Varlık Ne demek Varlık Hakkında Bilgi
1 Etimoloji: eski bir Turkce sozcuğu olan var ’dan turetilmiştir
Fransızca ve İtalyancadaki karşılıkları, HintAvrupa dil grubunun olmak anlamını dile getiren es kokunden turetilmiştir Bu kokten ilkin o vardır anlamında Skr Asti ve Yu esti sozcukleri oluşmuş ve daha sonra varlık anlamına gelen La esse deyimi ortaya cıkmıştır Antikcağ Yunan felsefesindeyse varlık anlamı, Yu to on ve einai deyimleriyle dile getiriliyordu
2Antik Cağ: Felsefesel anlamdaki ‘varlık ’deyimini ilk kullanan duşunur Elea ’lı parmenides ’tir Mitolojik coktanrıcılığa karşı cıkan ustası Kolofon ’lu Ksenfanes bir tek tanrı olduğunu ileri surmuş ve onun devimsiz, hep aynı durumda olduğunu soylemişti Ustasının bu varsayımından yola cıkan Parmenides, tektanrı (Yu Eis theos) ’yı varlık (Yu Einai) saydı ve sadece bunun gercek olup tum değişmelerin goruntuden başka bir şey olmadıklarını ileri surdu Varlık tekti, demek ki tum cokluklar da goruntuden başka bir şey değillerdi Goruntuler yanılsamalardır, demek ki değişmeler ve cokluklar birer yanılsamaydılar Varlık tekti ve değişmezdi, demek ki birer yanılsamadan başka bir şey olmayan değişmeler ve coklaşmalar gene birer goruntu ve yanılsama olan varbulunan (varoluşu bulunan) ’lara ozguydu Nasıl aklık; ak cicek, ak bocek, ak taş vb ’da bir ve aynıysa varlık da oylece tum varbulunanlarda bir ve aynıydı İşte metafiziğin ve idealizmin temel savı olan varlık (Fr Etre, La Esse) ’la varoluş (Fr Existence, La Existentia) ayrımı, Parmenides ’in bu savıyla başlar
Parmenides ’e gore ak cicek, ak bocek, ak taş vb somut olarak vardırlar; oysa aklık hicbir yer ve zamanda yoktur ve soyuttur Varoluşu bulunanlara karşı varlık da boyledir Demek ki asıl gercek, varbulunanlar (eşdeyişle, var oluşu bulunanlar) değil, varbulunmayanlardır (eşdeyişle, varlıktır) Varbulunanların gercekte varolmadıkları, buna karşı asıl varbulunmayanın gercek ve varolduğu yolundaki metafizik ve idealist zırvanın kokeni Parmenides ’in bu varsayımıdır
Parmenides, bu varsayımıyla, metafizik ve idealizmin gunumuze kadar surupgelen ikinci temel ilkesini de ortaya atmış oluyor: Bizler, gercek olmayıp birer goruntu olan değişmeleri ve coklukları duyularımızla algılıyoruz, değişmez ve tek olan asıl gercekliğiyse duyumlayamadığımız icin usumuzla kavrıyoruz Demek ki duyular aldatıcıdır ve asıl gercek, duyularla değil, duşunce ve usla kavranandır
Ne var ki Parmenides, metafiziğin ve idealizmin asla bağışlayamayacağı bir pot kırıyor; varlığın yuvar biciminde olduğunu, uzayda da bir yeri bulunduğunu ileri suruyor Buysa acıkca, varlığın ozdeksel olduğunu soylemek demektir bu yuzdendir ki metafizikciler ve idealistler, bir yandan onun savlarını tazeleyip gevelerken obur yandan da onu ‘ ’ilkel ve kaba ’ ’ bulurlar Aşağıda goreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin ikinci buyuk duşunuru olan platon da aynı potu kıracak
