Vladimir Nabokov (1899 -1977) Rus Yazar
Vladimir Nabokov St. Petersburg’da zengin, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak 1899 yılında dünyaya geldi. Babası Dimitrieviç Nobokov liberal bir siyaset adamı, avukat ve gazeteciydi. Aile genel olarak İngiliz hayranıydı. Rusça ve İngilizce’yi mükemmelen konuşan Nabokov, Fransızca’yı da henüz beş yaşındayken öğrenmişti. Nabokov ilk öğrenimini Petersburg’un en yenilikçi okullarından Tenişev’de aldı. 16 yaşında amcasından kendisine geniş bir arazi miras kaldı;
Ancak kısa süre sonra gerçekleşen Rus Devrimi nedeniyle yazar bu zenginliğin tadını pek çıkartamadı. Babası devrim sırasında kısa bir süre hapis yattı. Daha sonra aile Almanya’ya göçtü. Nabokov ise İngiltere’de, 1923’te mezun olduğu Cambridge Trinity Koleji’nde öğrenimine devam etti. Babası 1922’te monarşi yanlısı bir militan tarafından Berlin’de öldürüldü. On beş yıl boyunca Berlin’de kalan Nabokov burada hayatını çevirmenlik, özel öğretmenlik ve tenis öğretmenliği yaparak kazandı. Genç ve parlak bir yazar olarak özellikle Berlin’deki Rus cemaati içinde büyük beğeni kazandı. Bu yıllarda okurlarının büyük bölümünü Rus Devrimi’nden sonra mülteci durumuna düşmüş Rus vatandaşları oluşturuyordu. Sovyet Rusya’da kitapları ya yasaklanmış ya da görmezden gelinmişti. Erken dönem yapıtlarında Nabokov ölüm temasıyla başka herhangi bir konudan daha fazla ilgilenmişti. Daha bu dönemde çok karmaşık metaforlar kullanan Nabokov’un temaları yaşı ilerledikçe okura meydan okuyan çift değerli muammalara dönüşecekti. Daha sonraları bir yayımcısının kendisine bu konuda sorduğu bir soruya “okurlar koyun değil,” diye yanıt verecekti, “her söz oyunu onları heyecanlandırmaz.” Edebiyat Dersleri’nde de iyi bir okur olmak için kişinin duygusal özdeşleşmeye, eyleme ve sosyo-ekonomik ya da tarihsel açıya yaslanmasının ya da bir kitap klübüne üye olmasına gerek olmadığını yazmıştı.
“Hayal gücü, hafızası, bir sözlüğü ve biraz sanat duygusu –bu duyguyu ben kendi içimde ve diğerlerini de şansım oldukça geliştirdim- olan kişi iyi okurdur. Daha 1930’da yayımlanan Lujin Savunması’nda Nabokov okurunun beklentileriyle oynayan bir büyük usta rolüne bürünmüştü. Bir satranç fenomeni olan anlatıcı Alexandre Lujin –ki Nabokov’un kendisi de satrançta oldukça iyiydi- dev bir satranç tahtasında bir oyuncuya dönüşümüştür. Oyunun dünyasından gündelik hayatın gerçekliğine geçmek onun için giderek daha zor bir hale gelir. Zihinsel bir çöküntü sonrası genç bir kadının desteğiyle yavaş yavaş iyileşir; ama bu kez de kurnaz bir rakibin hayatında yaptığı hamleleri gizlice yönettiğini düşünmeye başlar.
