zeberus1234
Yeni Üye
Vilheim Richard Wagner, 22 Mayıs 1813 yılında, Napolyon'a karşı yapılan kurtuluş savaşının başlamasından hemen sonra ve Uluslar Savaşı'ndan bir kaç ay önce Leipzig'de dünyaya geldi.
Babası Frederich Wagner, polis memuruydu fakat Richard doğmadan önce öldü. Üvey babası Ludwig Geyer ise oyuncu, ressam ve oyun yazarıydı. Üvey babası, Richard'ı tiyatrodaki provalarına götürür, rolü bittikten sonra da tahta sahnede Richard'a bir gece önce anlattığı masalların pandomimini yapardı. Richard, sanat hayatında üvey babasından oldukça etkilenecekti.
Okula başladığında ''Odisseia''nın ilk on iki kitabını kimseden yardım görmeksizin çevirmişti. Homer Yunancasının 6.000 satırını çevirmek on üç yaşındaki bir çocuk için kolay bir iş değildi. Bir yıl önce de piyano dersleri almaya başlamış fakat özel bir yetenek gösterememişti. İlk esin kaynağı Gewandhaus konserlerinin birinde dinlediği Bethoven senfonisi olmuştu. Oldukça etkilenen Wagner, ailesine müzisyen olmak istediğini söyledi ve yazdığı bir tragedyayı müzikalleştirmeye kara verdi. Tekrar müzik dersleri almaya başlayan Wagner, bir uvertür besteledi. Bestelediği uvertür, üvey babasının çalıştığı tiyatronun perde arasında çalınmaya başladı ve izleyiciler tarafından büyük ilgi gördü.
1830 yılında Leipzig Üniversitesi'ne giren genç Wagner, müzik şehri olarak ün yapan Viyana'yı görmek için büyük bir istek duyuyordu. Fakat Viyana'a geldiğinde, bütün tiyatro ve konser salonlarında ''Zampa'' gibi değersiz ve abartılı eserler olduğunu görünce, hemen bu şehirden kaçtı. Wagner'in eski İskandinav efsanelerine olan ilgisi, onu bu fantastik hikayelere dayanan eserler yaratmaya itiyordu. Bu arada Yunan tragedyalarını incelemiş ve ''Geleceğin Sanat Eserleri'' adlı kitabı ile kendi sanat kuramlarını ortaya koymuştu.
1834 yılında ilk operası ''Die Feen''i tamamladı. Bu opera, büyücüler, mağaralar, periler ve sırlarla doluydu. Wagner'in yangın çıkarma saplantısı eserinde ateşe oldukça fazla yer vermesine neden olmuştu. Operanını notaları elden ele dolaştıktan bir süre sonra rafa kaldırıldı ancak Wagner'in ölümünden beş yıl sonra sahneye konabildi.
Wagner, Magdeburg'da opera yönetmenliği yaparken tanıştığı oyuncu Wilhemina Planer ile ilk evliliğini yaptı. 1836 yılında Wagner ''Das Liebesverbot'' ( Aşk Yasağı ) adlı bir opera daha bestelemişti. Hazırlanması için on gün gibi kısa bir süre verilen bu opera, tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Oyunculardan hiçbiri rolünü doğru düzgün ezberleyememişti. Ertesi yıl Wagner, Baltık devletinin başkenti Latvia'da Riga tiyatrosunda müzik yönetmenliği görevini aldı. Burada son derece uzun ve gösterişli bir opera olan ''Rienzi''nin kompozisyon çalışmalarına başladı. Riga tiyatrosu ile sözleşmesi sona erdiği zaman, bu eser daha bitmemişti. Fakat Wagner ailesi, biriken borçlarından kurtulmak için Latvia'dan ayrılmak zorunda kaldı. Rienzi operası 1842 yılında Dresden'de sahneye kondu ve büyük ilgi gördü. Wagner ikinci operası, ''Der Fliegende Hollaender'' (Uçan Hollandalı)ı tasarlamaya başladı. Wagner daha sonra Dresden Saray Orkestrası yönetmenliğine atandı. Tannhauser operası 1845'te, Löhengrin ise 1848 yılında halka sunuldu fakat hiç biri beklenen ilgiyi görmedi. Bundan sonra Wagner'in hayatında dertli, huzursuz, oradan oraya dolaşmakla geçen bir dönem başladı. Wagner, 1848-9 yılları arsında Almanya'nın siyasal akımlarına karışmış, Sakson halkının hükümete karşı ayaklanmasına katılması nedeniyle onun için de tutuklama kararı çıkarılmıştı. Wagner kurtuluşu kaçmakta buldu; Zürih'e sığındı. Oradan Paris'e, Paris'ten de Bordeaux'ya gitti.