Platon da, duyuların bize hicbir bilgi vermediği ve bilginin tumuyle kavramsal, eşdeyişle ussal olduğu kanısındadır ‘ ’Uşudum diyoruz, şumek ne demek? Onu ancak ısınmalardan, kaşınmalardan, kızarmalardan vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle bircok kavramla sınıflandırabildiğimiz olcude bilebiliriz Bundan başka uşuyen ne? Uşuyenin kendi bedenimiz olduğunu, kendi bedenimizi başka bedenlerden, hayvanlardan, bitkilerden vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle bircok kavramla sınıflandırabildiğimiz olcude bilebiliriz Demek ki duyumlarımız ne uşumenin ne de uşuyenin ne olduğunu bize bildirmiyor Biz bu bilgiyi kavramsal, eşdeyişle ussal olarak oğreniyoruz Oyleyse gercek, bireysel olan değil, tumel olandır; eşdeyişle varbulunan değil, varbulunmayandır Platon, tumel olarak varolduğu (varlık) halde bireysel olarak varbulunmayan (varoluş) bu gerceğe İdeaadını veriyor Ne var ki o da, Parmenides ’in kırdığı potu yineleyerek, ideaların bir idealar evreninde (eşdeyişle, belli bir yerde) yaşamakta olduklarını ve yukselmiş ruhların gidip onları gorebileceklerini ileri suruyor Dahası, ozdek adını verdiği bir nesnenin varlığını da kabul ediyor Aslında Platon bunu kabul etmek zorunda Cunku varbulunmayan varlık ideaya uygun olarak bireysel varoluşların meydana gelebilmeleri icin, ideanın bicimlendirebileceği bicimsiz bir hammadde bulunması gerek Metafizikciler ve idealistler, Platon ’un kırdığı bu potları da bağışlamazlar ve onu varlığı varoluşa indirgemekle (Cunku ideaların, belli bir yerde bulunduklarına ve gorulebileceklerine gore, birer varoluş icinde bulunmaları zorunludur), ozdeğin de bir tumel olduğunu anlayamamakla suclarlar Aşağıda goreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin ucuncu buyuk duşunuru Aristoteles de aynı potu kıracak
Aristoteles, tumellerin varoluşları bulunamayacağını ileri surmekle oğretmeni Platon ’a karşı cıkarak metafizikcileri ve idealistleri sevindirir Aklık, ak cicekte, ak bocekte, ak taşta vb vardır bunların dışında aklık diye bir şey yoktur Aristoteles ’e gore de ancak tumel olan gercektir, ama gercek olan tumeller varolmaz; varolanlar, tumel değil, bireysellerdir Ne var ki Aristoteles de ozdeğin varlığını kabul etmektedir, cunku o da unlu bicim ’inin (Aristoteles ’in bicim ’i, Platon ’un idea ’sıdır) bicimlendirebileceği bir hammadde bulmak zorundadır Metafizikciler ve idealistler Aristoteles ’in metafiziğin ve idealizmin zararına kırdığı bu potu da bağışlamazlar ve onu, kendi başına bir hic olan ozdeğin ancak tumelle (Aristoteles ’in diliyle, bicimle) varlaşabildiğini anlamamakla suclarlar Gercekte Aristoteles, varoluş ’u varlık ’a (tumele, bicime) bağımlı saydığı olcude ozdeğe de bağımlı saymaktadır Daha acık bir deyişle, Aristoteles ’e gore, bicim olmazsa bireysel varoluşlar gercekleşemez ama ozdek de olmazsa bireysel varoluşlar gercekleşemez Varlık kavramının antik felsefedeki seruveni kısaca budur
