmek zorunda kaldılar. Türk Ordusu Yunanlıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Büyük bir zafer bekleyen düşman ülkeler askerlerimizin inançlı, gözüpek ve itaatli savunması karşısında, Türklerin vatanları ve özgürlükleri uğruna neler yapabileceklerini görmüş oldular.
Sakarya Meydan Muharebesi
İnönü Muharebelerinde ağır yenilgiler alan Yunanlılar toparlanarak 10 Temmuz 1921'de bir kez daha saldırı başlattılar. Bu saldırı öncekilerden daha etkili oldu. Yunan orduları bir hayli yol aldılar. İnönü Muharebelerinden sonra eksiklerini giderme fırsatı bulamayan ordumuz, Yunanlıların Eskişehir'e varmaları sonucunda güç toplamak için Sakarya'ya çekildi. Bu geri çekilme planı ordumuza toparlanma imkanı verdi. Mustafa Kemal Atatürk Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde Başkomutan unvanı alarak ordumuzun başına geçti. 23 Ağustos'ta savaş başladı. Bu savaşta da kahraman ordumuzun her bireyi varını yoğunu ortaya koydu. 22 gün süren savaşta düşman birlikleri Türk askerinin karşısında tutunamayarak bir kez daha yenildi. Sakarya'da elde edilen zafer, Türk Ordusunun başlatacağı büyük bir taarruzun habercisi gibiydi. Bu savaş sonrasında ülkedeki karamsar hava da iyice dağılmış oldu. Ordumuza olan inanç ülkenin her köşesini sardı ve büyük kutlamalar yapıldı. Büyük Önder Atatürk'e Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanı verildi.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri
Muharebelerde elde edilen büyük zaferlerden sonra ordumuzda, mecliste ve halkta düşmanı topraklarımızdan tamamen defedecek bir taarruz beklentisi başlamıştı. Ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa taarruzda acele etmek istemiyordu ve gerekli hazırlıkların yapılmasını istiyordu. Gizlice sürdürülen taarruz hazırlıklarından sonra Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa Kocatepe'deki yerlerini aldılar. 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz başlatıldı. Kahraman askerlerimiz büyük bir cesaretle düşmana saldırıp, süngüleriyle Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Düşman Tınaztepe'den sonra, hızla mevzilerini ordumuza kaptırmaya başladı. 27 Ağustos'ta Afyon düşman işgalinden kurtarıldı. 30 Ağustos 1922'ye gelindiğinde ise, düşman Dumlupınar'da çok büyük bir darbe daha yedi. Düşman artık geri çekilmiyor, adeta arkasına bakmadan kaçıyordu. İmanlı, güçlü, itaatli ve vatansever Türk askeri, Atatürk'ün emriyle kaçan düşmanları bile kovaladı. 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu İzmir'e girdi ve Kadife Kale'ye bayrağımız çekildi. Bu, kesin bir zaferdi. Savaş sonrasında 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Artık bu antlaşmada söz hakkı bizimdi. Antlaşmaya göre Yunanlılar topraklarımızı terketti. Şanlı ordumuzun zaferi sonucunda İngiliz Başbakanı Lloyd George amaçlarına ulaşamayarak istifa etti.
