Türkiye’nin “psikiyatrik durumu” nedir, nasıldır?
Uzun süreden beri, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de psikiyatrik hastalıkların oldukça yaygın olduğu biliniyor. Türkiye’de her 5 kişiden biri psikiyatrik hastalığa yakalanıyor ve bu kişilerin çok önemli bir kısmı tedavi görmüyor ya da tedavi için uygun olmayan yöntemlere maruz kalıyor. Psikiyatrik hastalıkların zamanla artış göstereceğine ilişkin öngörüler her geçen yıl doğrulanıyor. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre tüm dünyada depresyon son 10 yılda %18’lik bir artış göstermiş. Türkiye’de yaklaşık olarak her yirmi kişiden biri şu anda depresyon yaşıyor. Bir o kadar kişi de anksiyete (kaygı) bozukluğu yaşamakta.
Psikiyatrik hastalıklar bireyin günlük yaşamında ve ilişkilerindeki etkinliğini bozan hastalıklar arasında da ikinci sırada yer alıyor. Hem bu kadar yaygın olup hem de bu denli yıkıcı olabilen psikiyatrik hastalıklar tedavi edilebilmelerine rağmen oldukça az kişi etkin tedavilere ulaşabiliyor.
Rakamlar Neden Artıyor?
Psikiyatrik hastalıklarda sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörler birlikte rol oynar. Genel tıbbi hastalıkların görülme sıklığındaki artış, terör ve toplumsal travmalar, göç, işsizlik, alkol-madde kullanım oranlarının artması, yoksulluk, güvenli ve güvenceli yaşam ile ilgili kaygılar psikiyatrik hastalıklardaki artışın nedenleri arasında yer alıyor.
Bölge Bölge Türkiye’de Rakamlar Ne Diyor?
Türkiye’de bazı şehirler özelinde yapılan araştırmalar bulunsa da bölge bölge psikiyatrik hastalık oranlarının ne olduğuna dair güncel bilimsel veriler yoktur. Bunun yanında şehirlerde yaşayan kişilerde ruhsal hastalık yaygınlığı kasaba ve köylerde yaşayanlara göre daha fazladır.
En Çok Hangi Yaş Aralığında Görülüyor?
Psikiyatrik hastalıklar her yaşta görülebiliyor. Hastalığın ortaya çıkış yaşı ile değişkenlik gösteriyor. Örneğin depresyon, bipolar bozukluk ve anksiyete bozuklukları daha çok 25 yaşından sonra başlar. 45 yaşından sonra tıbbi hastalıkların da eklenmesiyle depresyon görülme sıklığı artar. Şizofreni ve alkol madde kullanım bozuklukları ise daha çok 20’li yaşlarda ortaya çıkar.
İntihar oranları nedir?
Dünya üzerinde tüm ölümlerin %1.8’i intihar sonucunda gerçekleşmektedir. İntihar oranları psikiyatrik hastalıklara paralel olarak gittikçe artmaktadır. Örneğin ülkemizde son 40 yılda %50 oranında artış göstermiştir. Türkiye’de bir yıl içinde her 100.000 kişiden 4’ü intihar sonucu yaşamını yitirmektedir. İntiharlar en sık 15-24 yaş arasındaki gençlerde görülüyor. Bu yaş grubunda yer alan bireylerin ikinci ölüm nedeninin intihar olduğu görülüyor.
İnsanlar doğal olarak intiharı anlamlandıramaz ve anlam vermekte zorlanırlar. İntihar eden kişilerin ardından bu kişilerin niçin intihar ettiği hep merak edilir. Oysa ki intiharların ardındaki nedenler bilimsel olarak oldukça nettir. İntihar girişimi olan veya intihar eden tüm hastaların yaklaşık %95’inde ruhsal hastalık tanısı vardır. Bu rakamın yüzde 80 kadarı depresyon ve bipolar bozukluk, yüzde 10 kadarı şizofreni ve yüzde 5 kadarı da halk arasında bunama diye adlandırılan demans veya deliryumdur. Çoğunlukla bu hastalıklarla birlikte olan intiharla ilişkili stres etkenleri ise; ayrılma, reddedilme, hastalık stresi, işsizlik ve hukuki sorunlardır.Medyada intihar ile ilgili haberlerin yer aldığı ülkelerde de özellikle haberlerin romantik bir şekilde verilmesinin intiharları özendirerek veya bir çözüm biçimi olarak sunarak intihar oranlarını artırdığı bilinmektedir.
Bağımlılık ve Depresyon İlişkisi Rakamlar Ortalama Nedir?
