İnfertilite
Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin en az 1 yıl süreyle gebelik yaşayamamaları infertilite (kısırlık) olarak kabul edilir. Tüm evli çiftlerin yaklaşık %15’inde bu sorun görülmektedir. Sebebi saptanabilen infertilite vakalarının 1/3’inde infertilite erkek kaynaklı, 1/3’inde kadın kaynaklı, 1/3’inde hem erkek hem hem kadın kaynaklıdır. Tüm infertilite vakalarının yaklaşık olarak %25-30’unda neden saptanamaz. Bu vakaların altında çoğunlukla genetik nedenler yatmaktadır. Erkek ve kadınlarda infertilitenin en sık genetik nedeni krozom kaynaklıdır. Sperm sayısında sorun olan erkeklerin %20’sinde kromozom bozukluğu, %20’sinde de Y kromozomunda küçük boyutlu delesyonlar saptanır. Kromozomal hastalıklar dışında birçok tek gen hastalığı da hem erkekte hem de kadında infertiliteye yol açabilir. Bu nedenle gebelik yaşamakta sorun yaşayan çiftler mutlaka Tıbbi Genetik uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.
Gebelik Kayıpları
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre 24. haftaya kadar gerçekleşen ve 500 gr’dan düşük ağırlığa sahip gebelik kayıpları spontan abortus (düşük) olarak kabul edilirken, 24. haftadan itibaren gelişen gebelik kayıpları ölü doğum olarak tanımlanmaktadır. Klinik olarak tanı konulan gebeliklerin yaklaşık %15’i düşükle sonuçlanır. Daha erken dönemdeki kayıplar da göz önüne alınırsa bu oran %50’nin üzerine çıkmaktadır. 20. Gebelik haftasından önce 2 ve daha fazla gebelik kaybı yaşanması tekrarlayan gebelik kaybı olarak kabul edilir. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin %5’inde tekrarlayan gebelik kaybı öyküsü bulunur. Düşük sayısı arttıkça tekrarlama riski de artar. Düşük görülen gebelik haftaları genellikle benzerdir. Tüm incelemelere rağmen çiftlerin %40-50’sinde tekrarlayan gebelik kaybına neden olan faktör tespit edilememektedir. Tekrarlayan gebelik kaybına yol açan faktörler arasında ebeveynlerdeki genetik nedenlerin %2-5 oranında rol oynadığı bilinmektedir. Gebelik kaybı ne kadar erken dönemde olursa genetik problem bulunma ihtimali o kadar yüksektir. Birinci trimester kayıplarının %50-60’ı, 2. trimester gebelik kayıplarının %10-15’i ve 3. trimester ölü doğumların %5’i genetik anomalilere bağlı olarak meydana gelmektedir.
Gebelik Kayıplarında Kromozomal Anomaliler
Gebelik kayıplarının en sık görülen nedeni kromozomal anomalilerdir. Tüm gebelik kayıpları göz önüne alındığında kromozomal anomali oranı %50’dir. İleri anne yaşı, erken gebelik yaşı, fetüste malformasyon varlığı, gebelik yaşına göre küçük fetüs olması gibi durumlarda kromozomal anomali görülme riski artmaktadır. Kromozomal anomali taşıyan düşüklerin %94’ünde sayısal kromozomal anomaliler görülürken, %6’sında translokasyon ve inversiyon gibi yapısal sorunlar bulunmaktadır. Gebelik kayıplarına neden olan tüm fetal kromozomal anomalilerin %56’sını trizomiler, %20’sini poliploidiler, %18’ini X kromozomu monozomisi, %6’sını dengesiz translokasyonlar oluşturmaktadır. Düşüklerde en sık görülen trizomi %32 oranıyla trizomi 16’dır. Diğer sık görülen trizomiler 13, 18, 21 ve 22 nolu kromozomlara aittir. Trizomilerin görülme riski anne yaşı ile birlikte artarken, monozomi X görülme riski anne yaşı arttıkça azalmaktadır. Tekrarlayan gebelik kaybı olan çiftlerin %6’sında translokasyon ve inversiyon taşıyıcılığı olduğu bildirilmiştir. Düşük sayısı ne kadar fazlaysa çiftlerde translokasyon taşıyıcılığı bulunma riski artmaktadır. Tekrarlayan düşük sahibi çiftlerde kadında yapısal kromozomal anomali olma riski erkeklere göre daha fazladır. Kadında var olan yapısal kromozomal anomalinin düşüğe yol açma riski daha fazlayken, erkekte var olan yapısal kromozomal anomalilerin infertiliteye neden olma riski daha yükektir. Erken dönem gebelik kayıplarının yaklaşık olarak yarısında kromozomal anomali saptanmasa da, başka tek gen hastalıkları veya multifaktöryel poligenik hastalıklar gibi genetik sorunlar spontan abortus nedeni olabilir. Konvansiyonel sitogenetik yöntemlerle saptanamayan, ancak Array-CGH yöntemi ile saptanabilen submikroskopik kromozomal anomaliler (mikrodelesyonlar, mikroduplikasyonlar, DNA kopya sayısı varyantları-CNVs) özellikle de novo olmaları durumunda gebelik kaybına neden olabilmektedir.