Atatürk'ün Ordumuz İçin Söylediği Sözler
Kurtuluş Savaşı Türk'ün üstün seciyesinin tüm açıklığıyla ortaya konduğu çok şerefli bir mücadele olmuştur. Atatürk de dünyanın en donanımlı ordularına karşı Milli Mücadele'yi başlatırken Türk Milleti'ne olan güvenini sık sık dile getirmiş ve Türk Ordusunu en büyük destekçisi olarak görmüştür. Atatürk'ün bu konuyla ilgili bir sözü şu şekildedir:
Ulusumuzun ve onun yönetimini üstlenmiş olan Büyük Millet Meclisi'nin, büyük savaşımda kesinlikle başarılı olacağına inanıyorum. Bu hususların sağlanması için etkin nedenler ve araçlar vardır. Burada yalnızca şunu belirtmek isterim; bu etmen ve nedenlerin başında en etkilisi, Ordumuzdur. Ordumuz, yaşam ve onur savaşında, ulusun ve ulusun amaçlarının tek dayanağıdır. Ordu kendisine düşen bu yüce görevinde, hakkıyla başarılı olabilmesi için, gereken niteliğin birincisi, demir gibi güvenliktir. Orduda güvenliğin tek oluşum aracı aydın, kahraman, özverili subaylardır. Bugün Ordumuzun subayları, saydığım niteliklere tamamen sahiptir. Fakat buna bir şey eklemek gerekir ki, bu içinde bulunduğumuz olağanüstü durumlar ve koşulların coşkularıyla, istekleriyle yetişecek olan genç subaylarımız, bize, gelecek için daha güçlü umutlar vereceklerdir. (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, İstanbul, 1998, s. 507)
Atatürk'ün büyük bir güven ve saygı duyduğu, milli egemenliği tek amaç edinmiş Türk Ordusu, kanının son damlasına kadar vatan toprakları uğrunda mücadele etme azmi göstermiştir. Güvene ve övgüye layık olan kahraman Türk Ordusu, büyük bir zaferle düşmandan arındırıp, kanlarıyla suladığı Türk toprağını yüce Türk Milleti'ne armağan etmiştir. Başkomutan Atatürk kahraman Türk Ordusunun büyük zaferini şu sözleriyle Türk halkına müjdelemiştir:
Büyük Türk Milleti, Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmelliyetteydi. Millet orduları on dört gün içinde büyük bir düşman ordusunu yok etti. Dört yüz kilometre aralıksız bir takip yaptı. Anadolu'daki işgal edilmiş bütün topraklarımızı geri aldı.
türk ordusu hakkında bilgi
Atatürk'ün Ordumuz İçin Söylediği Sözler
Türk Ordusu-Türk Ordusunun Tarihi
Tüm Dünyanın Hayranlık Duyduğu Türk Ordusu
Vatanına, özgürlüğüne ve şerefine büyük önem veren Türk Milleti'nin, milli varlığı ve istiklali uğruna gösteremeyeceği kudret, yapamayacağı fedakarlık yoktur. Fedakar Türk evlatlarının her kademesinde görev aldığı Türk Ordusu, geçmişte olduğu gibi günümüzde de tüm dünya tarafından örnek gösterilmektedir. Ordumuz, Türk ulusunun varlığının teminatıdır.
Büyük Önder Atatürk'ün, "Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız teminatıdır" ifadesiyle de dikkat çektiği gibi, Türk Ordusu varlığımızın güvencesidir. Şanlı Ordumuz, milli varlığımızı korumak için yüz binlerce şehit vermiş, tarihi şanlı zaferlerle dolu bir ordunun mirasçısıdır. Ve bu mukaddes ordu, Türk Milleti'nin sahip olduğu üstün seciyeyi büyük bir gurur ve liyakatle en güzel şekilde üzerinde taşımaktadır.
Şerefli Ordumuz yüksek karakterini tarihin her döneminde tüm dünyaya ispatlamıştır. Ordumuz bugüne kadar, hiçbir karşılık beklemeksizin memleketimizin ve milletimizin hayrını, güvenliğini ve bütünlüğünü gözetmiş; tüm kurumlarıyla Cumhuriyetimizin savunucusu olmuştur.