Depresyon ve alkol/madde bağımlılığı sık görülen hastalıklar olup birlikte görülme oranları da oldukça yüksektir. Birbirlerine eşlik ettikleri durumlarda hastalığın şiddeti de artar, kötüleşir.Ayrıca bu ikisi birlikte olduğu zaman kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları ve diğer hastalıklar da tabloya eklenir. Alkol bağımlısı kadın ve erkeklerin yaklaşık % 80'inde depresif belirtiler vardır ve bu hastaların en az üçte birinde tanı olarak depresyon da mevcuttur. Benzer şekilde madde bağımlısı olanlarda da depresyon oranları çok yüksektir. Bir kişide bağımlılık ve depresyon birlikte mevcutsa bu durumda intihar riski sadece depresyona veya sadece bağımlılık bulunmasına göre çok daha fazla yükselmektedir.
İlaç Tüketimi Nasıl ve Ortalama Ne Kadar?
Türkiye’de antidepresan kullanım oranları her yıl artış gösteriyor. Ortalama olarak her 10 kişiden biri antidepresan kullanıyor. Bu artış psikiyatrik hastalıkların artışı ile açıklanacak bir olgu değil. Şunu özellikle vurgulamak gerekir ki antidepresanlar sadece depresyon ve kaygı bozukluklarında kullanılmaz. Migren, diğer baş ağrıları, fibromiyalji gibi birçok hastalıklarda da etkin bir şekilde kullanılır. Ayrıca antidepresanların çok azı, yaklaşık %10’u psikiyatristler tarafından yazılır. Psikiyatrik hastalığı olanların çoğu damgalanma kaygısı nedeniyle psikiyatristler yerine diğer hekimlere başvurmayı tercih edebiliyorlar.
Depresyona Karşı Ne Yapılmalı?
Depresyonun yaygınlaşmasını önlemek için öncelikle koruyucu temel sağlık hizmetleri ile ruh sağlığı hizmetlerinin birleştirilmesi gerekir. Yani birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında yürütülen fiziksel gelişim ve ev ziyareti çalışmalarına, gebe, bebek ve çocukların fiziksel sağlıklarının yanı sıra psikolojik ve sosyal gelişimlerinin entegre edilmesi gerekir. Bunun yanında depresyonun ve diğer psikiyatrik rahatsızlıkların tanınması için eğitim kurumlarında ve medyada farkındalığın artırılması ile ilgili bilgilendirici faaliyetlerin yürütülmesi gerekir. Ruhsal bozuklukların en aza indirilmesi, erken teşhis ve tedavi hizmetleri verilerek sağlık hizmetlerinin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması açısından bu çok önemli fakat ülkemizdeki güncel durum maalesef henüz bunun çok uzağında gibi görünüyor.
Buna ek olarak toplumda şiddeti azaltıcı tedbirlerin alınması ve yasaların daha adil, titiz biçimde uygulanması toplumun ruhsal sağlığı için çok kritiktir. Kamusal alanda şiddeti meşru gösteren, yücelten söylemlerin azaltılması ile ilgili girişimlerde bulunmalıdır. Özellikle kadına yönelik şiddetin ve kısıtlamaların azalması elzemdir. Tabii tüm bunlar bireysel düzlemi bir ölçüde aşar. Toplumsal yapıların ve devletin sorumluluğuna giren konular.
Bireylerin özellikle tedavi için uygun yere yani yetkin kişilere başvuru yapması çok önemlidir. Maalesef ülkemizde bununla ilgili kafalar çok karışık. Ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşayan kişiler nereye başvuracakları hususunda kararsızlık yaşıyorlar. Bunda bir ölçüde haklılık payları da var çünkü basında ve TV’de yetkin olmayan kişilerin ruhsal hastalıklarla ilgili bilimsel olmayan söylemlerine çok yer veriliyor. Damgalamaya hizmet eden ve insanları yanlış yönlendiren bu söylemleri kullanan ruh sağlığı ile alakasız kişiler yerine profesyonellerden görüş alınması gerekir.
Örneğinantidepresanların bağımlılık yaptığı, dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin hastalık olmadığı vs gibi bilimdışı söylemlere kamusal alanda yer verilmemesi gerekir. Yetkin olmayan kişiler medyada ve kamusal alanda rahatlıkla hastalıkları tedavi ettiklerini söylüyorlar. İnsanlar da damgalanma korkusu ve kafa karışıklığı nedeniyle bu yetkin olmayan kişileri tercih edebiliyor.
