Sevgili sahaf dostlarımdan Davut Özgül beyefendi bir poşet dolusu belgeyi akşamın karanlığında elime tutuştururken şöyle seslenmişti: “Bunlardan bir kitap bile çıkar hocam.”
Sevgili sahaf dostlarımdan Davut Özgül beyefendi bir poşet dolusu belgeyi akşamın karanlığında elime tutuştururken şöyle seslenmişti: “Bunlardan bir kitap bile çıkar hocam.” İnceledikçe hak verdim. Bir kitap olmasa bile en azından bir kitabın çekirdeği var bu belgelerde.Dosyanın ilgili olduğu kişi: Medeni Berk. 1913 Medine doğumlu ve anlaşılan bu kutsal beldede dünyaya geldiği için adı Medeni. Ziraat Bankası’nda müfettişlik, Tariş ve Emlak Bankası’nda genel müdürlük yapmış. Başarılı bir bürokrat. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti saflarında politikaya atılan Berk’in yükselişi hızlı olmuş ve İmar ve İskân Bakanlığı derken Menderes’in son 6 ayında Başbakan Yardımcılığı görevini yürütmüş. Bu arada bir yıl kadar da Fenerbahçe Başkanlığı var. Bir de hatırlatma: İstanbul’daki Ataköy projesi Medeni Berk’in eseridir, hatta onun adını taşıyan bir ilköğretim okulu bile vardır. Hatta kızlarım da bir süre orada okumuşlardı.
Sonra? Sonrası biraz değil epeyce karanlıktı. Ta ki poşeti açıncaya kadar.
Belgeleri birer birer inceledikçe hem kendisine gelen mektuplardan, hem de daha önemlisi, kendisinin eşi (2007 yılında vefat etmiş) Mukadder Hanım’a ilki 27 Mayıs İhtilali’nden 8 gün sonraya rastlayan mektuplarını okudukça karanlıklar ağır ağır aydınlandı. Yalnız Yassıada’dan müebbet hapis cezası ile boyunun ölçüsünü alan Medeni Berk için değil, 27 Mayıs’ın da ilk günleri ağarıyordu gözümde. Aynı zamanda bir darbenin kalpleri nasıl kararttığını da görme imkânını buluyordum.
İleride daha geniş bir inceleme yapacağım ama üç masum insanın idam edildiği 16-17 Eylül günleri içimizi acıtırken, bu ilk defa yayınlanacak mektuplardan sizleri de mahrum etmek istemedim. Bakalım sabık İmar ve İskân Bakanı neler yazmış kapatıldığı Ankara’daki Harbiye’den.
“Mektupların içimi açıyor, ruhuma hayat veriyor. Seninle birkaç defa okuyarak baş başa kalıyorum. Dün gece rüyamda seni gördüm. Bir mağaza önünde durdum ve senin beğenebileceğin şeyleri aradım. 4 Haziran 1960”
“Hep arkadaşlarımın hanımları yazdı, evlerini aramışlar ve bazı şeyler almışlar. Benim teyp bantlarımın ehemmiyeti yok. Gül (kızı) üzülmüştür, ehemmiyet vermesin, yine iyisi olur... Burada nisbi bir sükûna girdik. Her gün okuyor ve okuyoruz. Bu sebepten orada bulunan kitaplardan “Suyu Arayan Adam” (Şevket Süreyya Aydemir’in hayat hikâyesi) diye bir kalın kitabı da yolla… Sana bu bayram sevdiğin çiçekleri getiremedim, seni Antalya’ya götüremedim, kusuruma bakma, elimde olmadı. Not: Arama yapıldı ise zabıt suretini iste. 8 Haziran 1960”
“Dostlar, hakiki dostlar ve iyi gün dostları kim bilir nasıl belli olmuştur? Hiçbirine aldırma, sen yine çalışma zevkiyle bana güven. Artık sade senin ve kızım için çalışacağım. Enayi gibi tatillerimi, dinlenme günlerimizi harcamışız. Şimdi seni ve kendimi çam ağaçlarının altında veya kızgın bir denizin ortasında görüyorum. Bir hayal bile olsa ümit ediyorum. İyi dostlarımızı iyi tanı da, biz de hakiki insanları unutmayalım… Dünkü Adliye Vekili (Adalet Bakanı) beyanatı bizlere ferah verdi… Bundan sonra kısmet olursa hayat telakkim, çalışma gayretim bambaşka olacak. 11 Haziran 1960”
“Elbet iyi günlerimiz olacak. Göreceksiniz beni, kusur ve suçum çıkmayacak. 13 Haziran 1960”
“Çok erken kalkıyorum, yatağımdan, kalkmadan biraz vakit geçiriyorum… Sen daima erken kalkıp çalışmaya başlamamdan şikayetçisin. Hakikaten durabilir miyim, çalışmayabilir miyim, zannetmiyorum… Bütün bunların iyi sonuca varacağına itimadım var. 16 Haziran 1960”
“İşler inşallah düzelecek, ben her geçen gün daha ümitliyim. Gazeteler bile bana bir çamur sıçratmamaya gayret ve itina ediyor. Olsa idi çoktan ipliğimiz pazara çıkardı. 17 Haziran 1960”
Medeni Berk, Haziran’ın 18’inden itibaren Yassıada’dadır. Bundan sonraki mektuplar Yassıada’nın ilk günlerinde yaşadıklarını anlatacaktır. Ancak işin garibi bundan sonraki mektuplar yarı yarıya kısalmış (muhtemelen satır sınırlaması getirilmişti).