Türk Ordusu, ülkemiz üzerinde sinsi emeller besleyen ülkelerin ve örgütlerin faaliyetlerini hep boşa çıkarmıştır. Bugün de yüksek karakteri ve üstün seciyesi ile tüm düşmanları üzerinde çok büyük bir caydırıcılık oluşturmaktadır. Ordumuz, topraklarımızı işgalcilerin elinden kahramanca kurtarmış, düşman ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir zaman Türk Ordusunu geçememiştir. Balkan Savaşları'nda, I. Dünya Savaşı'nda, Çanakkale'de, Süveyş'te, Kafkasya'da dünyanın en güçlü ordularıyla mücadele etmiştir. Kurtuluş Savaşı ise dünya milletlerine Türk'ün gücünü ve azmini göstermiştir. Ordumuz Anadolu'yu işgal eden Yunan ordusuyla savaşmış, Avrupa'nın yayılmacı güçlerini frenlemiş ve vatan topraklarımızı tek bir düşman bırakmamacasına savunmuştur.
Şanlı Ordumuzun caydırıcılığı, Türkiye Cumhuriyeti'ni 2. Dünya Savaşı'ndan korumuş, tüm Avrupa'yı işgal eden faşist lider Hitler'i ülkemizden uzak tutmuştur. Türk Ordusu, daha sonraki yıllarda da, Sovyet tehdidine karşı dimdik ayakta durmuş, Kore'de kahramanlık destanları yazarak tüm dünyanın gıptasına mazhar olmuş, Kıbrıs'ta gözüpekliğini ve kararlılığını tüm dünyaya göstermiş bir ordudur. 1980'lerin başından bu yana, Ordumuz ülkemizin bütünlüğüne kasteden teröre karşı en zor ve çetin mücadeleleri vermiş ve bu mücadeleden de başarıyla çıkmıştır. Terör örgütünün bir çözülme ve dağılma süreci yaşamasının en büyük nedeni, Ordumuzun ve kahraman askerlerimizin uzun yıllardır azimle sürdürdükleri mücadeledir.
Türk Ordusuna Yapılan Övgüler
Türklerin ön plana çıkmış meziyetlerinden biri doğuştan asker olmalarıdır. Türk askeri cesur, fedakar ve itaatkardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin temeli düzenli bir askeri teşkilata dayanmıştır. Askerlik, Türklerde milli bir görev olmuştur. Türklerin mükemmel askeri kuruluşları ve değerli komutanları tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştır. Arap düşünür Cahiz, "Türk'e karşı hiçbir şey duramaz. Hiçbir kimse onu, yutulacak bir lokma olarak kabul edemez" (Mehmet Özel, Vatan, Millet ve Bayrak Sevgisi, TC Kültür Bakanlığı, Ankara, 1996, s. 419) diyerek Türk Ordularının üstünlüğüne işaret etmiştir. Kanuni devrinde 7 yıl boyunca (1555-1562) Avusturya sefiri olarak İstanbul'da bulunan Ogier Ghiselin de Busbecq, Türklerin askeri yönünden şöyle söz eder:
Türkler, sefer esnasında sabırlı, tahammüllü ve iktisatlı hareket ederler. Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese edince istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bu ordu galip gelecek ve payidar olacak, biz ise mahvolacağız. Çünkü Türkler hiç sarsılmamış kuvvete sahip oldukları gibi, kendilerine has zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, intizam, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var.
Kurtuluş Savaşı'nda Gelibolu Yarımadası'nda kahraman Türk Ordusuna karşı savaşan İngiliz başkomutanı Hamilton ordumuz hakkında şöyle konuşmuştur:
"Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretli dövüşen Türk Ordusuna karşı savaşıyoruz."
İngiliz General Townshend'in 27 Temmuz 1922 tarihinde şanlı ordumuz hakkında yaptığı bir yorum ise şöyledir:
Türk Ulusal Ordusu güçlü ve etkindir. İngiltere Hükümeti bunu kavrayabilmiş değildir. Yepyeni bir Türkiye doğmuştur. Bu da ingiltere'de henüz anlaşılmış değildir. Türk'ü Avrupa dışına, Anadolu'ya itmeye çalışmak, çılgınlıktır! (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, 1998. s. 214)
Verdiğimiz birkaç örnekten de anlaşılacağı gibi, ordumuz sadece milletimiz tarafından değil, yabancı siyasetçiler ve komutanlar tarafından da takdir edilmektedir.
