Yenilik Korkusu - Neofobi ve Tedavisi
Yeniliklere ve gelişmelere karşı aşırı bir korku bekleme durumuna neofobi deniyor. Neofobisi olan hastalar daha erken yaşlanıyor.
Yenilik korkusu: Neofobi
Neofobinin ne olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız hemen kısaca açıklayalım: çevresindeki yeniliklerden ve gelişmelerden aşırı derecede korkmak… Özellikle günümüz teknoloji çağında insanların gelişmelere ayak uydurmakta zorlanmalarının neofobiyi artırdığını düşünerek, Pudra.com olarak bu psikolojik hastalığın yaşlanmayla ilişkisini sizlerle paylaşmak istedik.
Neofobisi olanlar erken yaşlanıyor
Prof. Dr. Sedat Özkan, neofobinin önemli bir yan etkisine dikkat çekiyor: yaşlanmayı hızlandırdığına... Özkan, “Yaşlanma; üretkenlik, sevme, öğrenme kapasitesinin erozyona uğramasıdır. Neofobosi olanlar, yani yenilikten korkanlar öğrenmeye dirençlidir. Dolayısıyla erken yaşlanırlar” diyor.
Neofobisi olan kişilerin obsesyona eğilimi vardır, kontrolcü bireylerdir. Her durumu kontrol etmek bir süre sonra kişiyi yorar ve sinirlilik gösterebilirler. Özkan, yaşlanmanın da sağlıklı bir şekilde yapılabileceğini belirterek sözlerini şöyle diyor: “Toplumumuzdaki yanlış bir kanıya göre yaşlılık dönemi, sosyal hayata pek dahil olunmayan, genellikle evde vakit geçirilen, sağlık sorunlarıyla dolu ve yalnız bir süreç olarak algılanmaktadır. Oysa yaşlılık döneminin getirdiği fiziksel sosyal ve psikolojik tüm değişikliklere rağmen fiziksel ve psikolojik sağlığın sürdüğü sosyal açıdan aktif, üretken ve doyumlu bir hayat sürmek mümkündür. Önemli olan kişinin kaç yaşında olduğu değil, yaşamdan aldığı hazdır.” Humanite Psikiyatri Kliniği’nden Uzman Klinik Psikolog Bihter İyidir, her yaş döneminde kendine özgü ruhsal sorunlar ortaya çıktığına dikkat çekti: “Bebelik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve orta yaş dönemlerinin kendine özgü sorunları olduğu gibi yaşlılık dönemi de kendine has bazı güçlükler içermektedir. Yaşlanmayla birlikte biyolojik, psikolojik ve sosyal değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Ancak ortaya çıkan bu değişiklikler kişinin sağlıklı, üretken ve doyumlu bir hayat sürmesine engel değildir ve olmamalıdır.”
Sosyal izolasyon depresyonu tetikliyor
Yaşlılarda en sık görülen ruhsal rahatsızlığın depresyon olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Bihter İyidir, “65 yaş ve üzerindeki insanların yüzde 80'inden fazlasında kronik bir fiziksel rahatsızlık veya birkaç rahatsızlık bir arada bulunuyor. Yaşlılarda en sık görülen ruhsal rahatsızlık ise depresyondur. Depresyon tek başına ya da sıklıkla fiziksel hastalıklarla ilişkili olarak ortaya çıkıyor. Fiziksel hastalıklar, çoğul ilaç kullanımı, beslenme yetersizliği, sosyal ilişkilerde azalma, sosyal izolasyon, düşük benlik saygısı, düşük sosyo-ekonomik düzey, eş kaybı ve emeklilik gibi faktörler depresyonu tetikleyebilmektedir“ dedi. Bihter İyidir, yaşlılıkta depresyon tedavisinin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “Yaşlı hastalarda depresyon ilaç tedavisi ve psikoterapi ile etkin bir şekilde tedavi edilebilir. Tedavinin amacı; hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılmasını sağlamanın yanı sıra kişinin işlevsellik düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmektir.”