“Gece Harbiye’den otobüsle kalktık. Seninle daima geçtiğimiz arka yoldan geçtik. Gözlerim evimin tarafına takılı, içim sizlerden ayrılmanın hüznü ile dolu uzaklaştım. 19 Haziran 1960”
Medeni Berk yavaş yavaş kurtuluşunun kolay olmadığını anlıyor ve şöyle yazıyor:
“Belki tahkikat sonunda hiçbir suçum olmadığı anlaşılır ama ne olur ne olmaz kabilse… bir avukat ismi üzerinde duralım. 22 Haziran 1960”
23 Haziran tarihli mektupta telgraf ve mektuplarının eşine ulaşmadığından şüphelenmeye başlıyor. Ve ertesi gün siyasi hayatın çalışmaktan, yorulmaktan başka nesini gördüğünü sorguluyor. Giderek havadan sudan mektuplar yazması dikkati çekiyor. Ve mektupların iyice kısalması. Eline ulaşan aile fotoğrafları tesellisi olmuştur yine de. Nihayet Yassıada’dan yazılmış son mektup:
“Dün 24 tarihli mektubunu aldım. Maalesef resimleriniz çıkmadı. Belki verilmiyor… Günler birbirinin aynı oluyor. 27 Haziran 1960”
Bütün bu mektuplarda bir DP’li bakanın tutuklandıktan sonraki bir ay içinde yaşadıklarını kendi ağzından okumak mümkün. Bir gün el üstünde tutulan bir bakansınız, ertesi gün ellerinizde kelepçe, bir meçhule doğru sürükleniyorsunuz. Dostlar, ah o dostlar, kaçışıyor etrafınızdan, bir zamanlar pervanenizdiler halbuki.
Yassıada’da yargılandı Medeni Berk ve idamdan son anda kurtuldu. Ömür boyu hapis cezasını çekmek üzere Kayseri’ye gönderildi. Sonra af çıktı, Akbank yönetim kurulunda görev yaptı, bir ara da TOBB başkanlığı. Sonra köşesine çekildi. Ansiklopedilerimiz onun sağ olup olmadığı hakkında bilgi vermekte cimri davranıyor. İşin garibi internet kaynağı olan Wikipedia da ölüm tarihini bulamamış. Yaşıyor mu? Hayır, TBMM Özlük İşleri Daire Başkanlığı’ndan aldığım resmi bilgiye göre 16 Mart 1994’te vefa etmiş. Bunu da tarihe not düşeyim.
Not düşeceğim başka bir şey daha var. O da yanda kupürünü gördüğünüz telgraf. İbret-i âlem için koyuyorum buraya. Bu ülkede açık kapıyı omuzlamaya bayılanların ne çok olduğunu görmeniz için. Erzincan Kemaliye’den çekilen bir telgraf bu. Ali Yalçın Aşçı isimli şahıs muhtemelen 1957 seçimlerinde propaganda için geldiği gazinosunda bir bardak su içirdiği Celal Bayar’dan suyun parasını istiyor. Ne zaman? 1964’te, yani tam 7 yıl sonra. Muhtemelen de o zaman yaranmak için para verilmişse bile almamıştır.