Milletimizin Orduya Olan Sevgisi ve Güveni
Milletimiz askerliği kutsal bir görev saymış, asker ocağını "peygamber ocağı" olarak bilmiştir. Bu kutsiyet duygusu bugün de tüm canlılığıyla sürmektedir. Batılı ülkelerde askerlik para kazanmak için girilen bir "meslek" iken, Türk gençleri için seve seve yapılan bir "vatan hizmeti"dir. Bölücü terör örgütüne karşı yürütülen çetin mücadele, bu bilinçle kazanılmıştır.
Bu bilincin sürekli olarak ayakta tutulması ve yeni nesillere aynı coşkuyla aktarılması ise, devletimizin gücü ve bekası açısından son derece önemli bir meseledir. Bu gerçek göz önünde bulundurulursa, TSK ile devletin diğer kurumlarının arasını açmaya çalışan ve hatta sanki TSK'ni Türk milletinin değerlerinden uzakmış gibi göstermeye çalışan dış kaynaklı telkinlerin sinsi bir planın parçası olduğu anlaşılır. TSK, Türk Milleti'nin içinden çıkmış kahraman vatan evlatlarından oluşmaktadır ve Türk Milleti'nin değer, inanç ve ideallerinin hepsi TSK tarafından paylaşılmakta ve temsil edilmektedir.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, dünyanın çok sorunlu, istikrarsız ve kritik bir bölgesinde yer almaktadır. Bu bölgede bir ülkenin güvenli, istikrarlı, müreffeh ve baki olabilmesi için, büyük bir askeri güce sahip olması gerektiği aşikardır. Irak'taki savaş ve bu savaşla birlikte bir kez daha gündeme gelen Kuzey Irak meselesi, kahraman ordumuzun gücünün ve basiretinin ülkemizin en büyük güvencesi olduğunu bizlere bir kez daha hissettirmiştir.
On yıllardır tüm Ortadoğu'ya dehşet saçmış Saddam Hüseyin gibi saldırgan diktatörlere; Türkler ile Kürtler arasındaki tarihsel dostluk ve kardeşliği hiçe sayarak milletimize ve devletimize (ve Kuzey Iraklı Türkmenlere) koyu bir husumet besleyen bazı Kuzey Iraklı Kürt hareketlerine; bölge üzerinde emeller besleyen bu emeller uğruna Türkiye'nin milli menfaatlerini sarsabilecek büyük güçlere ve tüm diğer potansiyel tehditlere karşı en büyük güvencemiz, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Milletimizin her ferdinin bu bilinç içinde ordumuza sahip çıkması, "asker millet" ruhunu yaşaması ve yaşatması gerekmektedir.
Ordumuz Kurtuluş Savaşında Destan Yazıyor
Her Türk evladı Kahraman Ordumuzun Kurtuluş Savaşı'nda verdiği mücadeleden haberdardır. Sayıca az olan ordumuz çektiği büyük sıkıntılara rağmen vatanını korumak için var gücüyle savaşmıştır. Kurtuluş Savaşı'nda mücadele veren herkes ülke savunması için ölümü göze almış ve birçoğu da verdiği mücadelede şehit düşmüştür. Ama sonuçta zafer, bu yürekliliği gösteren Türk Milletinin ve Ordusunun olmuştur.
Günümüzden yaklaşık 90 yıl önce topraklarımız, onu parçalamak isteyen düşmanların işgali altındaydı. Bu düşmanlar, içten ve dıştan yürüttükleri sinsi faaliyetlerle ülkemizin yönetimini ele geçirmeye çalışıyorlardı. 1. Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaşmış Türk halkı oldukça güç durumdaydı. Açlık ve hastalıkların her köşeyi sardığı yurdumuzda, bir Kurtuluş Savaşı vermek imkansız gibi gözüküyordu. Bu şartları gören ve ulusumuza son darbeyi vurmak isteyen düşman birlikleri hiç ummadıkları bir şekilde karşılık bulacaklardı. Sabırlı, tevekküllü, ümitvar, fedakar ve doğuştan asker Türk milletini gözardı eden düşman birlikleri, kendilerinden emin bir şekilde başladıkları işgal girişimlerini, canlarını kurtarmak için topraklarımızdan kaçarak sonlandıracaklardı. Büyük Önder Atatürk öncülüğünde sürdürülen Kurtuluş Mücadelesi, Türk Ordusunun büyüklüğünü dost düşman herkese gösterecekti.