Yeniliklere ve gelişmelere karşı aşırı bir korku bekleme durumuna neofobi deniyor. Neofobisi olan hastalar daha erken yaşlanıyor.
Yenilik korkusu: Neofobi
Neofobinin ne olduğunu biliyor muydunuz? Bilmiyorsanız hemen kısaca açıklayalım: çevresindeki yeniliklerden ve gelişmelerden aşırı derecede korkmak… Özellikle günümüz teknoloji çağında insanların gelişmelere ayak uydurmakta zorlanmalarının neofobiyi artırdığını düşünerek, Pudra.com olarak bu psikolojik hastalığın yaşlanmayla ilişkisini sizlerle paylaşmak istedik.
Neofobisi olanlar erken yaşlanıyor
Prof. Dr. Sedat Özkan, neofobinin önemli bir yan etkisine dikkat çekiyor: yaşlanmayı hızlandırdığına... Özkan, “Yaşlanma; üretkenlik, sevme, öğrenme kapasitesinin erozyona uğramasıdır. Neofobosi olanlar, yani yenilikten korkanlar öğrenmeye dirençlidir. Dolayısıyla erken yaşlanırlar” diyor.
Neofobisi olan kişilerin obsesyona eğilimi vardır, kontrolcü bireylerdir. Her durumu kontrol etmek bir süre sonra kişiyi yorar ve sinirlilik gösterebilirler. Özkan, yaşlanmanın da sağlıklı bir şekilde yapılabileceğini belirterek sözlerini şöyle diyor: “Toplumumuzdaki yanlış bir kanıya göre yaşlılık dönemi, sosyal hayata pek dahil olunmayan, genellikle evde vakit geçirilen, sağlık sorunlarıyla dolu ve yalnız bir süreç olarak algılanmaktadır. Oysa yaşlılık döneminin getirdiği fiziksel sosyal ve psikolojik tüm değişikliklere rağmen fiziksel ve psikolojik sağlığın sürdüğü sosyal açıdan aktif, üretken ve doyumlu bir hayat sürmek mümkündür. Önemli olan kişinin kaç yaşında olduğu değil, yaşamdan aldığı hazdır.” Humanite Psikiyatri Kliniği’nden Uzman Klinik Psikolog Bihter İyidir, her yaş döneminde kendine özgü ruhsal sorunlar ortaya çıktığına dikkat çekti: “Bebelik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve orta yaş dönemlerinin kendine özgü sorunları olduğu gibi yaşlılık dönemi de kendine has bazı güçlükler içermektedir. Yaşlanmayla birlikte biyolojik, psikolojik ve sosyal değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Ancak ortaya çıkan bu değişiklikler kişinin sağlıklı, üretken ve doyumlu bir hayat sürmesine engel değildir ve olmamalıdır.”
Sosyal izolasyon depresyonu tetikliyor
Yaşlılarda en sık görülen ruhsal rahatsızlığın depresyon olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Bihter İyidir, “65 yaş ve üzerindeki insanların yüzde 80'inden fazlasında kronik bir fiziksel rahatsızlık veya birkaç rahatsızlık bir arada bulunuyor. Yaşlılarda en sık görülen ruhsal rahatsızlık ise depresyondur. Depresyon tek başına ya da sıklıkla fiziksel hastalıklarla ilişkili olarak ortaya çıkıyor. Fiziksel hastalıklar, çoğul ilaç kullanımı, beslenme yetersizliği, sosyal ilişkilerde azalma, sosyal izolasyon, düşük benlik saygısı, düşük sosyo-ekonomik düzey, eş kaybı ve emeklilik gibi faktörler depresyonu tetikleyebilmektedir“ dedi. Bihter İyidir, yaşlılıkta depresyon tedavisinin nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “Yaşlı hastalarda depresyon ilaç tedavisi ve psikoterapi ile etkin bir şekilde tedavi edilebilir. Tedavinin amacı; hastalık belirtilerinin ortadan kaldırılmasını sağlamanın yanı sıra kişinin işlevsellik düzeyini ve yaşam kalitesini yükseltmektir.”