Trombifili ve Gebelik Kayıpları
Geç dönem gebelik kayıplarında rol oynayan önemli genetik faktörlerden birisi herediter trombofilidir. Gebelik başlıbaşına koagülasyonu artıran bir durumdur. Kazanılmış trombofilik bir defekt olan antifosfolipid antikorları tedavi edilebilen önemli bir gebelik kaybı nedenidir. Aktive protein C rezistansı da gebelikte venöz tromboemboli riskini artırarak gebelik kaybına yol açabilmektedir. Otozomal dominant kalıtım kalıbına sahip olan Faktör V Leiden mutasyonu (FVL) herediter trombofilinin en sık görülen nedenidir. Herediter trombofilinin gebelik kayıpları üzerine etkisini araştıran 31 farklı çalışmanın Rey ve ark. tarafından yapılan meta-analizinde, FVL mutasyonu hem erken hem geç dönemde tekrarlayan gebelik kayıpları ile, ayrıca geç dönemde tekrarlamayan gebelik kaybı ile ilişkili bulunmuştur. F2 G20210A mutasyonu erken dönemde tekrarlayan, geç dönemde tekrarlamayan gebelik kayıpların artmış risk faktörü olarak saptanmış. Ancak bu mutasyonların geç dönem gebelik kayıpları ile ilişkisi erken döneme göre daha güçlü olarak saptanmış.
Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin en az 1 yıl süreyle gebelik yaşayamamaları infertilite (kısırlık) olarak kabul edilir. Tüm evli çiftlerin yaklaşık %15’inde bu sorun görülmektedir. Sebebi saptanabilen infertilite vakalarının 1/3’inde infertilite erkek kaynaklı, 1/3’inde kadın kaynaklı, 1/3’inde hem erkek hem hem kadın kaynaklıdır. Tüm infertilite vakalarının yaklaşık olarak %25-30’unda neden saptanamaz. Bu vakaların altında çoğunlukla genetik nedenler yatmaktadır. Erkek ve kadınlarda infertilitenin en sık genetik nedeni krozom kaynaklıdır. Sperm sayısında sorun olan erkeklerin %20’sinde kromozom bozukluğu, %20’sinde de Y kromozomunda küçük boyutlu delesyonlar saptanır. Kromozomal hastalıklar dışında birçok tek gen hastalığı da hem erkekte hem de kadında infertiliteye yol açabilir. Bu nedenle gebelik yaşamakta sorun yaşayan çiftler mutlaka Tıbbi Genetik uzmanı tarafından değerlendirilmelidir.
Gebelik Kayıpları
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımlamasına göre 24. haftaya kadar gerçekleşen ve 500 gr’dan düşük ağırlığa sahip gebelik kayıpları spontan abortus (düşük) olarak kabul edilirken, 24. haftadan itibaren gelişen gebelik kayıpları ölü doğum olarak tanımlanmaktadır. Klinik olarak tanı konulan gebeliklerin yaklaşık %15’i düşükle sonuçlanır. Daha erken dönemdeki kayıplar da göz önüne alınırsa bu oran %50’nin üzerine çıkmaktadır. 20. Gebelik haftasından önce 2 ve daha fazla gebelik kaybı yaşanması tekrarlayan gebelik kaybı olarak kabul edilir. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin %5’inde tekrarlayan gebelik kaybı öyküsü bulunur. Düşük sayısı arttıkça tekrarlama riski de artar. Düşük görülen gebelik haftaları genellikle benzerdir. Tüm incelemelere rağmen çiftlerin %40-50’sinde tekrarlayan gebelik kaybına neden olan faktör tespit edilememektedir. Tekrarlayan gebelik kaybına yol açan faktörler arasında ebeveynlerdeki genetik nedenlerin %2-5 oranında rol oynadığı bilinmektedir. Gebelik kaybı ne kadar erken dönemde olursa genetik problem bulunma ihtimali o kadar yüksektir. Birinci trimester kayıplarının %50-60’ı, 2. trimester gebelik kayıplarının %10-15’i ve 3. trimester ölü doğumların %5’i genetik anomalilere bağlı olarak meydana gelmektedir.