Zürih'te kaldığı yıllarda bir arkadaşının karısına aşık oldu. Bu yasak aşk, ''Tristan ve Isolde'' nin doğmasına yol açtı. 1859 yılında Avusturya İmparatoru'nun isteği üzerine Paris Operasında ''Tannhauser''i sahneye koymayı kabul etti. Fakat İmparatora karşı olanlar oyunu sabote ettiler. Wagner de umutları kırılmış bir halde Viyana'ya döndü.
1864 yılında Wagner borçlarından yılmış bir durumdayken, Bavyera Kralı II. Ludvig tarafından Münih'e davet edildi. Büyük bir coşkuyla karşılanan ünlü besteci, ''Tristan''ı sahneledi.
1866 yılında karısı ölen Wagner üç yıl sonra tekrar evlendi. Aynı yıl Cosima ve Richard Wagner çiftinin, Helferich Siegfried Richard adını koydukları bir erkek çocukları oldu.
1876 yılında Wagner'in opera binası düşü, Bayreuth'ta gerçekleşti. Wagner, bu amaç için dünyanın her yerindeki hayranlarından yardım görmüş, krallar ve prensler tarafından desteklenmişti. Artık bestelenecek bir ''Parsifal'' operası kalmıştır. Parsifal Wagner'in ölümünden bir yıl önce Bayreuth'da sahneye kondu.13 Şubat 1883 yılında kalp damarlarının tıkanması nedeniyle hayatını kaybetti.
Wagner, Alman ruhunu renk renk tonlarla dile getirmiş ve İtalya opera biçimini bir kenara bırakarak, ''dram müziği'' dediği, müziğe uydurulan sözcüklere dayanan değil sözcüklere uyan bir müzik icat etmiştir. Ünü birdenbire parlayıp sönmemiş, fakat yavaş yavaş ülkesine yayılmış, hatta yabancı ülkelere taşmıştır. Wagner'in müziği için '' geleceğin müziği'' yakıştırması boşuna değildir.
Babası Frederich Wagner, polis memuruydu fakat Richard doğmadan önce öldü. Üvey babası Ludwig Geyer ise oyuncu, ressam ve oyun yazarıydı. Üvey babası, Richard'ı tiyatrodaki provalarına götürür, rolü bittikten sonra da tahta sahnede Richard'a bir gece önce anlattığı masalların pandomimini yapardı. Richard, sanat hayatında üvey babasından oldukça etkilenecekti.
Okula başladığında ''Odisseia''nın ilk on iki kitabını kimseden yardım görmeksizin çevirmişti. Homer Yunancasının 6.000 satırını çevirmek on üç yaşındaki bir çocuk için kolay bir iş değildi. Bir yıl önce de piyano dersleri almaya başlamış fakat özel bir yetenek gösterememişti. İlk esin kaynağı Gewandhaus konserlerinin birinde dinlediği Bethoven senfonisi olmuştu. Oldukça etkilenen Wagner, ailesine müzisyen olmak istediğini söyledi ve yazdığı bir tragedyayı müzikalleştirmeye kara verdi. Tekrar müzik dersleri almaya başlayan Wagner, bir uvertür besteledi. Bestelediği uvertür, üvey babasının çalıştığı tiyatronun perde arasında çalınmaya başladı ve izleyiciler tarafından büyük ilgi gördü.
1830 yılında Leipzig Üniversitesi'ne giren genç Wagner, müzik şehri olarak ün yapan Viyana'yı görmek için büyük bir istek duyuyordu. Fakat Viyana'a geldiğinde, bütün tiyatro ve konser salonlarında ''Zampa'' gibi değersiz ve abartılı eserler olduğunu görünce, hemen bu şehirden kaçtı. Wagner'in eski İskandinav efsanelerine olan ilgisi, onu bu fantastik hikayelere dayanan eserler yaratmaya itiyordu. Bu arada Yunan tragedyalarını incelemiş ve ''Geleceğin Sanat Eserleri'' adlı kitabı ile kendi sanat kuramlarını ortaya koymuştu.
