Günümüzde alternatif yaşam biçimlerine rağmen, çekirdek aile modeli insanların büyük çoğunluğunun ulaşmaya çalıştığı ideal yapı olarak hala yerini koruyor. Kadının aile içindeki, erkeğin ise çalışma hayatındaki yerinin korunuyor olması bunda en önemli etken olmasının dışında, çocukların ve onların yetiştirilmesinin merkezi önemi de bu yapının sürmesinde önemli bir faktör. Ancak boşanma istatistiklerine bakıldığında her geçen gün yükselen boşanma oranları, evlilik yaşının artması, evli kalınan yılın azalması ve boşanmaların neredeyse çoğunun ilk beş yıl içerisinde olmaya başlaması gibi sonuçlardan;birçok insanın bu ideale göre yaşamaya çalışırken, memnuniyetleri ya da bu modelin kendilerine uygun olup olmadığını sorgulamalarının ön planda olduğunu düşündürmektedir. Belki de artık günümüzde aile idealimizin kendisi mi mutsuzluk sebebi, diye sormanın vakti geldi. Bunun çiftler arasında bırakın konuşulmasını kişinin bireysel dünyasında bile kendisine uymadığını kabullenmesi bile suçluluk duymalarına neden olduğu göz önüne alındığında, çoğu insan bunu kendine sormaktan veya aile idealinden sapmaktansa doğru sayılan aile mitleriyle hayatını mutsuz edebiliyor. Bu mitlerin çoğu da çocuk odaklı.
Günümüzde insanlar kimlikleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşamaktalar, örnek alabilecekleri net bir ideal yok gibi. Değişen ekonomik koşullar, kadınların yeni konumu da bu belirsizlikte önemli rol oynamakta. Günümüzde erkekler ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayan taraf olmaktan ve vazgeçilmez olmazdan çoktan çıktı. Cinsiyetler arasındaki farklılıkların azalması cinsel çekiciliği ortadan kaldırdığı gibi, yeni kurulan ilişkilerin pamuk ipliğinde sürmesine de en önemli etken. Erkekler kaygılı, kadınlar güvende değiller. Oysaki en temel ruhsal ihtiyacımız birine güvenli bağlanmayken, bunun neredeyse imkânsız hale gelmesi ve ne yapacağımız bilmediğimiz bir özgür olma hali…
İş arkadaşlarıyla toplanılan kahve arası bir zamanda, artan boşanmalar konuşulurken daha önce hiç bilinçli olarak düşünmediğim o an ağzımdan çıkan cümleler geliyor aklıma “en iyi hayat arkadaşı belki de hemcinslerimiz”…Burada kastedilen cinsel yönelimin hem cinslere kayması değil, doyurulmayan duygusal boşlukları hemcinslerin çok daha iyi anlayıp ilişkilerine daha çok güvenebilmesi. Belki de önümüzdeki yıllarda güvenli bağlanma ihtiyacımızı hem cinslerimizle doyurup, onlardan duygusal destek alırken; karşı cinsi sadece anne/baba olarak görmeye başlayıp, adeta bir şirketin yönetimini paylaşır bir ilişki içinde olacağız. Ya da ne yapacağımızı bilmediğimiz özgürlüğümüzle savrulurken, temel ruhsal ihtiyaçlarımızı çocuklarımızla karşılamaya hayatın anlamını onlarda aramaya bir yandan da hayatta kalmaya çalışacağız. Kabullenmesi çok zor, ama belki de ruhumuzu kapsayan varoluşsal kaygılarımızı azaltmanın yolu alternatif yaşam biçimlerinin artık konuşulması, global gelişmeleri, erkeğin ve kadının toplumdaki ve ekonomideki yeri, dinsel değerleri göz önünde bulundurarak yeni bir seçim yapabilmenin mümkün kılınabilir olması. Erkekler kaygılı, kadınlar güvende değiller. Ama ikisinin de en temel ruhsal ihtiyacı aynı “güvenli bağlanma”…Denemeye devam edecekler, farklı farklı biçimlerde de olsa birliktelikler olacak.
Günümüzde insanlar kimlikleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşamaktalar, örnek alabilecekleri net bir ideal yok gibi. Değişen ekonomik koşullar, kadınların yeni konumu da bu belirsizlikte önemli rol oynamakta. Günümüzde erkekler ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayan taraf olmaktan ve vazgeçilmez olmazdan çoktan çıktı. Cinsiyetler arasındaki farklılıkların azalması cinsel çekiciliği ortadan kaldırdığı gibi, yeni kurulan ilişkilerin pamuk ipliğinde sürmesine de en önemli etken. Erkekler kaygılı, kadınlar güvende değiller. Oysaki en temel ruhsal ihtiyacımız birine güvenli bağlanmayken, bunun neredeyse imkânsız hale gelmesi ve ne yapacağımız bilmediğimiz bir özgür olma hali…
İş arkadaşlarıyla toplanılan kahve arası bir zamanda, artan boşanmalar konuşulurken daha önce hiç bilinçli olarak düşünmediğim o an ağzımdan çıkan cümleler geliyor aklıma “en iyi hayat arkadaşı belki de hemcinslerimiz”…Burada kastedilen cinsel yönelimin hem cinslere kayması değil, doyurulmayan duygusal boşlukları hemcinslerin çok daha iyi anlayıp ilişkilerine daha çok güvenebilmesi. Belki de önümüzdeki yıllarda güvenli bağlanma ihtiyacımızı hem cinslerimizle doyurup, onlardan duygusal destek alırken; karşı cinsi sadece anne/baba olarak görmeye başlayıp, adeta bir şirketin yönetimini paylaşır bir ilişki içinde olacağız. Ya da ne yapacağımızı bilmediğimiz özgürlüğümüzle savrulurken, temel ruhsal ihtiyaçlarımızı çocuklarımızla karşılamaya hayatın anlamını onlarda aramaya bir yandan da hayatta kalmaya çalışacağız. Kabullenmesi çok zor, ama belki de ruhumuzu kapsayan varoluşsal kaygılarımızı azaltmanın yolu alternatif yaşam biçimlerinin artık konuşulması, global gelişmeleri, erkeğin ve kadının toplumdaki ve ekonomideki yeri, dinsel değerleri göz önünde bulundurarak yeni bir seçim yapabilmenin mümkün kılınabilir olması. Erkekler kaygılı, kadınlar güvende değiller. Ama ikisinin de en temel ruhsal ihtiyacı aynı “güvenli bağlanma”…Denemeye devam edecekler, farklı farklı biçimlerde de olsa birliktelikler olacak.