“Siyaset beyaz eldivenle yapılmaz” diyen Makyavel’di değil mi?
Sevgili sahaf dostlarımdan Davut Özgül beyefendi bir poşet dolusu belgeyi akşamın karanlığında elime tutuştururken şöyle seslenmişti: “Bunlardan bir kitap bile çıkar hocam.” İnceledikçe hak verdim. Bir kitap olmasa bile en azından bir kitabın çekirdeği var bu belgelerde.Dosyanın ilgili olduğu kişi: Medeni Berk. 1913 Medine doğumlu ve anlaşılan bu kutsal beldede dünyaya geldiği için adı Medeni. Ziraat Bankası’nda müfettişlik, Tariş ve Emlak Bankası’nda genel müdürlük yapmış. Başarılı bir bürokrat. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti saflarında politikaya atılan Berk’in yükselişi hızlı olmuş ve İmar ve İskân Bakanlığı derken Menderes’in son 6 ayında Başbakan Yardımcılığı görevini yürütmüş. Bu arada bir yıl kadar da Fenerbahçe Başkanlığı var. Bir de hatırlatma: İstanbul’daki Ataköy projesi Medeni Berk’in eseridir, hatta onun adını taşıyan bir ilköğretim okulu bile vardır. Hatta kızlarım da bir süre orada okumuşlardı.
Sonra? Sonrası biraz değil epeyce karanlıktı. Ta ki poşeti açıncaya kadar.
Belgeleri birer birer inceledikçe hem kendisine gelen mektuplardan, hem de daha önemlisi, kendisinin eşi (2007 yılında vefat etmiş) Mukadder Hanım’a ilki 27 Mayıs İhtilali’nden 8 gün sonraya rastlayan mektuplarını okudukça karanlıklar ağır ağır aydınlandı. Yalnız Yassıada’dan müebbet hapis cezası ile boyunun ölçüsünü alan Medeni Berk için değil, 27 Mayıs’ın da ilk günleri ağarıyordu gözümde. Aynı zamanda bir darbenin kalpleri nasıl kararttığını da görme imkânını buluyordum.
İleride daha geniş bir inceleme yapacağım ama üç masum insanın idam edildiği 16-17 Eylül günleri içimizi acıtırken, bu ilk defa yayınlanacak mektuplardan sizleri de mahrum etmek istemedim. Bakalım sabık İmar ve İskân Bakanı neler yazmış kapatıldığı Ankara’daki Harbiye’den.
“Mektupların içimi açıyor, ruhuma hayat veriyor. Seninle birkaç defa okuyarak baş başa kalıyorum. Dün gece rüyamda seni gördüm. Bir mağaza önünde durdum ve senin beğenebileceğin şeyleri aradım. 4 Haziran 1960”
“Hep arkadaşlarımın hanımları yazdı, evlerini aramışlar ve bazı şeyler almışlar. Benim teyp bantlarımın ehemmiyeti yok. Gül (kızı) üzülmüştür, ehemmiyet vermesin, yine iyisi olur... Burada nisbi bir sükûna girdik. Her gün okuyor ve okuyoruz. Bu sebepten orada bulunan kitaplardan “Suyu Arayan Adam” (Şevket Süreyya Aydemir’in hayat hikâyesi) diye bir kalın kitabı da yolla… Sana bu bayram sevdiğin çiçekleri getiremedim, seni Antalya’ya götüremedim, kusuruma bakma, elimde olmadı. Not: Arama yapıldı ise zabıt suretini iste. 8 Haziran 1960”
“Dostlar, hakiki dostlar ve iyi gün dostları kim bilir nasıl belli olmuştur? Hiçbirine aldırma, sen yine çalışma zevkiyle bana güven. Artık sade senin ve kızım için çalışacağım. Enayi gibi tatillerimi, dinlenme günlerimizi harcamışız. Şimdi seni ve kendimi çam ağaçlarının altında veya kızgın bir denizin ortasında görüyorum. Bir hayal bile olsa ümit ediyorum. İyi dostlarımızı iyi tanı da, biz de hakiki insanları unutmayalım… Dünkü Adliye Vekili (Adalet Bakanı) beyanatı bizlere ferah verdi… Bundan sonra kısmet olursa hayat telakkim, çalışma gayretim bambaşka olacak. 11 Haziran 1960”
“Elbet iyi günlerimiz olacak. Göreceksiniz beni, kusur ve suçum çıkmayacak. 13 Haziran 1960”
“Çok erken kalkıyorum, yatağımdan, kalkmadan biraz vakit geçiriyorum… Sen daima erken kalkıp çalışmaya başlamamdan şikayetçisin. Hakikaten durabilir miyim, çalışmayabilir miyim, zannetmiyorum… Bütün bunların iyi sonuca varacağına itimadım var. 16 Haziran 1960”
“İşler inşallah düzelecek, ben her geçen gün daha ümitliyim. Gazeteler bile bana bir çamur sıçratmamaya gayret ve itina ediyor. Olsa idi çoktan ipliğimiz pazara çıkardı. 17 Haziran 1960”
Medeni Berk, Haziran’ın 18’inden itibaren Yassıada’dadır. Bundan sonraki mektuplar Yassıada’nın ilk günlerinde yaşadıklarını anlatacaktır. Ancak işin garibi bundan sonraki mektuplar yarı yarıya kısalmış (muhtemelen satır sınırlaması getirilmişti).
