Üçüncü dünya ülkesi, Batı Blok’u ve Doğu Blok’una dâhil olmayan bağlantısız ülkeleri belirtmek için kullanılan bir kavramdır. Batı Blok’unda yer alan İngiltere, Amerika, Fransa gibi ülkeler birinci dünya ülkesi sıfatıyla anılırken, Doğu Blok’unda yer alan komünist ülkeler ikinci dünya ülkesi olarak anılmıştır. Bu iki sınıfın mücadelesine dâhil olmayan, dâhil olmak için sebebi olmayan diğer ülkeler de üçüncü dünya ülkesi olmuşlardır.
Bu anlatım maalesef günümüzde halkın kullandığı üçüncü dünya ülkesi kavramının tam olarak karşılığı değil. Halk, sanayileşmemiş ve eğitim sistemi zayıf ülkeler için de bu kavramı kullanmakta ve genel algıda bu anlamın doğru olduğunu söylememiz mümkün. Bu tip ülkelerin basında ‘Gelişmekte olan ülke’ olarak anıldığına denk gelebiliriz. Ekonomileri birinci dünya ülkelerine nazaran daha zayıf kalan bu ülkelerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
Özellikle Güney Amerika ve Orta Afrika bölgeleri istisnalarla birlikte üçüncü dünya ülkelerine sıklıkla denk gelinebilecek coğrafyalardır. Bunların haricinde Hindistan gibi nüfus yoğunluğu yüksek olan Asya’nın Güney uçlarında da Bağlantısızlar Hareketine dâhil olan ülkeleri görmek mümkündür.
Görülebileceği gibi geniş bir gözle bakarsak iki anlam da birbirini karşılayabiliyor. Yani Bağlantısızlar Hareketi ülkeleri çoğunlukla ekonomik anlamda da birinci dünya ülkelerinin gerisinde kalan bölgeleri oluşturuyor diyebiliriz. Fakat bu yönden de ülkemizi bir istisna olarak ele alabiliriz.
Türkiye gibi bazı ülkeler ekonomik anlamda zorlu zamanlar geçirebilen, darbeler ve diğer bazı yönler nedeniyle gelişmekte olan ülke sınıfında görülebilen ülkeler olsalar da bahsettiğimiz ilk anlamla birinci dünya ülkesi olabiliyorlar. Aynı zamanda Doğu Blok’u dağıldıktan sonra ortaya çıkan gelişmekte olan ülkeler de ilk anlamda ikinci dünya ülkesi olmalarına rağmen bugün bu anlamı ne kadar taşıdıkları da tartışılır.
Bu anlatım maalesef günümüzde halkın kullandığı üçüncü dünya ülkesi kavramının tam olarak karşılığı değil. Halk, sanayileşmemiş ve eğitim sistemi zayıf ülkeler için de bu kavramı kullanmakta ve genel algıda bu anlamın doğru olduğunu söylememiz mümkün. Bu tip ülkelerin basında ‘Gelişmekte olan ülke’ olarak anıldığına denk gelebiliriz. Ekonomileri birinci dünya ülkelerine nazaran daha zayıf kalan bu ülkelerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.
Özellikle Güney Amerika ve Orta Afrika bölgeleri istisnalarla birlikte üçüncü dünya ülkelerine sıklıkla denk gelinebilecek coğrafyalardır. Bunların haricinde Hindistan gibi nüfus yoğunluğu yüksek olan Asya’nın Güney uçlarında da Bağlantısızlar Hareketine dâhil olan ülkeleri görmek mümkündür.
Görülebileceği gibi geniş bir gözle bakarsak iki anlam da birbirini karşılayabiliyor. Yani Bağlantısızlar Hareketi ülkeleri çoğunlukla ekonomik anlamda da birinci dünya ülkelerinin gerisinde kalan bölgeleri oluşturuyor diyebiliriz. Fakat bu yönden de ülkemizi bir istisna olarak ele alabiliriz.
Türkiye gibi bazı ülkeler ekonomik anlamda zorlu zamanlar geçirebilen, darbeler ve diğer bazı yönler nedeniyle gelişmekte olan ülke sınıfında görülebilen ülkeler olsalar da bahsettiğimiz ilk anlamla birinci dünya ülkesi olabiliyorlar. Aynı zamanda Doğu Blok’u dağıldıktan sonra ortaya çıkan gelişmekte olan ülkeler de ilk anlamda ikinci dünya ülkesi olmalarına rağmen bugün bu anlamı ne kadar taşıdıkları da tartışılır.