Metafiziğin ve idealizmin yararına butun bunlardan cıkan sonuc şudur: Gercek olan, tumel (varlık) olandır, bireysel olan (varoluş) gercek değildir (eşdeyişle, ak taş gercek değildir, aklık gercektir) Varoluşlar ancak varlığa bağımlı olarak varolabilirler (eşdeyişle, aklık olmasaydı ak taş, ak bocek, ak cicek vb da olmazdı) Buna karşı varlık, hicbir bağla bağımlı değildir, ancak kendi kendisiyle bağımlıdır (eşdeyişle, aklığın varolabilmesi icin ak taş, ak bocek, ak cicek vb ’larına hicbir gereksinim yoktur) Gercek, eşdeyişle tumel, eşdeyişle varlık, duşunsel ve ussaldır; duyularla algılanamaz Demek ki, tum varoluşların kaynağı, kokeni, cıktıkları yer, ancak onunla acıklanabilecekleri ilke ussaldır Bu ussallığın altını kazıyınca da hemen karşınıza tanrının sevecen yuzu cıkıverir Demek ki varlık demek, tanrı demektir
3 Orta Cağ: Ortacağ, Katolik kilisesinin ezici baskısına karşın, varlık kavramına ilerici katkılarda bulunmuş bir cağdır Hıristiyan felsefesinin Platoncu patristik donemiyle Aristotelesci skolastik donemi duşunurlerine gore de varlık tumeldir Ama tumel nedir? Ortacağ duşunceciliği (idealizmi), tumeller gercektirler dediği icin realizm (gercekcilik) adıyla anılır Unlu din adamları Anselmus ve Champeaux ’lu Guillaume bu anlayışın elebaşılarıdır Ama bu anlayışın karşısına, Roscelin ve Ockham ’lı William ’ın temsil ettikleri insan anlağı dikilir: Tumeller addırlar Bunların tutumuna da bundan oturu adcılık adı verilir Ortacağ gercekciliği, Katoliklikten başka bir şey değildir Ona Katolikliğin felsefesel adı denilebilir Katolik kilisesi de bir tumeldir Tumeller gercek sayılmazsa, onun da gercekliği kalmaz Ortacağda Katolik kilisesi, onu meydana getiren Katolik bireylerin ustunde ve onlardan bağımsız, tanrılık bir guc olduğu savındadır Bu guc, ancak bir tumel, bir genel kavram olarak ayakta durabilir Bundan oturudur ki adcılık, Katolik kilisesinin temellerini sarsmaktadır Gercekcilerle adcıların bu onemli tartışmalarında Abaelardus araya giriyor ve tumeller kavramdır diyor Bundan oturu de onun oğretisine kavramcılık adını veriyorlar Gercekte Abaelardus ’un arabuluculuğu Aristotelesci bir temele dayanmaktadır Abaelardus, tumel ne nesnelerden once ne de onlardan sonradır, nesnelerin icindedir diyor Aristoteles de, Platon ’un ayrı bir dunyada ozel bir yerleri bulunduğunu soylediği idealara karşı cıkarak, tumeller ancak nesnelerin icinde varolurlar, demişti Abaelardus da bunu soyluyor ve gene Aristoteles gibi ekliyor: Tumeller, nesnelerin dışında ancak kavram olarak varolabilirler
Gorulduğu gibi, Abaelardus ’un bu savı, el altından adcılığı desteklemektedir
4 Yeni Cağ: Uyanıştan (ronesanstan) gunumuze kadar surupgelen yenicağda varlık kavramı, metafizik ve idealist alanda, antikcağdan gelen temel idealist anlayışı surdurmuştur Sadece uc duşunur, kendilerine ozgu birer mantık ozelliği taşımakla dikkati cekebilirler Bu duşunurler, Fransız duşunuru Descartes, İngiliz duşunuru Berkeley ve Alman duşunuru Hegel ’dir
Descartes sum quia cogito (Varım, cunku duşunuyorum) diyor, (N Descartes, cogito ergo sum, ‘duşunuyorum, oyleyse varım ’ da diyor N) boylelikle de varlığı bireysel ve oznel duşunceye bağlamış oluyor Oznel duşuncecilik (subjektif idealizm) Descartes ’la başlar Descartes ’ın bu savı, duşuncecilik alanında bircok usdışı ve bilimdışı sacmalıklara yol acmıştır