Ülkemizde psikiyatrik hastalıkları muayene etme ve tedavi yapma yetkisi yasalarla sadece psikiyatri uzmanlarına tanınmıştır. Bu yüzden yetkin olmayan kişiler yetersiz denetim nedeniyle çalışmalarını sürdürebilmekte, metro, belediye otobüsü gibi yerlerde ve web sitelerinde açıkça reklamlarını yapabilmektedirler. Psikiyatri hekimi olmayan kişiler dışındaki ‘yaşam koçu’,‘NLP uzmanı’, ‘danışmanlık merkezi’, ‘nefes terapisti’ vb. adı altında uygulama yapan kişilerin ruhsal hastalıkları tedavi etmeye çalışmasının engellenmesi için ruh sağlığı yasasının çıkması gerekiyor. Bunun için Türkiye Psikiyatri Derneği, Türkiye Psikologlar Derneği ve Sağlık Bakanlığı birlikte çeşitli çalışmalar yürütmektedirler.
Yardım Almayan İlaç Kullanmayan Ama On Binlerce Depresif İnsan Olduğunu Biliyoruz.
Ne Öneriyorsunuz Ne Yapılmalı Genel Değerlendirmeleriniz Nelerdir?
Bu konuda depresyonun sıradan bir mutsuzluk döneminden farklı olduğunu tekrar vurgulamak gerekir. Bu şu açıdan önemlidir. Spor, egzersiz, yakınlarla daha fazla iletişim kurma, olumsuz yaşantıların farkına varıp onlarla barışık olma, hayattaki olumlu taraflara odaklanma, bedenine daha fazla önem verip bedeninin farkında olma, istemediği şeylere hayır deyip, insanlara sınır koyma vb. gibi öneriler insanların mutsuz dönemlerinde hatta hafif depresyonlarda bile işe yarayabilirler. Fakat klinik olarak depresyonu olan kişilerde bu öneriler veya bunlarla ilgili bilgi edinmek çoğunlukla işe yaramaz. Hatta insanlar ‘bunu da beceremedim’ diye daha fazla değersizlik hissine kapılabilir. Depresyon ve diğer birçok ruhsal hastalık sadece duyguları değil düşünme yetilerini de bozar. O yüzden ruhsal sorun ve rahatsızlığı olan kişilerin ve aile yakınlarının yasa ve yönetmelikte tanımlanan ruh sağlığı çalışanları dışındaki kişilere başvurmaktan kaçınmaları çok önemlidir.
Uzun süreden beri, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de psikiyatrik hastalıkların oldukça yaygın olduğu biliniyor. Türkiye’de her 5 kişiden biri psikiyatrik hastalığa yakalanıyor ve bu kişilerin çok önemli bir kısmı tedavi görmüyor ya da tedavi için uygun olmayan yöntemlere maruz kalıyor. Psikiyatrik hastalıkların zamanla artış göstereceğine ilişkin öngörüler her geçen yıl doğrulanıyor. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre tüm dünyada depresyon son 10 yılda %18’lik bir artış göstermiş. Türkiye’de yaklaşık olarak her yirmi kişiden biri şu anda depresyon yaşıyor. Bir o kadar kişi de anksiyete (kaygı) bozukluğu yaşamakta.
Psikiyatrik hastalıklar bireyin günlük yaşamında ve ilişkilerindeki etkinliğini bozan hastalıklar arasında da ikinci sırada yer alıyor. Hem bu kadar yaygın olup hem de bu denli yıkıcı olabilen psikiyatrik hastalıklar tedavi edilebilmelerine rağmen oldukça az kişi etkin tedavilere ulaşabiliyor.
Rakamlar Neden Artıyor?
Psikiyatrik hastalıklarda sosyal, psikolojik ve biyolojik faktörler birlikte rol oynar. Genel tıbbi hastalıkların görülme sıklığındaki artış, terör ve toplumsal travmalar, göç, işsizlik, alkol-madde kullanım oranlarının artması, yoksulluk, güvenli ve güvenceli yaşam ile ilgili kaygılar psikiyatrik hastalıklardaki artışın nedenleri arasında yer alıyor.
Bölge Bölge Türkiye’de Rakamlar Ne Diyor?
Türkiye’de bazı şehirler özelinde yapılan araştırmalar bulunsa da bölge bölge psikiyatrik hastalık oranlarının ne olduğuna dair güncel bilimsel veriler yoktur. Bunun yanında şehirlerde yaşayan kişilerde ruhsal hastalık yaygınlığı kasaba ve köylerde yaşayanlara göre daha fazladır.
En Çok Hangi Yaş Aralığında Görülüyor?