Kendisini pencereden atmayı düşünür; ancak cama yanaştığında avlunun dev bir satranç tahtası gibi göründüğünü fark eder. Lujin haklıdır: Bir rakip vardır ve o, Nabokov’un ta kendisidir. Nabokov bu hikayenin sanatsal bir yaratı olduğunu, ona müdahale ederek dile getirir. 1924’te yazar, Yahudi kökenli V
ra Evseevna Slonim ile evlendi ve çiftin Dmitri adını verdikleri bir oğlu oldu. Nabokov edebiyat alanındaki ilk ciddi başarısını Heinrich Heine’nin şarkılarını İngilizce’ye çevirerek kazandı. İlk romanı Maşenka 1926’da yayımlanmasına rağmen daha yazar Rusya’dayken yazılmıştı. Maşenka’yı Vladimir Sirin adıyla yayımlamıştı ve onu izleyen sekiz romanını da yine aynı adla çıkardı. 1937’de yayımlanan The Gift (Armağan) ve 1938 tarihli İnfaza Çağrı bu sekiz roman arasında öne çıkar. Siyasi bir fantezi olan İnfaza Çağrı’da romanın ana kahramanı olan karakterin günleri kullandığı kurşun kalemin uzunluğuyla oranlanmıştır. 1962 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide daktilo kullanamadığını itiraf eden Nabokov hayatı boyunca tüm yazılarını kalem kullanarak yazmıştı. Hitler’in babasının katilini serbest bırakmasının ardından Nabokov 1937’de Paris’e taşındı. Burada İrlandalı romancı James Joyce’la tanıştı. Yazar, ünlü besteci Rachmaninov’dan aldığı parayla üç yıl sonra bir transatlantiğin birinci sınıf kamaralarından birinde ABD’ye geçti. Nabokov yeni ülkesinde Wellesley Koleji ve Cornell Üniversitesi’nde Flaubert, Joyce, Turgenyev, Tolstoy başta olmak üzere birçok yazar hakkında geliştirdiği düşüncelerini anlattığı, büyük ün kazanan dersler verdi.
Bu arada, özel ilgi alanı olan kelebekler üzerinde uzmanlaştı ve alanında ünlü bir kelebekbilimci oldu. Cornell’deki edebiyat derslerini sürdürürken aynı zaman Harvard Üniversitesi Karşılaştırmalı Zooloji Müzesi’ndeki mütevazı memuriyetini sürdürdü ve 1948’e kadar görevinin başında kaldı. Kelebekbilimci olarak kendi kendisini yetiştirmişti; ancak konu hakkındaki bilgisi engindi. 1949-1959 yılları arasında Nabokov kelebeklerinin peşinde 150.000 milden daha fazla yol kat etti. İlgi alanı özellikle mavi kelebekler olrak bilinen Polyommatini alttürüyle ilgileniyordu. Nabokov müzede geçirdiği yıllarını, yetişkinlik döneminin en zevkli ve heyecanlı yılları olarak nitelemiştir. “Zevklerim,” diye yazmıştı bir kezinde “insanoğlu tarafından en çok bilinenlerdendir: Yazmak ve kelebek avlamak.” İngilizce olarak yayımlanan ilk yazısı da “Kırım Lepidopterası Üzerine Birkaç Not” oldu. Yazı dilini değiştirmek zorlu bir mücadele vermesini gerektirmişti. 1954’te yazdığı bir mektupta 1940’lı yılların başında gerçekleştirdiği bu dönüşümün kendisine büyük acı verdiğini belirtmişti.
Nabokov’un İngilizce olarak kaleme aldığı ilk romanları Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı (1941) ve Uğursuz Dönemeç (1947) oldu. Yazarın öyküleri de 1940’ların başlarında Atlantic ve New Yorker dergilerinde basılmaya başlamıştı. ABD’ye geldikten sonra Nabokov 1930’ların başında kısa yazılarını bir araya getirdiği bir kitap ve anılarından başka Rusça yapıt vermedi. 1951’de basılan Conclusive Evidence (Kesin Kanıt) kitabı özyaşam öyküsünü anlatıyordu. Genel olarak yazarın Rusya’da yaşadıkları üzerine kurulu olan bu kitap 1966’da Speak, Memory (Konuş Bellek) adıyla yeniden yayımlandı.
Daha sonraları Avustralyalı eleştirmen Andrew Field yazarın bir yaşam öyküsünü yazmak istediyse de Nabokov kendisi hakkında anlatılabilecek her şeyin bu kitapta olduğunu söyleyerek bu isteği geri çevirmişti. Nabokov, edebi kamuyu en çok sarsan romanı Lolita’yı altı yılda yazdı. 1955’te çıkan kitap eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Bir kısmı Lolita’yı 20. yüzyılın başyapıtlarından biri olarak selamlarken diğerleri kitabın bir skandal olduğunu iddia ettiler. Öyle ya da böyle, Lolita Nabokov’a büyük ün ve başarı getirdi. 1956-58 yılları arasında Fransa’da yasaklanmışolan kitabın ABD’de bütün bölümleriyle yayımlanması 1958’i buldu. Yüzyılının en tartışmalı romanlarından biri olan Lolita, anlatıcısı Humbert Humbert’in hem büyüleyici hem tiksinti uyandıran diliyle dikkati çeker. Konu, orta yaşlı pedofil Humbert’in 12 yaşındaki küçük bir kıza duyduğu tutkunun peşinde sürüklenişidir. Roman, “Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi,” sözleriyle başlar. Birçok eleştirmen Humbert’in yazar, onun sanatı ve eski dünyanın bir metaforu olduğu düşüncesinde birleşir.