Berkeley de ‘ ’Varlık algılanmadır ’ ’ demekle bu sacmalıklara yeni bir temel koymaktadır Dikkat edilirse Berkeley varlık deyimini, koyu metafizikci ve idealistliğine karşın tum metafizikci ve idealistlerin tersine, varoluş anlamında kullanıyor ve onunla ozdeği, eşdeyişle fiziksel nesnelerin varlığını dile getiriyor Ne var ki amacı, ozdeksel varlığın yokluğunu kanıtlamak ve bunun sonucu olarak tanrısal varlığın varlığını kanıtlamaktır Berkeley, ozdeğin varlığı onaylanınca tanrı varlığının olanaksızlaşacağını bilecek kadar akıllıdır Ama Berkeley, varoluşu varlığa indirgemekle, metafiziğe ve idealizme onemli bir yanılgı daha eklemektedir Bu yanılgı, gunumuz mızmız felsefelerinde dilegelişlerini bulan, ya varlığı varoluştan ya da varoluşu varlıktan ustun tutma gibi yeni ve bir suru sacmalığa yol acacaktır
Hegel ’e gore varlık, evreni acıklayabilecek olan tek ve ilk ulamdır Cunku evrendeki tum varoluşları teker teker soyutlayın, elinizde sadece varlık kalacaktır Varlık, tum varoluşlarda ortak olan tek şeydir ve en yuksek soyutlamadır Bundan oturudur ki varlık tumeldir ve tumel olduğundan oturu de nesneldir, ama varoluşu yoktur
Hegel, bu savıyla, nesnel duşunceciliği (objektif idealizmi) doruğuna cıkarmaktadır
5 Eytişimsel ve tarihsel ozdekcilik: Eyitişimsel ozdekcilikte dış dunyayı, eşdeyişle ozdeği dile getiren varlık kavramı, idealist felsefede ya ozdekten once varolanı, ya ozdekten bağımsızca varolanı, ya da bilincin urunu olarak varolanı dile getirir (N İdealist felsefede bunlar birbirlerine karşıt değil, birbirlerini tamamlarlar, birbirlerini dışlamazlar; varlık, ozdekten once vardır, ozdekten bağımsızdır ve bilincin urunu olarak vardır N)
1 Etimoloji: eski bir Turkce sozcuğu olan var ’dan turetilmiştir
Fransızca ve İtalyancadaki karşılıkları, HintAvrupa dil grubunun olmak anlamını dile getiren es kokunden turetilmiştir Bu kokten ilkin o vardır anlamında Skr Asti ve Yu esti sozcukleri oluşmuş ve daha sonra varlık anlamına gelen La esse deyimi ortaya cıkmıştır Antikcağ Yunan felsefesindeyse varlık anlamı, Yu to on ve einai deyimleriyle dile getiriliyordu
2Antik Cağ: Felsefesel anlamdaki ‘varlık ’deyimini ilk kullanan duşunur Elea ’lı parmenides ’tir Mitolojik coktanrıcılığa karşı cıkan ustası Kolofon ’lu Ksenfanes bir tek tanrı olduğunu ileri surmuş ve onun devimsiz, hep aynı durumda olduğunu soylemişti Ustasının bu varsayımından yola cıkan Parmenides, tektanrı (Yu Eis theos) ’yı varlık (Yu Einai) saydı ve sadece bunun gercek olup tum değişmelerin goruntuden başka bir şey olmadıklarını ileri surdu Varlık tekti, demek ki tum cokluklar da goruntuden başka bir şey değillerdi Goruntuler yanılsamalardır, demek ki değişmeler ve cokluklar birer yanılsamaydılar Varlık tekti ve değişmezdi, demek ki birer yanılsamadan başka bir şey olmayan değişmeler ve coklaşmalar gene birer goruntu ve yanılsama olan varbulunan (varoluşu bulunan) ’lara ozguydu Nasıl aklık; ak cicek, ak bocek, ak taş vb ’da bir ve aynıysa varlık da oylece tum varbulunanlarda bir ve aynıydı İşte metafiziğin ve idealizmin temel savı olan varlık (Fr Etre, La Esse) ’la varoluş (Fr Existence, La Existentia) ayrımı, Parmenides ’in bu savıyla başlar