Psikiyatrik hastalıklar her yaşta görülebiliyor. Hastalığın ortaya çıkış yaşı ile değişkenlik gösteriyor. Örneğin depresyon, bipolar bozukluk ve anksiyete bozuklukları daha çok 25 yaşından sonra başlar. 45 yaşından sonra tıbbi hastalıkların da eklenmesiyle depresyon görülme sıklığı artar. Şizofreni ve alkol madde kullanım bozuklukları ise daha çok 20’li yaşlarda ortaya çıkar.
İntihar oranları nedir?
Dünya üzerinde tüm ölümlerin %1.8’i intihar sonucunda gerçekleşmektedir. İntihar oranları psikiyatrik hastalıklara paralel olarak gittikçe artmaktadır. Örneğin ülkemizde son 40 yılda %50 oranında artış göstermiştir. Türkiye’de bir yıl içinde her 100.000 kişiden 4’ü intihar sonucu yaşamını yitirmektedir. İntiharlar en sık 15-24 yaş arasındaki gençlerde görülüyor. Bu yaş grubunda yer alan bireylerin ikinci ölüm nedeninin intihar olduğu görülüyor.
İnsanlar doğal olarak intiharı anlamlandıramaz ve anlam vermekte zorlanırlar. İntihar eden kişilerin ardından bu kişilerin niçin intihar ettiği hep merak edilir. Oysa ki intiharların ardındaki nedenler bilimsel olarak oldukça nettir. İntihar girişimi olan veya intihar eden tüm hastaların yaklaşık %95’inde ruhsal hastalık tanısı vardır. Bu rakamın yüzde 80 kadarı depresyon ve bipolar bozukluk, yüzde 10 kadarı şizofreni ve yüzde 5 kadarı da halk arasında bunama diye adlandırılan demans veya deliryumdur. Çoğunlukla bu hastalıklarla birlikte olan intiharla ilişkili stres etkenleri ise; ayrılma, reddedilme, hastalık stresi, işsizlik ve hukuki sorunlardır.Medyada intihar ile ilgili haberlerin yer aldığı ülkelerde de özellikle haberlerin romantik bir şekilde verilmesinin intiharları özendirerek veya bir çözüm biçimi olarak sunarak intihar oranlarını artırdığı bilinmektedir.
Bağımlılık ve Depresyon İlişkisi Rakamlar Ortalama Nedir?
Depresyon ve alkol/madde bağımlılığı sık görülen hastalıklar olup birlikte görülme oranları da oldukça yüksektir. Birbirlerine eşlik ettikleri durumlarda hastalığın şiddeti de artar, kötüleşir.Ayrıca bu ikisi birlikte olduğu zaman kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları ve diğer hastalıklar da tabloya eklenir. Alkol bağımlısı kadın ve erkeklerin yaklaşık % 80'inde depresif belirtiler vardır ve bu hastaların en az üçte birinde tanı olarak depresyon da mevcuttur. Benzer şekilde madde bağımlısı olanlarda da depresyon oranları çok yüksektir. Bir kişide bağımlılık ve depresyon birlikte mevcutsa bu durumda intihar riski sadece depresyona veya sadece bağımlılık bulunmasına göre çok daha fazla yükselmektedir.
İlaç Tüketimi Nasıl ve Ortalama Ne Kadar?
Türkiye’de antidepresan kullanım oranları her yıl artış gösteriyor. Ortalama olarak her 10 kişiden biri antidepresan kullanıyor. Bu artış psikiyatrik hastalıkların artışı ile açıklanacak bir olgu değil. Şunu özellikle vurgulamak gerekir ki antidepresanlar sadece depresyon ve kaygı bozukluklarında kullanılmaz. Migren, diğer baş ağrıları, fibromiyalji gibi birçok hastalıklarda da etkin bir şekilde kullanılır. Ayrıca antidepresanların çok azı, yaklaşık %10’u psikiyatristler tarafından yazılır. Psikiyatrik hastalığı olanların çoğu damgalanma kaygısı nedeniyle psikiyatristler yerine diğer hekimlere başvurmayı tercih edebiliyorlar.
Depresyona Karşı Ne Yapılmalı?
Depresyonun yaygınlaşmasını önlemek için öncelikle koruyucu temel sağlık hizmetleri ile ruh sağlığı hizmetlerinin birleştirilmesi gerekir. Yani birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında yürütülen fiziksel gelişim ve ev ziyareti çalışmalarına, gebe, bebek ve çocukların fiziksel sağlıklarının yanı sıra psikolojik ve sosyal gelişimlerinin entegre edilmesi gerekir. Bunun yanında depresyonun ve diğer psikiyatrik rahatsızlıkların tanınması için eğitim kurumlarında ve medyada farkındalığın artırılması ile ilgili bilgilendirici faaliyetlerin yürütülmesi gerekir. Ruhsal bozuklukların en aza indirilmesi, erken teşhis ve tedavi hizmetleri verilerek sağlık hizmetlerinin bütüncül bir yaklaşımla ele alınması açısından bu çok önemli fakat ülkemizdeki güncel durum maalesef henüz bunun çok uzağında gibi görünüyor.