“Gece Harbiye’den otobüsle kalktık. Seninle daima geçtiğimiz arka yoldan geçtik. Gözlerim evimin tarafına takılı, içim sizlerden ayrılmanın hüznü ile dolu uzaklaştım. 19 Haziran 1960”
Medeni Berk yavaş yavaş kurtuluşunun kolay olmadığını anlıyor ve şöyle yazıyor:
“Belki tahkikat sonunda hiçbir suçum olmadığı anlaşılır ama ne olur ne olmaz kabilse… bir avukat ismi üzerinde duralım. 22 Haziran 1960”
23 Haziran tarihli mektupta telgraf ve mektuplarının eşine ulaşmadığından şüphelenmeye başlıyor. Ve ertesi gün siyasi hayatın çalışmaktan, yorulmaktan başka nesini gördüğünü sorguluyor. Giderek havadan sudan mektuplar yazması dikkati çekiyor. Ve mektupların iyice kısalması. Eline ulaşan aile fotoğrafları tesellisi olmuştur yine de. Nihayet Yassıada’dan yazılmış son mektup:
“Dün 24 tarihli mektubunu aldım. Maalesef resimleriniz çıkmadı. Belki verilmiyor… Günler birbirinin aynı oluyor. 27 Haziran 1960”
Bütün bu mektuplarda bir DP’li bakanın tutuklandıktan sonraki bir ay içinde yaşadıklarını kendi ağzından okumak mümkün. Bir gün el üstünde tutulan bir bakansınız, ertesi gün ellerinizde kelepçe, bir meçhule doğru sürükleniyorsunuz. Dostlar, ah o dostlar, kaçışıyor etrafınızdan, bir zamanlar pervanenizdiler halbuki.
Yassıada’da yargılandı Medeni Berk ve idamdan son anda kurtuldu. Ömür boyu hapis cezasını çekmek üzere Kayseri’ye gönderildi. Sonra af çıktı, Akbank yönetim kurulunda görev yaptı, bir ara da TOBB başkanlığı. Sonra köşesine çekildi. Ansiklopedilerimiz onun sağ olup olmadığı hakkında bilgi vermekte cimri davranıyor. İşin garibi internet kaynağı olan Wikipedia da ölüm tarihini bulamamış. Yaşıyor mu? Hayır, TBMM Özlük İşleri Daire Başkanlığı’ndan aldığım resmi bilgiye göre 16 Mart 1994’te vefa etmiş. Bunu da tarihe not düşeyim.
Not düşeceğim başka bir şey daha var. O da yanda kupürünü gördüğünüz telgraf. İbret-i âlem için koyuyorum buraya. Bu ülkede açık kapıyı omuzlamaya bayılanların ne çok olduğunu görmeniz için. Erzincan Kemaliye’den çekilen bir telgraf bu. Ali Yalçın Aşçı isimli şahıs muhtemelen 1957 seçimlerinde propaganda için geldiği gazinosunda bir bardak su içirdiği Celal Bayar’dan suyun parasını istiyor. Ne zaman? 1964’te, yani tam 7 yıl sonra. Muhtemelen de o zaman yaranmak için para verilmişse bile almamıştır.
“Siyaset beyaz eldivenle yapılmaz” diyen Makyavel’di değil mi?