Parmenides ’e gore ak cicek, ak bocek, ak taş vb somut olarak vardırlar; oysa aklık hicbir yer ve zamanda yoktur ve soyuttur Varoluşu bulunanlara karşı varlık da boyledir Demek ki asıl gercek, varbulunanlar (eşdeyişle, var oluşu bulunanlar) değil, varbulunmayanlardır (eşdeyişle, varlıktır) Varbulunanların gercekte varolmadıkları, buna karşı asıl varbulunmayanın gercek ve varolduğu yolundaki metafizik ve idealist zırvanın kokeni Parmenides ’in bu varsayımıdır
Parmenides, bu varsayımıyla, metafizik ve idealizmin gunumuze kadar surupgelen ikinci temel ilkesini de ortaya atmış oluyor: Bizler, gercek olmayıp birer goruntu olan değişmeleri ve coklukları duyularımızla algılıyoruz, değişmez ve tek olan asıl gercekliğiyse duyumlayamadığımız icin usumuzla kavrıyoruz Demek ki duyular aldatıcıdır ve asıl gercek, duyularla değil, duşunce ve usla kavranandır
Ne var ki Parmenides, metafiziğin ve idealizmin asla bağışlayamayacağı bir pot kırıyor; varlığın yuvar biciminde olduğunu, uzayda da bir yeri bulunduğunu ileri suruyor Buysa acıkca, varlığın ozdeksel olduğunu soylemek demektir bu yuzdendir ki metafizikciler ve idealistler, bir yandan onun savlarını tazeleyip gevelerken obur yandan da onu ‘ ’ilkel ve kaba ’ ’ bulurlar Aşağıda goreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin ikinci buyuk duşunuru olan platon da aynı potu kıracak
Platon da, duyuların bize hicbir bilgi vermediği ve bilginin tumuyle kavramsal, eşdeyişle ussal olduğu kanısındadır ‘ ’Uşudum diyoruz, şumek ne demek? Onu ancak ısınmalardan, kaşınmalardan, kızarmalardan vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle bircok kavramla sınıflandırabildiğimiz olcude bilebiliriz Bundan başka uşuyen ne? Uşuyenin kendi bedenimiz olduğunu, kendi bedenimizi başka bedenlerden, hayvanlardan, bitkilerden vb ayırabildiğimiz; eşdeyişle bircok kavramla sınıflandırabildiğimiz olcude bilebiliriz Demek ki duyumlarımız ne uşumenin ne de uşuyenin ne olduğunu bize bildirmiyor Biz bu bilgiyi kavramsal, eşdeyişle ussal olarak oğreniyoruz Oyleyse gercek, bireysel olan değil, tumel olandır; eşdeyişle varbulunan değil, varbulunmayandır Platon, tumel olarak varolduğu (varlık) halde bireysel olarak varbulunmayan (varoluş) bu gerceğe İdeaadını veriyor Ne var ki o da, Parmenides ’in kırdığı potu yineleyerek, ideaların bir idealar evreninde (eşdeyişle, belli bir yerde) yaşamakta olduklarını ve yukselmiş ruhların gidip onları gorebileceklerini ileri suruyor Dahası, ozdek adını verdiği bir nesnenin varlığını da kabul ediyor Aslında Platon bunu kabul etmek zorunda Cunku varbulunmayan varlık ideaya uygun olarak bireysel varoluşların meydana gelebilmeleri icin, ideanın bicimlendirebileceği bicimsiz bir hammadde bulunması gerek Metafizikciler ve idealistler, Platon ’un kırdığı bu potları da bağışlamazlar ve onu varlığı varoluşa indirgemekle (Cunku ideaların, belli bir yerde bulunduklarına ve gorulebileceklerine gore, birer varoluş icinde bulunmaları zorunludur), ozdeğin de bir tumel olduğunu anlayamamakla suclarlar Aşağıda goreceğimiz gibi, metafiziğin ve idealizmin ucuncu buyuk duşunuru Aristoteles de aynı potu kıracak