karakter, eski dünyadan bir göçmendir ve aşık olduğu Amerikalı küçük kız tüm kabalığı ve yüzeyselliği ile köksüz yeni dünyayı temsil eder. Roman, Humbert’in henüz erginleşmiş küçük kızlara duyduğu aşkları anlatan güncesinin bir dökümüdür. Aşık olduğu ilk kız tifüsten ölen –ve Humbert’in romanda da açıkça okuduğu Poe’nun ünlü şiirine bir gönderme olan- Annabel Leigh’dir. Daha sonra kahraman, bir New England kasabasında, ona henüz küçük bir oğlanken sevdiği bir başka kızı hatırlatan, ‘Lolita’ olarak adlandırdığı Dolores Haze’le karşılaşır. Öykünün akışı içinde Humbert Lolita’sını bir oyun yazarı ve ***** film yapımcısı olan Clare Quilty’ye kaptırır. Daha sonra Quilty’yi öldürecek, kendi hayatı da hapishanede geçirdiği bir kalp krizi sonrasında son bulacaktır. Lolita ise, dünyaya ölü gelen bir kız çocuğunu doğururken ölür. Roman, Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye uyarlanırken senaryoyu yine Nabokov kaleme aldı.
“Ben yazmasam, senaryoyu bir başkasının yazacağını biliyordum. Böyle durumlarda sonunda ürünün yorumların çarpışmasından çok bir harmanlamaya dönüştüğünü de biliyordum.” Lolita’nın başarısı Nabokov’un öğretmenliği bırakarak kendisini tamamen yazmaya adamasını mümkün kıldı. 1957’de bir Amerikan üniversitesinde profesörlük yapan talihsiz bir Rus’u konu alan Pnin’i yayımladı. Edebi türlerin bir karışımından oluşan Solgun Ateş John Shade adlı karakterin beyitlerden oluşan bin mısralık hamasi şiirlerini ve sürgünde çıldırmış bir kralın bu şiirler hakkındaki yorumlarını içeriyordu.
Kinbote adındaki bu kral kendisini şöyle anlatır: “Gerçek bir sanatçının yapabildiklerini yapıyorum yalnızca. Unutulmuş bir kelebeğin ya da bir ifşaatın üzerine atılıyor, kendimi arsızca şeylerin alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışıyorum.” 1959’da Nabokov İsviçre’ye geçti. Buradaki sürekli ‘evi’ Montreux Palace Oteli oldu. Kelebek toplmaya devam etti ve bu merakının ürünleri ölümünden sonra Lozan Kantonu Zooloji Müzesi’nde sergilendi. Yazarın geç dönem yapıtları arasında Antiterra adlı bir gezegende geçen bir aşk romanı olan Ada (1969), Amerika ve Rusya’nın bir karışımını anlatan Saydam Şeyler (1972) ve yazarın yaşamöyküsünün kendisi de bir yazar olan anlatıcınınkiyle kesiştiği Look at the Harlequins (Soytarılara Bak, 1975) yer alır. Yazarın oğlu Dmitri, 1970’lerden sonra kitaplarından birkaçının çevirisini üstlendi. Aynı yıllarda Nobokov, kendisinin bir Rustan çok bir Amerikalı olduğunu ve öyle kabul edilmesi gerektiğini birçok yerde belirtiyordu. Yine de yazar ABD’den çok Sovyetler Birliği’nde ün kazandı ve okundu. Vladimir Nabokov 2 Temmuz 1977’de Lozan’da öldü. Dünyaya romanlarından başka Nikolay Gogol hakkında eleştirel bir çalışma ve Puşkin’in büyük yapıtı Yevgeni Onenin’in yorumlu bir İngilizce çevirisini bıraktı.
