Son konular

Türkiye'de Müzik Hakkında Bilgi

SoruCevap

Yeni Üye
Çözümler
1
Tepkime
51
Yaş
36
Coin
256,936
Türk Müziğinin Tarihçesi - Türk müziğinin tarihi gelimi - Batı müziğinde Türk etkileri - Çağdaş Türk müziği

Türk müziği tarih boyunca, Batı müziği sisteminden farklı bir ses sistemi içinde, kendi geleneğindeki makam ve usûl yapısında gelişmiştir. Klasik Türk müziği ve Türk Halk müziği söze, dolayısıyla edebiyata dayalı müziklerdir. Klasik Türk müziği Divan edebiyatı; halk müziği, halk edebiyatı ile birlikte yoğurulmuştur.

Klasik Türk müziği çoğunlukla saray çevrelerinde geliştiğinden, daha süslemeli ve dolaylı bir anlatıma, halk müziği ise saz şairlerinin, âşıkların elinde geliştiğinden daha yalın ve doğrudan bir anlatıma sahip olmuştur. Bizim konumuz, Batı müziğinin kuramları içinde gelişen çağdaş Türk müziği olduğundan burada yalnızca Cumhuriyetten bu yana yapılan çalışmaları ele almaktayız.

Türk müziği ve Batı müziği arasındaki alışveriş 17. yüzyıla dayanır. Öncelikle Mehter müziğinin vurmalı karakteri Batı müzikçilerini etkilemiş; 19. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı saraylarına gelen Batılı opera, bale grupları da Türklerin ilgisini çekmiş, opera ve operet alanında bazı denemeler yapılmaya başlanmıştır. 20. yüzyıla doğru, aralarında ünlü piyanist Liszt’in de bulunduğu Batı’nın birçok ünlü müzisyeni, İstanbul’a gelip konserler verir, sultanın ödüllendirmesine karşılık ona marşlar bestelerler.

BATI MÜZİĞİNDE TÜRK ETKİLERİ

Batı müziğinde Türk etkisi, orkestradaki vurma çalgılarda, ritmik dokuda, gizemli ezgilerde, opera ve bale yapıtlarının tiplemelerinde, konularında ya da mekânlarında gözlemlenir. Ancak resim ve edebiyatta olduğu gibi müzikte de Türk motifi, Türk karakteri, her bestecinin kendi imgelemindeki yakıştırma bir olaydır. Çalgıların tınısından etkilense bile müzik, daha çok bestecinin yarattığı ve Türk olduğuna karar verdiği yakıştırma bir tonlamadır.

Mehter bandosu, Batı’ya Türk sesini duyuran başlıca etken olmuştur. Çağlar boyu savaşta bandosunu yanında götüren Osmanlı, barışta da bandosunu yanında taşımıştır. Elçi değişimlerinde törenden sonra o kentin sokaklarında konser vererek dolaşan mehter bandosu, giysileri, yürüyüşü, vurma çalgıları ve ritmik ezgileriyle dikkati çekmiştir. Bugün Batı orkestrasının yerleşik çalgıları arasına giren nice vurma çalgı, nakkare, kös, üçgen, zil ve çevgan gibi Türk mehter müziği çalgılarından gelmedir.

1670′te Fransız besteci Lully, Moliere ile ortak yazdığı Kibarlık Budalası’nda mehter adımlarını, vurma çalgıları ve Türkçe’ye benzer sözcükleri kullanmıştır. Bayazıt ve Timur için pek çok opera yazılmıştır. Ayrıca Fatih ve Kanuni de, Batı müziğinin opera konuları arasına girer. İşte 17. yüzyılın son yirmi yılında, Barok dönemin ortalarında bestelenen Türk konulu opera ve balelerden bazıları: Jean-Baptiste Lully’nin Kibarlık Budalası (Le Bourgeois Gentilhomme) (1670); Johann Wolfgang Franck’ın Şanslı Büyük Vezir Kara Mustafa (Der Glückliche Grossveiser Cara Mustapha) operası (1686); Daniel Purcell’in 13. İbrahim (ibrahim the 13th, Emperor of the Turks) operası (1696); Carlo Francesco Pollarolo’nun İbrahim Sultan (L’Ibraim Sultana) operası (1692); Reinhard Keiser’in II. Mehmet (Mahunıet II) operası (1696).