Buna ek olarak toplumda şiddeti azaltıcı tedbirlerin alınması ve yasaların daha adil, titiz biçimde uygulanması toplumun ruhsal sağlığı için çok kritiktir. Kamusal alanda şiddeti meşru gösteren, yücelten söylemlerin azaltılması ile ilgili girişimlerde bulunmalıdır. Özellikle kadına yönelik şiddetin ve kısıtlamaların azalması elzemdir. Tabii tüm bunlar bireysel düzlemi bir ölçüde aşar. Toplumsal yapıların ve devletin sorumluluğuna giren konular.
Bireylerin özellikle tedavi için uygun yere yani yetkin kişilere başvuru yapması çok önemlidir. Maalesef ülkemizde bununla ilgili kafalar çok karışık. Ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşayan kişiler nereye başvuracakları hususunda kararsızlık yaşıyorlar. Bunda bir ölçüde haklılık payları da var çünkü basında ve TV’de yetkin olmayan kişilerin ruhsal hastalıklarla ilgili bilimsel olmayan söylemlerine çok yer veriliyor. Damgalamaya hizmet eden ve insanları yanlış yönlendiren bu söylemleri kullanan ruh sağlığı ile alakasız kişiler yerine profesyonellerden görüş alınması gerekir.
Örneğinantidepresanların bağımlılık yaptığı, dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin hastalık olmadığı vs gibi bilimdışı söylemlere kamusal alanda yer verilmemesi gerekir. Yetkin olmayan kişiler medyada ve kamusal alanda rahatlıkla hastalıkları tedavi ettiklerini söylüyorlar. İnsanlar da damgalanma korkusu ve kafa karışıklığı nedeniyle bu yetkin olmayan kişileri tercih edebiliyor.
Ülkemizde psikiyatrik hastalıkları muayene etme ve tedavi yapma yetkisi yasalarla sadece psikiyatri uzmanlarına tanınmıştır. Bu yüzden yetkin olmayan kişiler yetersiz denetim nedeniyle çalışmalarını sürdürebilmekte, metro, belediye otobüsü gibi yerlerde ve web sitelerinde açıkça reklamlarını yapabilmektedirler. Psikiyatri hekimi olmayan kişiler dışındaki ‘yaşam koçu’,‘NLP uzmanı’, ‘danışmanlık merkezi’, ‘nefes terapisti’ vb. adı altında uygulama yapan kişilerin ruhsal hastalıkları tedavi etmeye çalışmasının engellenmesi için ruh sağlığı yasasının çıkması gerekiyor. Bunun için Türkiye Psikiyatri Derneği, Türkiye Psikologlar Derneği ve Sağlık Bakanlığı birlikte çeşitli çalışmalar yürütmektedirler.
Yardım Almayan İlaç Kullanmayan Ama On Binlerce Depresif İnsan Olduğunu Biliyoruz.
Ne Öneriyorsunuz Ne Yapılmalı Genel Değerlendirmeleriniz Nelerdir?
Bu konuda depresyonun sıradan bir mutsuzluk döneminden farklı olduğunu tekrar vurgulamak gerekir. Bu şu açıdan önemlidir. Spor, egzersiz, yakınlarla daha fazla iletişim kurma, olumsuz yaşantıların farkına varıp onlarla barışık olma, hayattaki olumlu taraflara odaklanma, bedenine daha fazla önem verip bedeninin farkında olma, istemediği şeylere hayır deyip, insanlara sınır koyma vb. gibi öneriler insanların mutsuz dönemlerinde hatta hafif depresyonlarda bile işe yarayabilirler. Fakat klinik olarak depresyonu olan kişilerde bu öneriler veya bunlarla ilgili bilgi edinmek çoğunlukla işe yaramaz. Hatta insanlar ‘bunu da beceremedim’ diye daha fazla değersizlik hissine kapılabilir. Depresyon ve diğer birçok ruhsal hastalık sadece duyguları değil düşünme yetilerini de bozar. O yüzden ruhsal sorun ve rahatsızlığı olan kişilerin ve aile yakınlarının yasa ve yönetmelikte tanımlanan ruh sağlığı çalışanları dışındaki kişilere başvurmaktan kaçınmaları çok önemlidir.