Alıntıdır
_____________________________________________________________________
Eserleri
* Ada ya da Arzu : Bir Aile Tarihçesi
* Bir Günbatımının Ayrıntıları
* Cinnet
* Göz
* Karanlıkta Kahkaha
* Lolita
* Lujin Savunması
* Pnin
* Rua, Dam, Vale
* Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşamı
* Solgun Ateş
* Saydam şeyler
* Konuş bellek (özgeçmiş)
Vladimir Nabokov St. Petersburg’da zengin, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak 1899 yılında dünyaya geldi. Babası Dimitrieviç Nobokov liberal bir siyaset adamı, avukat ve gazeteciydi. Aile genel olarak İngiliz hayranıydı. Rusça ve İngilizce’yi mükemmelen konuşan Nabokov, Fransızca’yı da henüz beş yaşındayken öğrenmişti. Nabokov ilk öğrenimini Petersburg’un en yenilikçi okullarından Tenişev’de aldı. 16 yaşında amcasından kendisine geniş bir arazi miras kaldı;
Ancak kısa süre sonra gerçekleşen Rus Devrimi nedeniyle yazar bu zenginliğin tadını pek çıkartamadı. Babası devrim sırasında kısa bir süre hapis yattı. Daha sonra aile Almanya’ya göçtü. Nabokov ise İngiltere’de, 1923’te mezun olduğu Cambridge Trinity Koleji’nde öğrenimine devam etti. Babası 1922’te monarşi yanlısı bir militan tarafından Berlin’de öldürüldü. On beş yıl boyunca Berlin’de kalan Nabokov burada hayatını çevirmenlik, özel öğretmenlik ve tenis öğretmenliği yaparak kazandı. Genç ve parlak bir yazar olarak özellikle Berlin’deki Rus cemaati içinde büyük beğeni kazandı. Bu yıllarda okurlarının büyük bölümünü Rus Devrimi’nden sonra mülteci durumuna düşmüş Rus vatandaşları oluşturuyordu. Sovyet Rusya’da kitapları ya yasaklanmış ya da görmezden gelinmişti. Erken dönem yapıtlarında Nabokov ölüm temasıyla başka herhangi bir konudan daha fazla ilgilenmişti. Daha bu dönemde çok karmaşık metaforlar kullanan Nabokov’un temaları yaşı ilerledikçe okura meydan okuyan çift değerli muammalara dönüşecekti. Daha sonraları bir yayımcısının kendisine bu konuda sorduğu bir soruya “okurlar koyun değil,” diye yanıt verecekti, “her söz oyunu onları heyecanlandırmaz.” Edebiyat Dersleri’nde de iyi bir okur olmak için kişinin duygusal özdeşleşmeye, eyleme ve sosyo-ekonomik ya da tarihsel açıya yaslanmasının ya da bir kitap klübüne üye olmasına gerek olmadığını yazmıştı.
“Hayal gücü, hafızası, bir sözlüğü ve biraz sanat duygusu –bu duyguyu ben kendi içimde ve diğerlerini de şansım oldukça geliştirdim- olan kişi iyi okurdur. Daha 1930’da yayımlanan Lujin Savunması’nda Nabokov okurunun beklentileriyle oynayan bir büyük usta rolüne bürünmüştü. Bir satranç fenomeni olan anlatıcı Alexandre Lujin –ki Nabokov’un kendisi de satrançta oldukça iyiydi- dev bir satranç tahtasında bir oyuncuya dönüşümüştür. Oyunun dünyasından gündelik hayatın gerçekliğine geçmek onun için giderek daha zor bir hale gelir. Zihinsel bir çöküntü sonrası genç bir kadının desteğiyle yavaş yavaş iyileşir; ama bu kez de kurnaz bir rakibin hayatında yaptığı hamleleri gizlice yönettiğini düşünmeye başlar.
Kendisini pencereden atmayı düşünür; ancak cama yanaştığında avlunun dev bir satranç tahtası gibi göründüğünü fark eder. Lujin haklıdır: Bir rakip vardır ve o, Nabokov’un ta kendisidir. Nabokov bu hikayenin sanatsal bir yaratı olduğunu, ona müdahale ederek dile getirir. 1924’te yazar, Yahudi kökenli V
ra Evseevna Slonim ile evlendi ve çiftin Dmitri adını verdikleri bir oğlu oldu. Nabokov edebiyat alanındaki ilk ciddi başarısını Heinrich Heine’nin şarkılarını İngilizce’ye çevirerek kazandı. İlk romanı Maşenka 1926’da yayımlanmasına rağmen daha yazar Rusya’dayken yazılmıştı. Maşenka’yı Vladimir Sirin adıyla yayımlamıştı ve onu izleyen sekiz romanını da yine aynı adla çıkardı. 1937’de yayımlanan The Gift (Armağan) ve 1938 tarihli İnfaza Çağrı bu sekiz roman arasında öne çıkar. Siyasi bir fantezi olan İnfaza Çağrı’da romanın ana kahramanı olan karakterin günleri kullandığı kurşun kalemin uzunluğuyla oranlanmıştır. 1962 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide daktilo kullanamadığını itiraf eden Nabokov hayatı boyunca tüm yazılarını kalem kullanarak yazmıştı. Hitler’in babasının katilini serbest bırakmasının ardından Nabokov 1937’de Paris’e taşındı. Burada İrlandalı romancı James Joyce’la tanıştı. Yazar, ünlü besteci Rachmaninov’dan aldığı parayla üç yıl sonra bir transatlantiğin birinci sınıf kamaralarından birinde ABD’ye geçti. Nabokov yeni ülkesinde Wellesley Koleji ve Cornell Üniversitesi’nde Flaubert, Joyce, Turgenyev, Tolstoy başta olmak üzere birçok yazar hakkında geliştirdiği düşüncelerini anlattığı, büyük ün kazanan dersler verdi.