İkinci Viyana Kuşatması’ndan sonra başta Viyana olmak üzere tüm Avrupa’da bir Türkomanya yaşanır. İngiltere’ye dek uzanan bu akım kahveden lokuma, günlük giysilerden maskeli balolara, ip cambazlarına, karnavallara, kuklalara kadar etkindir. Yüzlerle sahne yapıtı ortaya çıkar bu etkide. 18. yüzyılda yazılan Türk esinli yapıtlar da şöyle özetlenebilir:

George Frideric Handel: Timur (Tanıerlano) operası (1724); Antonio Vivaldi: Bayazıt (Bajazet-Tamerlano) operası (1735); Jean-Philipe Rameau: Zarif Hindistan (Les Indes galantes) balesindeki Nazik Türk (Le Türe genereux) sahnesi (1735); Johann Adolf Hasse: Süleyman (Solimano) operası (1753); Wilibald GlucK; Kadının Fendi Kadıyı Yendi (Der Betrogene kadı) (1761); Ifigeniya Kırım’da (Iphigenie en Tauride) operası (1779); Joseph Haydn: Eczacı (Apotheker) operası (1768), Beklenmeyen Karşılaşma (L’Incontro improvisso) operası (1775), Askeri Senfoni (Militan/ Symphony) No. 100 (1794).

1770′lerde Türk marşı yazmak, stereotipik bir davranış haline gelir. Wolfgang Amadeus Mozart, K.331 (1778) La Majör Piyano Sonatı’nın son bölümüne “Alla turca” başlığı altında bir marş yazar. Mozart’ın Türk konulu diğer yapıtları da şöyle sıralanabilir: K.219 no’lu Türk Konçertosu (keman) (1775) Saray Kıskançlıkları, K.109 (Le Gelosie del Seraglio) balesi; yarım kalmış iki operası: Kahire Kazı, K.422 (L’Oca del Cairo) (1783) ve Zaide operası K.344 (1779). Saraydan Kız Kaçırma K.384 (1782) (Die Entführung aus dem Serail).

Beethoven, 1812′deki Atina Harabeleri’nde zincire vurulmuş dervişler korosu şarkı ve danslarıyla Türk marşı havasında bir müzik sunar. Dokuzuncu Senfoni’nin doruğa tırmandığı ısrarlı ritim dokusunda vurma çalgıların görkemli yükselişi Türk müziğinin vurgusal niteliğindedir. Wellington’un Zaferi başlıklı senfonik yapıtında Beethoven yine zaferin görkeminde mehter vurgularını kullanır.

19. yüzyıldaki Türk konulu opera ve baleler de şöyle sıralanabilir: Cari Maria von Weber: Ebu Hasan (Abu Hassan) operası (1813); Gioacchino Rossini: İtalya’da bir Türk (II Turco in Italia) operası (1814); II. Mehmet (Maometto II) operası (1820); Korent Kuşatması (Le Siege de Corinthe) operası (1826); Giuseppe Verdi: Atiila operası (1846); George Bizet: Cemile (Djamileh) operası (1872). 20. yüzyıl başlarında ise Boris Asafyef in Bahçe Saray Balesi (1934); Leo Fall’in İstanbul Gülü (Die rose von Stambol) opereti (1916) ve Seymour’un Paşanın Bahçesi (in the Pasha’s Garden) balesi (1935) Türk konulu sahne yapıtlarına birkaç örnektir.

ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZİĞİ

1923′te Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra, bazı yetenekli gençler Avrupa’nın kültür merkezlerine eğitime gönderilir. Bu gençler ülkeye döndükten sonra yeni Türk müziğinin kurucusu olan ve Türk Beşleri adıyla anılan grubu oluştururlar. Türk Beşleri’nin ortak amacı, bir Batı müziği yapısı içinde Klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmaktır.

Sonraki aşamalarda daha özgür çağrışımlarla her besteci, halk ezgilerinin renklerini ve gizemini kendine özgü bir yolla sergilemiş; tanıdık bir halk ezgisini doğrudan ele almak yerine, giderek soyutlama yoluyla geleneksel müzikleri Batı yöntemleri ile bir arada işlemiştir. Türk Beşleri ile başlayan yeni Türk müziği bestecilerini, yaşam ve yapıtlarına yerimiz elverdiğince değinerek en genç kuşak olan 1960′lılara kadar bu incelememize katmaya çalıştık.

alıntı
 
Üst Alt