1834 yılında ilk operası ''Die Feen''i tamamladı. Bu opera, büyücüler, mağaralar, periler ve sırlarla doluydu. Wagner'in yangın çıkarma saplantısı eserinde ateşe oldukça fazla yer vermesine neden olmuştu. Operanını notaları elden ele dolaştıktan bir süre sonra rafa kaldırıldı ancak Wagner'in ölümünden beş yıl sonra sahneye konabildi.
Wagner, Magdeburg'da opera yönetmenliği yaparken tanıştığı oyuncu Wilhemina Planer ile ilk evliliğini yaptı. 1836 yılında Wagner ''Das Liebesverbot'' ( Aşk Yasağı ) adlı bir opera daha bestelemişti. Hazırlanması için on gün gibi kısa bir süre verilen bu opera, tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Oyunculardan hiçbiri rolünü doğru düzgün ezberleyememişti. Ertesi yıl Wagner, Baltık devletinin başkenti Latvia'da Riga tiyatrosunda müzik yönetmenliği görevini aldı. Burada son derece uzun ve gösterişli bir opera olan ''Rienzi''nin kompozisyon çalışmalarına başladı. Riga tiyatrosu ile sözleşmesi sona erdiği zaman, bu eser daha bitmemişti. Fakat Wagner ailesi, biriken borçlarından kurtulmak için Latvia'dan ayrılmak zorunda kaldı. Rienzi operası 1842 yılında Dresden'de sahneye kondu ve büyük ilgi gördü. Wagner ikinci operası, ''Der Fliegende Hollaender'' (Uçan Hollandalı)ı tasarlamaya başladı. Wagner daha sonra Dresden Saray Orkestrası yönetmenliğine atandı. Tannhauser operası 1845'te, Löhengrin ise 1848 yılında halka sunuldu fakat hiç biri beklenen ilgiyi görmedi. Bundan sonra Wagner'in hayatında dertli, huzursuz, oradan oraya dolaşmakla geçen bir dönem başladı. Wagner, 1848-9 yılları arsında Almanya'nın siyasal akımlarına karışmış, Sakson halkının hükümete karşı ayaklanmasına katılması nedeniyle onun için de tutuklama kararı çıkarılmıştı. Wagner kurtuluşu kaçmakta buldu; Zürih'e sığındı. Oradan Paris'e, Paris'ten de Bordeaux'ya gitti.
Zürih'te kaldığı yıllarda bir arkadaşının karısına aşık oldu. Bu yasak aşk, ''Tristan ve Isolde'' nin doğmasına yol açtı. 1859 yılında Avusturya İmparatoru'nun isteği üzerine Paris Operasında ''Tannhauser''i sahneye koymayı kabul etti. Fakat İmparatora karşı olanlar oyunu sabote ettiler. Wagner de umutları kırılmış bir halde Viyana'ya döndü.
1864 yılında Wagner borçlarından yılmış bir durumdayken, Bavyera Kralı II. Ludvig tarafından Münih'e davet edildi. Büyük bir coşkuyla karşılanan ünlü besteci, ''Tristan''ı sahneledi.
1866 yılında karısı ölen Wagner üç yıl sonra tekrar evlendi. Aynı yıl Cosima ve Richard Wagner çiftinin, Helferich Siegfried Richard adını koydukları bir erkek çocukları oldu.
1876 yılında Wagner'in opera binası düşü, Bayreuth'ta gerçekleşti. Wagner, bu amaç için dünyanın her yerindeki hayranlarından yardım görmüş, krallar ve prensler tarafından desteklenmişti. Artık bestelenecek bir ''Parsifal'' operası kalmıştır. Parsifal Wagner'in ölümünden bir yıl önce Bayreuth'da sahneye kondu.13 Şubat 1883 yılında kalp damarlarının tıkanması nedeniyle hayatını kaybetti.
Wagner, Alman ruhunu renk renk tonlarla dile getirmiş ve İtalya opera biçimini bir kenara bırakarak, ''dram müziği'' dediği, müziğe uydurulan sözcüklere dayanan değil sözcüklere uyan bir müzik icat etmiştir. Ünü birdenbire parlayıp sönmemiş, fakat yavaş yavaş ülkesine yayılmış, hatta yabancı ülkelere taşmıştır. Wagner'in müziği için '' geleceğin müziği'' yakıştırması boşuna değildir.