Aristoteles, tumellerin varoluşları bulunamayacağını ileri surmekle oğretmeni Platon ’a karşı cıkarak metafizikcileri ve idealistleri sevindirir Aklık, ak cicekte, ak bocekte, ak taşta vb vardır bunların dışında aklık diye bir şey yoktur Aristoteles ’e gore de ancak tumel olan gercektir, ama gercek olan tumeller varolmaz; varolanlar, tumel değil, bireysellerdir Ne var ki Aristoteles de ozdeğin varlığını kabul etmektedir, cunku o da unlu bicim ’inin (Aristoteles ’in bicim ’i, Platon ’un idea ’sıdır) bicimlendirebileceği bir hammadde bulmak zorundadır Metafizikciler ve idealistler Aristoteles ’in metafiziğin ve idealizmin zararına kırdığı bu potu da bağışlamazlar ve onu, kendi başına bir hic olan ozdeğin ancak tumelle (Aristoteles ’in diliyle, bicimle) varlaşabildiğini anlamamakla suclarlar Gercekte Aristoteles, varoluş ’u varlık ’a (tumele, bicime) bağımlı saydığı olcude ozdeğe de bağımlı saymaktadır Daha acık bir deyişle, Aristoteles ’e gore, bicim olmazsa bireysel varoluşlar gercekleşemez ama ozdek de olmazsa bireysel varoluşlar gercekleşemez Varlık kavramının antik felsefedeki seruveni kısaca budur
Metafiziğin ve idealizmin yararına butun bunlardan cıkan sonuc şudur: Gercek olan, tumel (varlık) olandır, bireysel olan (varoluş) gercek değildir (eşdeyişle, ak taş gercek değildir, aklık gercektir) Varoluşlar ancak varlığa bağımlı olarak varolabilirler (eşdeyişle, aklık olmasaydı ak taş, ak bocek, ak cicek vb da olmazdı) Buna karşı varlık, hicbir bağla bağımlı değildir, ancak kendi kendisiyle bağımlıdır (eşdeyişle, aklığın varolabilmesi icin ak taş, ak bocek, ak cicek vb ’larına hicbir gereksinim yoktur) Gercek, eşdeyişle tumel, eşdeyişle varlık, duşunsel ve ussaldır; duyularla algılanamaz Demek ki, tum varoluşların kaynağı, kokeni, cıktıkları yer, ancak onunla acıklanabilecekleri ilke ussaldır Bu ussallığın altını kazıyınca da hemen karşınıza tanrının sevecen yuzu cıkıverir Demek ki varlık demek, tanrı demektir
3 Orta Cağ: Ortacağ, Katolik kilisesinin ezici baskısına karşın, varlık kavramına ilerici katkılarda bulunmuş bir cağdır Hıristiyan felsefesinin Platoncu patristik donemiyle Aristotelesci skolastik donemi duşunurlerine gore de varlık tumeldir Ama tumel nedir? Ortacağ duşunceciliği (idealizmi), tumeller gercektirler dediği icin realizm (gercekcilik) adıyla anılır Unlu din adamları Anselmus ve Champeaux ’lu Guillaume bu anlayışın elebaşılarıdır Ama bu anlayışın karşısına, Roscelin ve Ockham ’lı William ’ın temsil ettikleri insan anlağı dikilir: Tumeller addırlar Bunların tutumuna da bundan oturu adcılık adı verilir Ortacağ gercekciliği, Katoliklikten başka bir şey değildir Ona Katolikliğin felsefesel adı denilebilir Katolik kilisesi de bir tumeldir Tumeller gercek sayılmazsa, onun da gercekliği kalmaz Ortacağda Katolik kilisesi, onu meydana getiren Katolik bireylerin ustunde ve onlardan bağımsız, tanrılık bir guc olduğu savındadır Bu guc, ancak bir tumel, bir genel kavram olarak ayakta durabilir Bundan oturudur ki adcılık, Katolik kilisesinin temellerini sarsmaktadır Gercekcilerle