1. İnönü Muharebesi
6 Ocak 1921'de Eskişehir ve Afyon'a ilerlemek üzere harekete geçen Yunan Ordusu, 9 Ocak 1921'de İnönü bölgesine ulaştı. 10 Ocak 1921'de Yunan Ordusunun taarruza geçmesiyle şiddetlenen savaş, ordumuzun büyük gayretiyle lehimize sonuçlandı. Düşman birlikleri, çok akılcı bir şekilde yönetilen ordumuz karşısında, bizden iki kat kuvvetli olmalarına rağmen büyük kayıplar verdiler. 11 Ocak 1921'de, çok yıpranan Yunanlılar daha fazla ilerleyemeyeceklerini anlayarak geri çekildiler. Bu savaş sonucunda Türk Ordusu kendisini önemsemeyen dış güçlere büyük bir ders verdi.
2. İnönü Muharebesi
Sevr anlaşmasını ne olursa olsun yürürlüğe koymak isteyen dış güçlerin etkisiyle, Yunan ordusu tekrar harekete geçti. 23 Mart 1921'de İnönü'ye ilerlemeye başlayan düşman birlikleri 31 Mart 1921 tarihinde geldikleri yöne geri dönmek zorunda kaldılar. Türk Ordusu Yunanlıları ağır bir yenilgiye uğrattı. Büyük bir zafer bekleyen düşman ülkeler askerlerimizin inançlı, gözüpek ve itaatli savunması karşısında, Türklerin vatanları ve özgürlükleri uğruna neler yapabileceklerini görmüş oldular.
Sakarya Meydan Muharebesi
İnönü Muharebelerinde ağır yenilgiler alan Yunanlılar toparlanarak 10 Temmuz 1921'de bir kez daha saldırı başlattılar. Bu saldırı öncekilerden daha etkili oldu. Yunan orduları bir hayli yol aldılar. İnönü Muharebelerinden sonra eksiklerini giderme fırsatı bulamayan ordumuz, Yunanlıların Eskişehir'e varmaları sonucunda güç toplamak için Sakarya'ya çekildi. Bu geri çekilme planı ordumuza toparlanma imkanı verdi. Mustafa Kemal Atatürk Sakarya Meydan Muharebesi öncesinde Başkomutan unvanı alarak ordumuzun başına geçti. 23 Ağustos'ta savaş başladı. Bu savaşta da kahraman ordumuzun her bireyi varını yoğunu ortaya koydu. 22 gün süren savaşta düşman birlikleri Türk askerinin karşısında tutunamayarak bir kez daha yenildi. Sakarya'da elde edilen zafer, Türk Ordusunun başlatacağı büyük bir taarruzun habercisi gibiydi. Bu savaş sonrasında ülkedeki karamsar hava da iyice dağılmış oldu. Ordumuza olan inanç ülkenin her köşesini sardı ve büyük kutlamalar yapıldı. Büyük Önder Atatürk'e Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra Mareşallik rütbesi ve Gazilik unvanı verildi.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebeleri
Muharebelerde elde edilen büyük zaferlerden sonra ordumuzda, mecliste ve halkta düşmanı topraklarımızdan tamamen defedecek bir taarruz beklentisi başlamıştı. Ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa taarruzda acele etmek istemiyordu ve gerekli hazırlıkların yapılmasını istiyordu. Gizlice sürdürülen taarruz hazırlıklarından sonra Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa Kocatepe'deki yerlerini aldılar. 26 Ağustos 1922'de Büyük Taarruz başlatıldı. Kahraman askerlerimiz büyük bir cesaretle düşmana saldırıp, süngüleriyle Tınaztepe'yi ele geçirdiler. Düşman Tınaztepe'den sonra, hızla mevzilerini ordumuza kaptırmaya başladı. 