Bu arada, özel ilgi alanı olan kelebekler üzerinde uzmanlaştı ve alanında ünlü bir kelebekbilimci oldu. Cornell’deki edebiyat derslerini sürdürürken aynı zaman Harvard Üniversitesi Karşılaştırmalı Zooloji Müzesi’ndeki mütevazı memuriyetini sürdürdü ve 1948’e kadar görevinin başında kaldı. Kelebekbilimci olarak kendi kendisini yetiştirmişti; ancak konu hakkındaki bilgisi engindi. 1949-1959 yılları arasında Nabokov kelebeklerinin peşinde 150.000 milden daha fazla yol kat etti. İlgi alanı özellikle mavi kelebekler olrak bilinen Polyommatini alttürüyle ilgileniyordu. Nabokov müzede geçirdiği yıllarını, yetişkinlik döneminin en zevkli ve heyecanlı yılları olarak nitelemiştir. “Zevklerim,” diye yazmıştı bir kezinde “insanoğlu tarafından en çok bilinenlerdendir: Yazmak ve kelebek avlamak.” İngilizce olarak yayımlanan ilk yazısı da “Kırım Lepidopterası Üzerine Birkaç Not” oldu. Yazı dilini değiştirmek zorlu bir mücadele vermesini gerektirmişti. 1954’te yazdığı bir mektupta 1940’lı yılların başında gerçekleştirdiği bu dönüşümün kendisine büyük acı verdiğini belirtmişti.
Nabokov’un İngilizce olarak kaleme aldığı ilk romanları Sebastian Knight’ın Gerçek Yaşamı (1941) ve Uğursuz Dönemeç (1947) oldu. Yazarın öyküleri de 1940’ların başlarında Atlantic ve New Yorker dergilerinde basılmaya başlamıştı. ABD’ye geldikten sonra Nabokov 1930’ların başında kısa yazılarını bir araya getirdiği bir kitap ve anılarından başka Rusça yapıt vermedi. 1951’de basılan Conclusive Evidence (Kesin Kanıt) kitabı özyaşam öyküsünü anlatıyordu. Genel olarak yazarın Rusya’da yaşadıkları üzerine kurulu olan bu kitap 1966’da Speak, Memory (Konuş Bellek) adıyla yeniden yayımlandı.
Daha sonraları Avustralyalı eleştirmen Andrew Field yazarın bir yaşam öyküsünü yazmak istediyse de Nabokov kendisi hakkında anlatılabilecek her şeyin bu kitapta olduğunu söyleyerek bu isteği geri çevirmişti. Nabokov, edebi kamuyu en çok sarsan romanı Lolita’yı altı yılda yazdı. 1955’te çıkan kitap eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Bir kısmı Lolita’yı 20. yüzyılın başyapıtlarından biri olarak selamlarken diğerleri kitabın bir skandal olduğunu iddia ettiler. Öyle ya da böyle, Lolita Nabokov’a büyük ün ve başarı getirdi. 1956-58 yılları arasında Fransa’da yasaklanmışolan kitabın ABD’de bütün bölümleriyle yayımlanması 1958’i buldu. Yüzyılının en tartışmalı romanlarından biri olan Lolita, anlatıcısı Humbert Humbert’in hem büyüleyici hem tiksinti uyandıran diliyle dikkati çeker. Konu, orta yaşlı pedofil Humbert’in 12 yaşındaki küçük bir kıza duyduğu tutkunun peşinde sürüklenişidir. Roman, “Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi,” sözleriyle başlar. Birçok eleştirmen Humbert’in yazar, onun sanatı ve eski dünyanın bir metaforu olduğu düşüncesinde birleşir.