adcıların bu onemli tartışmalarında Abaelardus araya giriyor ve tumeller kavramdır diyor Bundan oturu de onun oğretisine kavramcılık adını veriyorlar Gercekte Abaelardus ’un arabuluculuğu Aristotelesci bir temele dayanmaktadır Abaelardus, tumel ne nesnelerden once ne de onlardan sonradır, nesnelerin icindedir diyor Aristoteles de, Platon ’un ayrı bir dunyada ozel bir yerleri bulunduğunu soylediği idealara karşı cıkarak, tumeller ancak nesnelerin icinde varolurlar, demişti Abaelardus da bunu soyluyor ve gene Aristoteles gibi ekliyor: Tumeller, nesnelerin dışında ancak kavram olarak varolabilirler
Gorulduğu gibi, Abaelardus ’un bu savı, el altından adcılığı desteklemektedir
4 Yeni Cağ: Uyanıştan (ronesanstan) gunumuze kadar surupgelen yenicağda varlık kavramı, metafizik ve idealist alanda, antikcağdan gelen temel idealist anlayışı surdurmuştur Sadece uc duşunur, kendilerine ozgu birer mantık ozelliği taşımakla dikkati cekebilirler Bu duşunurler, Fransız duşunuru Descartes, İngiliz duşunuru Berkeley ve Alman duşunuru Hegel ’dir
Descartes sum quia cogito (Varım, cunku duşunuyorum) diyor, (N Descartes, cogito ergo sum, ‘duşunuyorum, oyleyse varım ’ da diyor N) boylelikle de varlığı bireysel ve oznel duşunceye bağlamış oluyor Oznel duşuncecilik (subjektif idealizm) Descartes ’la başlar Descartes ’ın bu savı, duşuncecilik alanında bircok usdışı ve bilimdışı sacmalıklara yol acmıştır
Berkeley de ‘ ’Varlık algılanmadır ’ ’ demekle bu sacmalıklara yeni bir temel koymaktadır Dikkat edilirse Berkeley varlık deyimini, koyu metafizikci ve idealistliğine karşın tum metafizikci ve idealistlerin tersine, varoluş anlamında kullanıyor ve onunla ozdeği, eşdeyişle fiziksel nesnelerin varlığını dile getiriyor Ne var ki amacı, ozdeksel varlığın yokluğunu kanıtlamak ve bunun sonucu olarak tanrısal varlığın varlığını kanıtlamaktır Berkeley, ozdeğin varlığı onaylanınca tanrı varlığının olanaksızlaşacağını bilecek kadar akıllıdır Ama Berkeley, varoluşu varlığa indirgemekle, metafiziğe ve idealizme onemli bir yanılgı daha eklemektedir Bu yanılgı, gunumuz mızmız felsefelerinde dilegelişlerini bulan, ya varlığı varoluştan ya da varoluşu varlıktan ustun tutma gibi yeni ve bir suru sacmalığa yol acacaktır
Hegel ’e gore varlık, evreni acıklayabilecek olan tek ve ilk ulamdır Cunku evrendeki tum varoluşları teker teker soyutlayın, elinizde sadece varlık kalacaktır Varlık, tum varoluşlarda ortak olan tek şeydir ve en yuksek soyutlamadır Bundan oturudur ki varlık tumeldir ve tumel olduğundan oturu de nesneldir, ama varoluşu yoktur
Hegel, bu savıyla, nesnel duşunceciliği (objektif idealizmi) doruğuna cıkarmaktadır
5 Eytişimsel ve tarihsel ozdekcilik: Eyitişimsel ozdekcilikte dış dunyayı, eşdeyişle ozdeği dile getiren varlık kavramı, idealist felsefede ya ozdekten once varolanı, ya ozdekten bağımsızca varolanı, ya da bilincin urunu olarak varolanı dile getirir (N İdealist felsefede bunlar birbirlerine karşıt değil, birbirlerini tamamlarlar, birbirlerini dışlamazlar; varlık, ozdekten once vardır, ozdekten bağımsızdır ve bilincin urunu olarak vardır N)