Gebelik Kayıplarında Kromozomal Anomaliler
Gebelik kayıplarının en sık görülen nedeni kromozomal anomalilerdir. Tüm gebelik kayıpları göz önüne alındığında kromozomal anomali oranı %50’dir. İleri anne yaşı, erken gebelik yaşı, fetüste malformasyon varlığı, gebelik yaşına göre küçük fetüs olması gibi durumlarda kromozomal anomali görülme riski artmaktadır. Kromozomal anomali taşıyan düşüklerin %94’ünde sayısal kromozomal anomaliler görülürken, %6’sında translokasyon ve inversiyon gibi yapısal sorunlar bulunmaktadır. Gebelik kayıplarına neden olan tüm fetal kromozomal anomalilerin %56’sını trizomiler, %20’sini poliploidiler, %18’ini X kromozomu monozomisi, %6’sını dengesiz translokasyonlar oluşturmaktadır. Düşüklerde en sık görülen trizomi %32 oranıyla trizomi 16’dır. Diğer sık görülen trizomiler 13, 18, 21 ve 22 nolu kromozomlara aittir. Trizomilerin görülme riski anne yaşı ile birlikte artarken, monozomi X görülme riski anne yaşı arttıkça azalmaktadır. Tekrarlayan gebelik kaybı olan çiftlerin %6’sında translokasyon ve inversiyon taşıyıcılığı olduğu bildirilmiştir. Düşük sayısı ne kadar fazlaysa çiftlerde translokasyon taşıyıcılığı bulunma riski artmaktadır. Tekrarlayan düşük sahibi çiftlerde kadında yapısal kromozomal anomali olma riski erkeklere göre daha fazladır. Kadında var olan yapısal kromozomal anomalinin düşüğe yol açma riski daha fazlayken, erkekte var olan yapısal kromozomal anomalilerin infertiliteye neden olma riski daha yükektir. Erken dönem gebelik kayıplarının yaklaşık olarak yarısında kromozomal anomali saptanmasa da, başka tek gen hastalıkları veya multifaktöryel poligenik hastalıklar gibi genetik sorunlar spontan abortus nedeni olabilir. Konvansiyonel sitogenetik yöntemlerle saptanamayan, ancak Array-CGH yöntemi ile saptanabilen submikroskopik kromozomal anomaliler (mikrodelesyonlar, mikroduplikasyonlar, DNA kopya sayısı varyantları-CNVs) özellikle de novo olmaları durumunda gebelik kaybına neden olabilmektedir.
Trombifili ve Gebelik Kayıpları
Geç dönem gebelik kayıplarında rol oynayan önemli genetik faktörlerden birisi herediter trombofilidir. Gebelik başlıbaşına koagülasyonu artıran bir durumdur. Kazanılmış trombofilik bir defekt olan antifosfolipid antikorları tedavi edilebilen önemli bir gebelik kaybı nedenidir. Aktive protein C rezistansı da gebelikte venöz tromboemboli riskini artırarak gebelik kaybına yol açabilmektedir. Otozomal dominant kalıtım kalıbına sahip olan Faktör V Leiden mutasyonu (FVL) herediter trombofilinin en sık görülen nedenidir. Herediter trombofilinin gebelik kayıpları üzerine etkisini araştıran 31 farklı çalışmanın Rey ve ark. tarafından yapılan meta-analizinde, FVL mutasyonu hem erken hem geç dönemde tekrarlayan gebelik kayıpları ile, ayrıca geç dönemde tekrarlamayan gebelik kaybı ile ilişkili bulunmuştur. F2 G20210A mutasyonu erken dönemde tekrarlayan, geç dönemde tekrarlamayan gebelik kayıpların artmış risk faktörü olarak saptanmış. Ancak bu mutasyonların geç dönem gebelik kayıpları ile ilişkisi erken döneme göre daha güçlü olarak saptanmış.