karakter, eski dünyadan bir göçmendir ve aşık olduğu Amerikalı küçük kız tüm kabalığı ve yüzeyselliği ile köksüz yeni dünyayı temsil eder. Roman, Humbert’in henüz erginleşmiş küçük kızlara duyduğu aşkları anlatan güncesinin bir dökümüdür. Aşık olduğu ilk kız tifüsten ölen –ve Humbert’in romanda da açıkça okuduğu Poe’nun ünlü şiirine bir gönderme olan- Annabel Leigh’dir. Daha sonra kahraman, bir New England kasabasında, ona henüz küçük bir oğlanken sevdiği bir başka kızı hatırlatan, ‘Lolita’ olarak adlandırdığı Dolores Haze’le karşılaşır. Öykünün akışı içinde Humbert Lolita’sını bir oyun yazarı ve ***** film yapımcısı olan Clare Quilty’ye kaptırır. Daha sonra Quilty’yi öldürecek, kendi hayatı da hapishanede geçirdiği bir kalp krizi sonrasında son bulacaktır. Lolita ise, dünyaya ölü gelen bir kız çocuğunu doğururken ölür. Roman, Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye uyarlanırken senaryoyu yine Nabokov kaleme aldı.
“Ben yazmasam, senaryoyu bir başkasının yazacağını biliyordum. Böyle durumlarda sonunda ürünün yorumların çarpışmasından çok bir harmanlamaya dönüştüğünü de biliyordum.” Lolita’nın başarısı Nabokov’un öğretmenliği bırakarak kendisini tamamen yazmaya adamasını mümkün kıldı. 1957’de bir Amerikan üniversitesinde profesörlük yapan talihsiz bir Rus’u konu alan Pnin’i yayımladı. Edebi türlerin bir karışımından oluşan Solgun Ateş John Shade adlı karakterin beyitlerden oluşan bin mısralık hamasi şiirlerini ve sürgünde çıldırmış bir kralın bu şiirler hakkındaki yorumlarını içeriyordu.
Kinbote adındaki bu kral kendisini şöyle anlatır: “Gerçek bir sanatçının yapabildiklerini yapıyorum yalnızca. Unutulmuş bir kelebeğin ya da bir ifşaatın üzerine atılıyor, kendimi arsızca şeylerin alışkanlıklarından vazgeçirmeye çalışıyorum.” 1959’da Nabokov İsviçre’ye geçti. Buradaki sürekli ‘evi’ Montreux Palace Oteli oldu. Kelebek toplmaya devam etti ve bu merakının ürünleri ölümünden sonra Lozan Kantonu Zooloji Müzesi’nde sergilendi. Yazarın geç dönem yapıtları arasında Antiterra adlı bir gezegende geçen bir aşk romanı olan Ada (1969), Amerika ve Rusya’nın bir karışımını anlatan Saydam Şeyler (1972) ve yazarın yaşamöyküsünün kendisi de bir yazar olan anlatıcınınkiyle kesiştiği Look at the Harlequins (Soytarılara Bak, 1975) yer alır. Yazarın oğlu Dmitri, 1970’lerden sonra kitaplarından birkaçının çevirisini üstlendi. Aynı yıllarda Nobokov, kendisinin bir Rustan çok bir Amerikalı olduğunu ve öyle kabul edilmesi gerektiğini birçok yerde belirtiyordu. Yine de yazar ABD’den çok Sovyetler Birliği’nde ün kazandı ve okundu. Vladimir Nabokov 2 Temmuz 1977’de Lozan’da öldü. Dünyaya romanlarından başka Nikolay Gogol hakkında eleştirel bir çalışma ve Puşkin’in büyük yapıtı Yevgeni Onenin’in yorumlu bir İngilizce çevirisini bıraktı.
Alıntıdır
_____________________________________________________________________
Eserleri
* Ada ya da Arzu : Bir Aile Tarihçesi
* Bir Günbatımının Ayrıntıları
* Cinnet
* Göz
* Karanlıkta Kahkaha
* Lolita
* Lujin Savunması
* Pnin
* Rua, Dam, Vale
* Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşamı
* Solgun Ateş
* Saydam şeyler
* Konuş bellek (özgeçmiş)