27 Ağustos'ta Afyon düşman işgalinden kurtarıldı. 30 Ağustos 1922'ye gelindiğinde ise, düşman Dumlupınar'da çok büyük bir darbe daha yedi. Düşman artık geri çekilmiyor, adeta arkasına bakmadan kaçıyordu. İmanlı, güçlü, itaatli ve vatansever Türk askeri, Atatürk'ün emriyle kaçan düşmanları bile kovaladı. 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu İzmir'e girdi ve Kadife Kale'ye bayrağımız çekildi. Bu, kesin bir zaferdi. Savaş sonrasında 11 Ekim 1922'de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Artık bu antlaşmada söz hakkı bizimdi. Antlaşmaya göre Yunanlılar topraklarımızı terketti. Şanlı ordumuzun zaferi sonucunda İngiliz Başbakanı Lloyd George amaçlarına ulaşamayarak istifa etti.
Atatürk'ün Ordumuz İçin Söylediği Sözler
Kurtuluş Savaşı Türk'ün üstün seciyesinin tüm açıklığıyla ortaya konduğu çok şerefli bir mücadele olmuştur. Atatürk de dünyanın en donanımlı ordularına karşı Milli Mücadele'yi başlatırken Türk Milleti'ne olan güvenini sık sık dile getirmiş ve Türk Ordusunu en büyük destekçisi olarak görmüştür. Atatürk'ün bu konuyla ilgili bir sözü şu şekildedir:
Ulusumuzun ve onun yönetimini üstlenmiş olan Büyük Millet Meclisi'nin, büyük savaşımda kesinlikle başarılı olacağına inanıyorum. Bu hususların sağlanması için etkin nedenler ve araçlar vardır. Burada yalnızca şunu belirtmek isterim; bu etmen ve nedenlerin başında en etkilisi, Ordumuzdur. Ordumuz, yaşam ve onur savaşında, ulusun ve ulusun amaçlarının tek dayanağıdır. Ordu kendisine düşen bu yüce görevinde, hakkıyla başarılı olabilmesi için, gereken niteliğin birincisi, demir gibi güvenliktir. Orduda güvenliğin tek oluşum aracı aydın, kahraman, özverili subaylardır. Bugün Ordumuzun subayları, saydığım niteliklere tamamen sahiptir. Fakat buna bir şey eklemek gerekir ki, bu içinde bulunduğumuz olağanüstü durumlar ve koşulların coşkularıyla, istekleriyle yetişecek olan genç subaylarımız, bize, gelecek için daha güçlü umutlar vereceklerdir. (Vural Sözer, Atatürklü Günler, Barajans Yayınları, İstanbul, 1998, s. 507)
Atatürk'ün büyük bir güven ve saygı duyduğu, milli egemenliği tek amaç edinmiş Türk Ordusu, kanının son damlasına kadar vatan toprakları uğrunda mücadele etme azmi göstermiştir. Güvene ve övgüye layık olan kahraman Türk Ordusu, büyük bir zaferle düşmandan arındırıp, kanlarıyla suladığı Türk toprağını yüce Türk Milleti'ne armağan etmiştir. Başkomutan Atatürk kahraman Türk Ordusunun büyük zaferini şu sözleriyle Türk halkına müjdelemiştir:
Büyük Türk Milleti, Ordularımızın kabiliyet ve kudreti, düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza güven verecek bir mükemmelliyetteydi. Millet orduları on dört gün içinde büyük bir düşman ordusunu yok etti. Dört yüz kilometre aralıksız bir takip yaptı. Anadolu'daki işgal edilmiş bütün topraklarımızı geri aldı.